Değerli okuyucular,
John Steinbeck'in Sardalye Sokağı romanının, bağımsız bir ara hikayesinde vardır. Kaliforniya'da 1920'lerde San Francisco Körfezi kıyılarında çalışan çok sayıda balık fabrikası varmış. Balıkçıların açık okyanusta tutup getirdikleri küçük balıkları konserve yaparlar, insanların yemeyecekleri balık atıklarını ise körfeze atarlarmış.
Biyolojik atıklar, çevredeki penguenler tarafından tüketilirmiş. Bu arada her nasılsa buralara gelmiş vahşi penguenler de körfeze dökülen hazır balık atıklarıyla beslenmeye alışmışlar, kendi başlarına balık tutmayı unutmuşlar.
Amerika’da 1929 ekonomik buhranı herkesi, bu arada balık konservesi, sardalye konservesi yapan fabrikaları da finansal olarak vurmuş, işletme sermayeleri tükenmiş, kapıya kilidi vurmuşlar, işçilere yol vermişler. Fabrikalar kapanmış.
Fabrikalar kapanınca balık atıkları, sardalye fazlaları körfeze atılmaz olmuş. Bizim evcil, daha doğrusu sonradan evcilleşmiş penguenler aç kalmış. Her gün yüksek sayıda kayıplar başlamış, ölü balıklar kıyıya vurmaya başlamış.
Eyaletteki kamu kurumları bu duruma bir çare aramışlar. Yerel üniversitelerin su ürünleri bölümlerine sormuşlar. Bilim insanlarının çözüm önerisi, "buraya vahşi penguenler getirin, evcilleşmiş penguenlere tekrar kendi başlarına balık tutmayı öğretsinler" olmuş.
Bu tavsiye yerine getirilmiş, uzaklardan körfeze vahşi penguenler getirilmiş. Bu vahşi penguenler, yerel evcil penguenlere tekrar balık tutmayı, kendi başlarına avlanmayı öğretmişler.
Bugün kamu ve özel sektördeki büyük kuruluşların çalışanları hazırdan yiyorlar. Evcilleştiler, zorlanmıyorlar, risk almıyorlar. Üst düzey karar vericilerin riskli veya yanlış kararlarına karşı çıkmıyorlar. Her şeye "evet efendim, olur efendim" diyorlar, aybaşında maaşlarını alıyorlar.
Ne zamana kadar? Sistem batana kadar... Afşin-Elbistan tümden devreden çıkana kadar. CFB kazanlar yerel kömürle çalışamaz hale gelene kadar. Sistem çökene, çalışamayıncaya kadar, doğalgaz kesilene kadar, nükleer atıklar başa bela olana kadar. Güney sınırlarından kontrolsüz geçip gelen işsiz göçmenlerle ortalık dolana kadar.
Kadar, kadar, kadar...
Her durumda bize vahşi penguenler lazım. Bizi sarsacak, "bu yaptıklarınız yanlış, doğrusu şu" diyecek.
Ben ne kadar vahşi penguen sayılırım bilemiyorum. Ama üniversite öğrenci davetlerine mutlaka gidiyorum. Davet alırsam masraflarım ödenirse şirketlerin toplantılarına, beyin fırtınası, tecrübe paylaşımı toplantılarına katılıyorum. Davet gelirse yabancı uzmanlarla beraber termik santral yazılım eğitimleri yapıyorum.
Bir şeyin doğruluğunu bulabilmek için vahşi penguenlerin varlığına ihtiyaç var. Onların doğru veya yanlış değerlendirmelerine dikkat etmek gerek. Daha doğrusu için öneriler ortaya koymak gerek. Size ters bile gelse vahşi penguenlerin yazdıklarına, söylediklerine kulak verin.
Ekonomik buhranlar, zor zamanlar geçer. Merak etmeyin. Ne olursa olsun kendimize özgü bir demokratik ülkede olduğumuzu bilelim. Demokrasilerde çarenin tükenmediğini bilelim. Zor zamanlar geçer gider, merak etmeyin.
Tamam, siz yine en doğrusunu bilin, en iyisini yapın ama vahşi penguenlere kulak vermeyi de asla ihmal etmeyin...