1. YAZARLAR

  2. Mehmet KARA

  3. Keban HES’in suyu neden elektrik olmadı?
Mehmet KARA

Mehmet KARA

Yazarın Tüm Yazıları >

Keban HES’in suyu neden elektrik olmadı?

Eskiden su kaynaklarının elektriğe çevrilememesi, “Su akar Türk bakar” cümlesiyle eleştirilirdi.

Son zamanlarda bu laf unutuldu. Bu unutmanın bir nedeni, ülkenin dişinin kovuğunu doldurmayacak miktardaki elektrik için derelerin heba edilmesi. Bir diğer neden de geride bıraktığımız 40 yılda yapılan yatırımlarla, Türkiye’nin hidroelektrik kapasitesinin yüzde 70 oranında kullanır hale gelmesi olsa gerek.

Ama bugün başka bir laf etmenin zamanı gelmiş de geçiyor sanki. Biz bu konuda kurulabilecek cümlelere bir iki örnek vermeye çalışalım:

Elektriğe çeviremeyeceğin suyu boşuna depolama

Elektriği taşıyamayacaksan suyu da boşuna bekletme

Taşıyamadığın elektriğin maliyeti yüksek olur

İyi de ne demek şimdi bunlar? Ne demek istiyoruz?

Anlatmaya çalışalım.

Geçtiğimiz haftalarda Güneydoğu Anadolu’daki büyük ölçekli hidroelektrik santrali barajlarında aşırı yağışlar nedeniyle tahliye savakları açıldı.

Peki neden bu sular türbinlere gönderilip elektrik üretimi yapılmak yerine tahliye savakları açılıp boşa (Bu arada, işin aslı, su akar yolunu bulur, akıyorsa hiç boşuna değildir, o başka mesel) akıtılıyor.

Türkiye’nin elektriğe ihtiyacı yok mu?

Var elbette. Peki elektrik fazla mı geliyor?

Hayır, ne ilgisi var. Fazla bile olsa, su yerli ve yenilenebilir kaynak.

Eldeki hazır depolanmış sudan elektrik üretip, doğalgaz ve kömür santrallerini kapatırsınız ya da daha az çalıştırırsınız, olur biter.

Yani enerjide dışa bağımlılık oranınızı düşürürsünüz.

Peki ne oluyor?

Şu oluyor. Türkiye elektriği üretebiliyor ama istediği anda ülkenin istediği noktasına taşıyabilmekte zorlanıyor.

Yani iletim şebekesi yetersiz.

Bu yetersizlik, 2016 ve 2017 yıllarında yaygın elektrik kesintilerine bile yol açmıştı. Hatta sistem çökmesi denilen, kırk yılda bir yaşanabilecek bir olay yaşanmıştı. Bütün ülkede elektrikler kesilmiş, elektrik şebekesi 24 saatte ancak tam anlamıyla ayağa kaldırılabilmişti.

Her neyse, bugüne dönelim.

Taşıyamayacağınız için elektrik ürettirmediğiniz santral orda dururken, bir başka noktada, normalde yüksek maliyetleri nedeniyle piyasa fiyatından elektrik üretemeyen santralleri çalıştırmak zorunda kalıyorsunuz.

Ve çoğu özel sektör oyuncusu bu santrallerin işletmecilerine, istediği yüksek meblağları ödüyorsunuz.

Peki bu yüksek tutarlı ödemeler, tüketiciye yansımıyor mu?

Yansımaz olur mu? Tabii aslında yansıyor ama o kadar dolambaçlı bir şekilde yansıyor ki, konuyu anlamak için en azından üniversitede bir dönemlik ders alır gibi çalışmak, kafa yormak şart.

Ama şöyle anlatmaya çalışalım. Şebeke yetersizliği nedeniyle düşük fiyata elektrik üretebilecek bazı santralleri çalıştıramayıp, normalde çalışamayacak yüksek maliyetli santrallere elektrik ürettirmenin bedeli, sistem kullanım maliyeti kalemi üzerinden tüketiciye yansıyor, daha da yansıyacak.

Biz konuya Güneydoğu’daki santrallerden, HES’lerden girdik ama bu olay, Kuzey Doğu Anadolu’daki HES’ler için de yıllardır yaşanan bir durum.

Peki ne yapmalı?

İki şey yapılabilir.

Ya şebekenizi güçlendireceksiniz, ya da elektriği oradan oraya taşımak istemiyorsanız, talebin yüksek olduğu yerlere yeni santraller kuracaksınız.

Teorik olarak baktığımızda ülkede halen elektrikte arz fazlası var. O nedenle yeni santraller kurmak yerine şebekeyi daha yetenekli hale getirecek yatırımlara ağırlık vermek daha akıllıca görünüyor.

Bu konunun başka boyutları da var. Gelecek yazılarımızda devam ederiz.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar