Son yıllarda “yerli ve milli” ifadesi öne çıkarılarak kömürlerimizin kullanımının arttırılması gereği her fırsatta vurgulandı. Kömür arama ve üretimleri doğrudan ya da dolaylı olarak teşvik edildi.
Arama bütçesi içinde en büyük pay linyitlere verildi. MTA’nın son on yıldaki maden arama sondajlarının yarısından fazlası linyit rezervlerinin arttırılması amacıyla yapıldı. Böyle olunca, çarpıcı gelişmeler sağlandı. Türkiye’nin 2003 yılında 8,3 milyar ton olan linyit kaynağı on yedi yılda 2,3 kat arttırılarak 19,1 milyar ton düzeyine çıkarıldı.
Ancak geliştirilen yeni linyit kaynağının yatırıma dönüştürülmesi noktasında bugüne kadar belirgin bir ilerlemenin sağlanabildiğini söyleyemiyoruz. Türkiye’nin 2003 yılındaki linyit üretimi sahip olduğu linyit kaynağının binde 5,6’sı oranındaydı, 2020 yılında binde 3,7 düzeyine geriledi. Dolayısıyla, kaynak artışına paralel bir gelişmenin üretim tarafında yaşanmadığı açıkça görülebiliyor.
Aslında bu konuda bir analiz yapmak için rakamlara fazla ihtiyaç yok. Türkiye’de son on yedi yıl içerisinde ortaya konulan yaklaşık 11 milyar tonluk yeni linyit kaynağını kullanan -önemli sayılabilecek- bir kömür yatırımının bulunmadığını bilmek, mevcut tabloyu anlamak bakımından yeterlidir.
Doğrusunu isterseniz, söz konusu 11 milyar tonluk kaynağın bugünkü fiyatlar ve mevcut teknoloji düzeyi dikkate alındığında üretilebilir rezerv olduğunu söyleyebilmek de mümkün değildir. Zaten böyle olmadığını fiili durumdan anlayabilirsiniz. Eğer yanına yüklü bir teşvik verilmezse, kimse bu kömürlere yatırım yapmak istemiyor.
Bununla birlikte, Türkiye’nin kömür üretimi -2003 yılı öncesinde geliştirilen rezervlere dayalı olarak- artıyor. Kömür üretimi 2018 yılında 84 milyon ton düzeyine kadar yükselirken bu rakam bugüne kadar ulaşılan en yüksek üretim düzeyini işaret ediyor. Türkiye, bu üretim miktarıyla dünyada en fazla kömür üreten on birinci ülke konumunda. Ancak üretilen kömürler ısıl değeri düşük linyitlerdir. Yüksek ısıl değere sahip taşkömürü üretiminde ise 2018 yılında son 93 yılın en düşük üretimi yapılmış ve Zonguldak Havzası’nda üretim neredeyse durma noktasına gelmiştir.
ELEKTRİK ÜRETİMİNDE YERLİ LİNYİTİN PAYINI YÜKSELTMEK
Yerli kömürle ilgili olarak geçmiş dönemlerde olduğu gibi önümüzdeki dönem için de oldukça iddialı hedefler belirlendiği görülüyor. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan ve 2019-2023 yıllarını kapsayan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Stratejik Planı’nda bu konuda iki temel hedef bulunuyor.
Bunlardan ilki yerli kömüre dayalı elektrik kurulu gücünün arttırılması. Buna göre; bugün 10.660 megavat olan kapasitenin 2022 yılında 11.460 megavat ve 2023 yılında 14.660 megavat düzeyine çıkarılması hedefleniyor. 2022 yılı için öngörülen 800 megavat artış muhtemelen Çayırhan B Santrali’ne ilişkindir. Bu santralin ihalesi 2017 yılında yapılmış ve üç yıl içinde bitirilmesi öngörülmüştü. Ancak daha sonra tamamlanma tarihi 2022 yılına kadar uzatılmıştı.
2023 yılı için öngörülen 3.200 megavat düzeyindeki kapasite artışının ise Elbistan, Eskişehir-Alpu, Afyonkarahisar-Dinar ya da Konya-Karapınar sahalarından üretilecek linyitlere dayalı santrallerden geleceği tahmin edilebilir. Bununla beraber, bu santrallerin 2023 yılında işletmeye alınabilmeleri için ihalelerinin çoktan yapılıp çalışmaların başlatılmış olması gerekirdi. Dolayısıyla, bu hedeflerin tutturulabilmesinin oldukça zor olacağını söyleyebilmek mümkün.
Üstelik bu projelerin önündeki engel sadece zamanlama da değil. Çevresel etkileri nedeniyle kömüre yatırımların finansmanı her geçen gün daha da zorlaşıyor, maliyetleri yükseliyor, dolayısıyla yatırımcılar uzak durmayı tercih ediyor. Büyük ölçüde bu nedenle Eskişehir-Alpu kömür sahasıyla ilgili ihale salgın öncesinde altı defa ertelenmiş, sonunda iptal edilmek zorunda kalınmıştı.
YILLIK KÖMÜR ÜRETİMİNİ 95 MİLYON TONA ÇIKARMAK
Stratejik plandaki bir diğer hedef, önümüzdeki yıllarda gerçekleştirilecek kömür üretim miktarlarıyla ilgili. Buna göre, kamu tarafından yapılacak kömür üretimleri her yıl arttırılarak 2023 yılında 95 milyon ton düzeyine kadar çıkarılacak ve böylelikle 2018-2023 döneminde kamu tarafından toplam 435 milyon ton kömür üretimi yapılmış olacak.
Bunun son derece iddialı bir hedef olduğunu düşünüyorum. Yukarıda değindiğim gibi Türkiye’nin toplam kömür üretimi 84 milyon ton civarındadır ve bunun ancak dörtte biri kamunun elindeki kömür sahalarından, kalanı özel sektör sahalarından çıkarılıyor. Üstelik kamunun elindeki sahalardan yapılan yaklaşık 20-25 milyon ton civarındaki üretimin çok büyük bir bölümü aslında işletme hakları kendilerine devredilmiş olan özel sektör firmaları tarafından gerçekleştiriliyor. Bunların kamu hanesine yazılması elbette doğru olmayacaktır. Sonuç olarak planda belirlenen hedef, kamu tarafından yapılacak kömür üretiminin 5 yıl içinde 5 katından fazla arttırılması. Kamu, neredeyse tüm kömür sahaları kendisinde bulunduğu tarihlerde bile hedeflenen bu üretim düzeylerine ulaşamamış. Dolayısıyla eğer özel sektöre devredilen kömür sahalarının kamuya geri alınması düşünülmüyorsa böyle bir hedefin gerçekleştirilebilmesini mümkün görmüyorum.
AYAĞI YERE BASAN PLANLAMALAR İÇİN MÜHENDİSLİK BİLGİSİ
Plandaki bu hedefleri görünce, ilk göreve başladığım yıllarda müdürümün masasının arkasındaki duvarda asılı olan tablo geldi aklıma. Biz “Çarşaf” derdik, büyükçe dikdörtgen bir kâğıdın üzerine rapido kalemlerle çizilmişti; 30 yıl boyunca Türkiye’nin hangi sahasından, hangi yıl, ne miktarda kömür üretileceği ve o kömürün nerelerde kullanılacağı tek tek yazılıydı orada. Altı üstü bir kâğıttı ama oradaki rakamların arkasında aylarca süren etüt, proje ve mühendislik çalışmaları bulunuyordu. Türkiye’nin tüm kömür sahaları tek tek incelenir, arz-talep, girdi-çıktı dengeleri en ince detaylarıyla hesaplanırdı. Uzun mühendislik hayatımın bana öğrettiği doğrulardan biri de enerji sektöründe ayağı yere basan planlamaların mühendislik bilgi ve deneyimi olmaksızın yapılamayacağı, iyi planlamalar olmaksızın da enerji sektöründe istenilen noktalara varılamayacağıdır.