1. YAZARLAR

  2. Mehmet KARA

  3. Konutlarda elektrik zamlanmayabilirdi 
Mehmet KARA

Mehmet KARA

Yazarın Tüm Yazıları >

Konutlarda elektrik zamlanmayabilirdi 

Türkiye elektrik sisteminin omurgası ana iletim şebekesidir. Santrallerde üretilen elektriği alıp, tüketim bölgelerine ulaştıran bu sisteme, elektrik otoban ağı diyebiliriz. 

Tüketim bölgelerine gelen elektriği tüketicinin sayacına kadar ulaştıran enerji nakil hatlarına ise dağıtım şebekesi diyoruz. Çimento, demir çelik, alüminyum, petrokimya tesisleri gibi elektriğini doğrudan iletim şebekesinden alan tüketiciler de var ama bu durum işin esasını değiştirmiyor. 

Ulusal elektrik sisteminin operatörü, yani işleticisi ise Türkiye Elektrik İletim AŞ, kısa adıyla TEİAŞ. 

Peki ne demek sistem operatörü? 

Özetlemeye çalışalım: Her gün ülke çapında hangi saat diliminde ne kadar elektrik tüketileceğini bir gün öncesinden tahmin edip, bunun ne kadarının hangi kaynaklardan (siz bunu hangi santrallerden diye de okuyabilirsiniz) üretileceğini planlayan aktöre sistem operatörü diyoruz. 

Aslında TEİAŞ, kamu elektrik şirketleri arasındaki en büyük yatırımcı kuruluşlardan biri, hatta birincisi. Çünkü devletin, yaklaşık çeyrek asır önce sıfırdan elektrik üretim yatırımlarından vazgeçmesi, bu alandaki en büyük varlık yöneten aktörlerden Elektrik Üretim AŞ’yi (EÜAŞ) yatırımcı bir kuruluş olmaktan çıkarıp, işletmeci bir aktöre dönüştürdü. Tabii EÜAŞ’ın Ar-Ge çalışmaları tarzı başka faaliyetleri de yok değil ama ölçek olarak çok ciddi tutarlara ulaştığı söylenemez. 

Türkiye Elektrik Dağıtım AŞ, yani TEDAŞ ise çatısı altındaki 21 dağıtım bölgesinin işletilmesini özel sektöre devrettiği için 2013 yılından bu yana yatırımcı kuruluş kimliğinden epey uzak. Günümüzde daha çok koordinasyon ve kontrol/denetim fonksiyonlarıyla öne çıkıyor TEDAŞ.  

Oysa sistem operatörü TEİAŞ, gerek kentsel ve kırsal yerleşimlerin, gerekse sanayi altyapısının büyümesi nedeniyle, sürekli elektrik iletim yatırımı yapmak durumunda. Şebekeye yeni hatlar ile şalt sahası ve trafo merkezleri gibi unsurlar eklemek de onun görevi. Aksi takdirde ortaya çıkan yeni yaşam ve tüketim alanlarına enerji ulaştırmak imkânsız olurdu. 

Tabii TEİAŞ’ın bu yatırımları hayata geçirmek için kaynağa ihtiyacı var. Esasen bunu kendi gelirlerinden, sistem kullanım ya da bir diğer deyişle iletim bedeli gibi gelirlerden karşılaması gerekiyor. Ancak ekonomi ve enerji yönetimi, çeşitli kamusal ihtiyaçlar ve siyasi kararlarla TEİAŞ’ı bazen kendi gelirlerinden vazgeçmek durumunda bırakabiliyor. Ama geliri azaldı diye ülkenin ihtiyaç duyduğu zorunlu elektrik iletim hattı yatırımlarından vazgeçmek olur mu? Olmaz tabii. O yüzden böylesi durumlarda TEİAŞ’a kamudan kaynak da aktarılıyor haliyle. 

TEİAŞ’ın görevi, ihtiyaç duyulan yeni yerlere elektrik ulaştırılmasından ibaret değil elbette. Sistem operatörü olarak, elektriğin kesintisiz, kaliteli ve en düşük maliyetle elde edilip tüketime sunulması da onun görevleri arasında. İyi de, elektrik üreticisi olmayan bir şirketin, elektriğin maliyetini düşürmede nasıl bir etkisi olabilir ki? 

Bu soruya birkaç cümle ile cevap vermek kolay değil. Hemen başlayalım, kaç cümlede anlatabildiğimizi sonra sayarız gerekirse. 

Şuradan başlayalım. Türkiye’deki binlerce elektrik santrali, şebekeye ihtiyaç duyulan kadar enerji aktarır. Çünkü elektrik, tüketildiği kadar üretilmesi gereken bir ürün. İhtiyacın üzerinde üretirseniz, ampulleriniz patlamasın, sigortalarınız atmasın, cihazlarınız arızalanmasın diye, fazla elektriği toprağa verirsiniz ki, bu da maliyeti yükseltir, külliyen zarardır yani. 

Talebin düşük olduğu günlerde, ihtiyaç fazlası elektrik üretilmesine yol açmamak için, hangi santrallerin durdurulacağına, kendisine çizilen yasal çerçeve içinde sistem operatörü TEİAŞ karar verir. Tersi durumda, yani planlanan üretimin talebi karşılayamaması halinde, üretim planı dışında bırakılmış santrallere, “üretime geç” talimatı da TEİAŞ’tan gider. 

Üretilen elektriğin yetersiz kalması ise ya beklenmedik bir ek talebin ortaya çıkmasından ya da elektrik üretmesi planlanan tesislerden bazılarının arıza ya da benzeri nedenlerle, kısmen ya da tamamen devre dışı kalmasından kaynaklanabilir. İşte bu beklenmedik durumları iyi yönetme becerisi, sistem operatörünün elektrik üretim maliyetinde yaşanması olası artışları sınırlandırmasını sağlar. 

Türkiye’de elektrik üretim altyapısının coğrafi dağılımına bakıldığında da özetle şöyle bir manzara söz konusu: Elektrik üretim kapasitesinin ağırlıklı bölümü ülkenin doğu bölgelerinde yer alırken, en çok elektriği ise Marmara başta olmak üzere batı bölgeleri tüketir. Üretim noktalarından tüketim bölgelerine elektrik ulaştırmak da kolay iş değildir, özellikle de tüketimin yoğunlaştığı zaman dilimlerinde... 

İşte yeni yerleşim yerleri ve üretim alanlarına elektrik taşımanın yanında TEİAŞ’ın bir görevi de, elektriği mevcut üretim bölgelerinden mevcut ve yeni tüketim bölgelerine, yani doğudan batıya aktarmak için ihtiyaç duyulan daha yüksek kapasiteli ana taşıma hatlarını kurmak.

Çünkü Doğu’daki elektrik taşınamazsa, daha pahalıya elektrik üreten batı bölgelerindeki başka tesislere YÜK-AL, yani “üretime geç” talimatı vermesi kaçınılmaz. Bu da TEİAŞ’ın, kamu adına kesintisiz, kaliteli ve makul fiyatla elektrik üretimi yapma/yaptırma görevi ile çelişiyor. Yani yeni iletim hattı yatırımları bir tercihten çok, şartların getirdiği bir zorunluluk aslında. 

TEİAŞ’ın yatırım gereksinimi sadece yeni hatlar çekmek ve mevcutların bakım onarım ihtiyacı ile sınırlı değil elbette. Operatörümüz, yönettiği şebekeyi akıllandırmak da istiyor. Çünkü güneş ve rüzgâr gibi kesintili elektrik üreten tesislerin daha fazla devreye girmesi şebekede dengesizliği arttırıyor. Dengesizliği önlemek için ise daha akıllı bir şebekeye ve daha becerikli bir operatöre ihtiyaç var. Bunun yolu da teknolojiyi kullanmaktan geçiyor. 

İşte yapması gereken onca yatırım için kaynak ihtiyacı içindeki sistem operatörü TEİAŞ, yakın geçmişte, kendi varlıkları üzerinden elde edilen ciddi bir parayı kullanma şansından mahrum kaldı. 

Peki neydi o kaynak? İşte şimdi oraya geliyoruz. Geçtiğimiz Şubat ayının son haftasında YEKA 2024 RES, Mart ayının ilk yarısında ise YEKA 2024 GES şebeke bağlantı kapasitesi tahsis ihaleleri yapıldı. Bağlantı kapasiteleri, üretilecek elektriği en düşük fiyata vermeyi taahhüt eden isteklilere verilecekti. İhaleler için belirlenen taban fiyat, çok sayıda yarışmacı tarafından hemen kabul edildi. Bunun üzerine MW başına kamuya en çok katkı payı ödemeyi kabul eden isteklileri belirlemek üzere yarışmalara devam edildi. 

Sonuçta YEKA RES ve GES ihalelerinde yaklaşık 220 milyon dolarlık bir katkı payı elde edildi. Ancak bu tutar TEİAŞ tarafından kullanılamadı. İyi de nereye gitti bu para? Bu katkı payı, ihale şartnamesinde belirtildiği üzere EPİAŞ’a aktarıldı. Bunda EPİAŞ’ın bir sorumluluğu yok elbette, ihale şartnamesi öyle diyordu. 

Oysa beklenirdi ki bu kaynak, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesislerinin şebekede yol açacağı dengesizliklerin giderilmesi için gereken yatırımları finanse etmek üzere TEİAŞ’a aktarılsın. Ancak EPİAŞ’a giden bu kaynak, yenilenebilir enerji kaynaklarını destekleme mekanizması (YEKDEM) havuzuna aktarılmış.

Yani YEKDEM kapsamındaki santrallere ödenecek paranın aktarıldığı havuza. Anlaşılan o ki, YEKDEM’in elektrik üretim maliyeti üzerindeki ilave yükünün azaltılması hedeflenmiş. Tevekkeli EPDK, 5 Nisan 2025-Aralık 2025 dönemi için YEKDEM maliyet tahminini yüzde 16,25 aşağı çekmişti. 

Peki bu kötü bir şey mi? Felaket değil elbette ama bunun anlamı ülke çapında, EPDK’nın belirlediği tarife üzerinden elektrik tüketen konut, ticarethane ve sanayi abonelerine daha düşük fiyattan elektrik satılmasını sağlamak. Yani YEKA 2024 RES ve YEKA 2024 GES kapasite tahsis ihalelerine katılan şirketlerden alınan 220 milyon dolardan fazla bir kaynak, yeni bağlantı kapasiteleri yaratabilmesi için TEİAŞ’a aktarılmadığı gibi, asgari tüketim seviyesindeki dar gelirlilere daha düşük fiyattan elektrik satılması için de kullanılmamış.

Öyle ya, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) 4 Nisan 2025 tarihinde, 5 Nisan’dan geçerli olmak üzere mesken abonelerine uygulanan elektrik fiyat tarifesini yüzde 25 yükseltti. Eğer bu kaynak, konut abonelerini desteklemek için 21 görevli tedarik şirketine aktarılsaydı, bu zam yapılmayabilirdi. En azından konut elektriği zammı yüzde 25 değil de, ticarethanelerde olduğu gibi yüzde 15, hatta sanayi abonelerine yapıldığı gibi  yüzde 10 ile sınırlı tutulabilirdi.

Ama öyle olmadı işte. Yapılan işlem, ayda 100 kWh elektrik tüketen Ayşe Teyze ya da Ali Amca’yı da, yüzbinlerce kWh tüketen ticarethaneleri de, milyonlarca kWh elektrik tüketen sanayi kuruluşlarını da aynı kefeye koymak anlamına geliyor. Yani piyasa çarklarının arasında ezilmesinler diye desteklenmeyi hak eden konut abonesinden çok, mal ve hizmet üretiminde kullandıkları elektrik ucuzladığı için net gelirleri artan işletmeler bu işten en kârlı çıkan kesim oldu. 

Evet, gördüğünüz gibi konu çok karmaşık gözükmekle beraber, anlaşılması imkânsız da değil. Konut abonelerine satılan elektriğe 5 Nisan’da yüzde 25 zam yapılmayabilirdi. Ya da Türkiye’nin elektrik taşıma sisteminin omurgası güçlendirilebilir, bu da sisteme verilen elektriğin maliyetinin aşağı çekilmesine hizmet edebilirdi. Böylece enerji maliyetleri topyekün aşağı çekilmiş, enflasyon başta olmak üzere pek çok makro ekonomik göstergenin iyileşmesine hizmet edilmiş olurdu. 

Önceki ve Sonraki Yazılar