1. YAZARLAR

  2. Mehmet KARA

  3. Elektrikte gaz ve kur baskısı
Mehmet KARA

Mehmet KARA

Yazarın Tüm Yazıları >

Elektrikte gaz ve kur baskısı

Enerji Günlüğü - (HABER/ANALİZ - MEHMET KARA) Hızlı büyüyen elektrik üretim sektöründeki oyuncular, doğalgaza aşırı bağımlılık, fiyatlardaki gerileme ve kur baskısı altında. Borçlar yeniden yapılandırılıyor, düşük fiyatlar eski teknoloji gaz santrallerini kapanmaya zorluyor.

Peki bu noktaya nasıl gelindi? Bu soruya cevap vermek için biraz gerilere gitmekte, deyim yerindeyse bandı geriye sarmakta yarar var. Türkiye enerji sektörü yaklaşık 15 yıldan bu yana hızlı bir büyüme içinde. Bu büyümenin motoru genel anlamda ülkedeki hızlı büyüme. Ancak elektrik üretim altyapısındaki (kurulu güç, megavat - MW) büyüme, genel ekonomik büyümenin oldukça üzerinde.

Özellikle milli gelir artış hızının görece yavaşladığı 2010`dan bu yana elektrikteki yıllık kurulu güç artışı ortalaması yüzde 8.38 gibi pek çok ülke için inanılması güç bir seviyeyi yakaladı. Üstelik pek çok eski tip santralin kapanıp devre dışı kalmasına rağmen...

Hiç kuşku yok ki, bu kurulu güç artışının arkasında daha önceki yıllarda başlanmış yatırımlar vardı. Elektrik üretim yatırımlarında en kısa devreye alma süresi, güneş ve rüzgârda. Ancak mevcut kurulu güçte bu iki kaynağın payının çok düşük olduğunu unutmamak lazım.

Dolayısıyla son yıllardaki kurulu kapasite artışındaki en büyük pay, termik ve hidroelektrik santral yatırımlarına ait. Devreye alınma süresinin, kömüre dayalı yatırımlarda en az 4-5 yıl, suya dayalı yatırımlarda projeye göre 5-6 yıl sürdüğünü, doğalgaza dayalı santral kurup devreye almanın ise 2, en fazla 3 yılda mümkün olduğunu ekleyelim.

Sonut itibariyle Türkiye bugün, ihtiyacından daha fazla elektrik üretebilecek bir kurulu güce sahip. Bir ekonomi için en önemli girdi konumundaki enerjide arz fazlalığı bulunması aslında iyi bir şey. Ama sonuçta ekonomik hayat ve ticaret boşluk tanımıyor.

Arz fazlası genel düzeyde Türkiye`nin avantajı gibi gözükse de durumun ayrıntılarına girilince ciddi sorunlar uç vermeye başlıyor. Bir kere şu anda Türkiye`de elektrik ticareti tam anlamıyla serbestleştirilemedi. İsteyen herkesin elektriğini anlaşabildiği herhangi bir tedarikçiden alabilmesi gerekiyor.

TÜM TÜKETİCİLER SERBESTLEŞMELİ

Oysa henüz tüm tüketiciler bu konuda serbest bırakılmış değil. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu`nun (EPDK) Kanun gereği, serbest tüketici limitini (şu anda yıllık 4 bin kWh ve üzerinde kullananlar serbest) 2016 yılı başından itibaren sıfırlayarak, tüm aboneleri elektriğini istediği tedarikçiden alabilir hale getirmesi gerekiyor. Ancak şartları göz önünde bulundurarak bunu ötelemesi de mümkün.

Her neyse, Türkiye elektrik sektörünün tek sorunu bu değil. Evet, elektrik fiyatlarının serbestçe oluşabilmesi için tüketici tarafında böylesi bir gelişmeye ihtiyaç var. Bu gerekli ama yeterli değil.

MALİYET BAZINDA FİYATLAMA İHTİYACI

Elektrikte asıl sorun, fiyatların maliyet bazlı oluşturulamaması. Bunu sağlayabilmek için öncelikle elektrik üretimindeki kömür ve gaz gibi ana girdilerin fiyatlarının salınıma bırakılması gerekiyor. İthal kömür fiyatlarında bu tamam. Hadi yerli kömürde de yatırımcıların maliyetin altında üretim yapmayacaklarını varsayalım, bu da tamam.

DOĞALGAZDAN VAZGEÇEMEMEK

Ama doğalgaz tarafında ciddi bir sorun var. Gaz fiyatları aşağı-yukarı esnetilemeyebiliyor, santrallere sübvansiyonlu fiyatlardan gaz verilebiliyor. Bu durum BOTAŞ tek tedakikçi konumundayken böyleydi ama bugün de sorunlar bitmiş değil.Çünkü kurulu güçteki payı daha düşük gözükse de elektriğin yarısına yakını doğalgazdan üretiliyor. Dolayısıyla "Doğalgaz pahalıysa üretmeyiversin" denilemiyor.

AĞIR YÜK: ELEKTRİK ALMA ŞARTI

Tüm bunların üstüne, sektörde önemli payı bulunan bazı doğalgaz santrallerinin elektriğinin devlet tarafından satın alınması zorunluluğunu da eklemek lazım. Vakti zamanında, darboğaza girme tehlikesini atlatmak için elektriğini devletin satın alması şartıyla kurulmuş bu santrallerin vatandaşa yüklediği maliyet de bir başka sorun.

Çünkü devlet, bu santrallerden mecburen aldığı elektriği, amortisman maliyeti sıfır sayılan kamudaki hidroelektrik santrallerde üretilen elektrikle paçallayarak piyasaya arz ediyor. Yani deyim yerindeyse yüksek doğalgaz maliyetini, suyla seyreltiyor.

YEKDEM MALİYETİ YUKARI ÇEKİYOR

Devletin, ürettiği elektriğini satın almak zorunda olduğu santraller gaz çevrim tesislerinden ibaret değil. Devlet, yenilenebilir enerji kaynaklarını destekleme mekanizması (YEKDEM) ile rüzgar, güneş ve belli özellikleri taşıyan hidroelektrik santrallerinin elektriğini sabit fiyattan alma garantisi veriyor. Bu da son yıllardaki kurulu güç yatırımlarını artıran en önemli faktörlerden biri aslında. Geçmiş yıllarda bu destekten yararlanabilir durumdaki santrallerden pek azı elektriği devlete satmaya çalışıyordu. Ancak piyasadaki fiyatların giderek düşmesi, YEKDEM`e sığınan tesis sayısında patlamaya yol açtı. 2016`da bu kapsama giren santral sayısı 2015`dekinin iki katından fazla. Toplam kurul güçleri yaklaşık 15 bin MW`yi bulan bu tesislere döviz cinsinden ödeme yapılması, maliyetleri yükseltiyor. Ancak devlet bu maliyet artışını da, elindeki mevcut hidroelektrik santrallerin elektriğiyle aynı çuvala doldurup, fiyatları paçallayarak sisteme veriyor.

FİYATLAR YERİNDE SAYIYOR

Tüm bu ve benzeri maliyet artışlarına rağmen, Türkiye`de toptan elektrik piyasasındaki fiyatlar son üç yıldır yerinde sayıyor. Yatırımcılar başta olmak üzere tam paydaşların referans alması gereken fiyatlardan söz ediyoruz. Evet, buradaki fiyatlar, 2014 yılındaki göreli yükselişi saymazsak, 2012 yılından bu yana megavatsaat (MWh) başına yaklaşık 150 TL ortalamaları civarında geziniyor. Geçtiğimiz günlerdeki gaz kısıntısı nedeniyle yaşanan yükselişi de en azından şimdilik "istisna" olarak bir kenara not edelim.

FATURAYA YANSIMAYAN UCUZLUK

Peki referans kabul edilmesi beklenen piyasa fiyatları düşük de bu durum elektriği tüketenlere yansıyor mu? Çoğunuzun kendi faturasından da bileceği gibi, yansımıyor! İşte belki de en önemli sorun tam da burada. Tüketiciye sunulan elektriğin fiyatında, dışarıdan görünmeyen bazı sistemik maliyetler de var. Bunlar arasında sistemdeki dengesizliklerin yol açtığı ilave maliyet başı çekiyor.

GÖRÜNMEZ KALEM: DENGESİZLİK

Elektrik arz ve talebi arasında gün içinde yaşanan beklenmedik dengesizlikleri gidermek amacıyla bazı santrallere yüksek fiyattan elektrik üretme talimatı verilmesinin yol açtığı maliyet artışlarından söz ediyoruz... Bu maliyetler piyasa katılımcılarına bölüştürülüyor. Yani, bir oyuncu piyasadan 100 birim fiyatla elektrik almış gibi görünse de aslında bunun maliyeti çok daha yüksek olabiliyor. Referans alınması gereken fiyat düşerken, tüketiciye satış fiyatlarının bu ölçüde düşmemesinin en önemli nedeni işte bu.

GAZ SANTRALLERİNE KİLİT

Sonuç itibariyle, bir yandan doğalgaza ödediği dövizi düşürmeye çalışan Türkiye, öte yandan elektrik üretiminde doğalgaz bağımlısı. Tüm bunlara rağmen doğalgazla çalışan özellikle küçük ölçekli pek çok elektrik santrali atıl durumda. İşletmeciler ya zarar etmemek için lisansını sonlandırıp kapısına kilit vuruyor ya da elindeki diğer tip santrallerle bir arada çalıştırıp ölçek ekonomisiyle durumu kurtarmaya çalışıyor. Kapanan santrallerin makina ekipmanı ise hâlâ işe yarar durumdaysa gaz zengini ama elektrik fakiri Afrika ve Ortadoğu ülkelerine satılıyor. İşe yarar durumda değilse de ya hurda fiyatına satılıyor ya da çürümeye terk ediliyor.

60 MİLYAR DOLARLIK YATIRIM

Enerji projeleri uzun vadeli olduğu için tüm dünyada olduğu gibi çok düşük, yüzde 25, en fazla yüzde 30 özkaynak kullanımıyla hayata geçirilen yatırımlar. Kalan kısım ise proje finansmanı yoluyla, banka ve kredi kuruluşlarından temin ediliyor. Türkiye’de özel sektör şirketlerinin son 10 yılda elektrik sektörüne yaptıkları yatırım tutarı yaklaşık 60 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Bunun yüzde 75’inin borçlanma yoluyla sağlandığı tahmin ediliyor.

BORÇLAR DÖVİZ, GELİRLER TL

Yüksek finansman borçları, arz fazlasının oluştuğu bir piyasada elektrik sektörü oyuncularını ister istemez yeni arayışlara itiyor. Bu yüzden son bir yılda önde gelen elektrik piyasası oyuncuları kredi borçlarının yeniden yapılandırılması çalışmalarına ağırlık verdi. Oyuncudan oyuncuya değişmekle birlikte burada öncelik, kredilerin en azından bir bölümünün TL’ye çevrilerek yeniden yapılandırılması. O yapılamıyorsa taksit tutarlarının düşürülmesi ve vadelerin uzatılması ikinci seçenek. Akenerji, bu yıl ortalarında kredi borçlarının refinansmanı için bankalarla masaya oturup sonuç alanlardan biri.

BÜYÜKLÜK MÜ VERİMLİLİK Mİ?

Büyük enerji oyuncularının gelecek projeksiyonlarını yeniden gözden geçirmelerine bir diğer örnek ise Enerjisa. Sabancı Holding ile Alman E.ON’un yüzde 50-50 ortaklığı Enerjisa, Türkiye’nin kurulu güç açısından en büyük özel sektör oyuncusu. Şirket yetkilileri, yaptıkları son açıklamalarla kurulu güç bazında büyüme yerine karlılığa odaklandıklarını açıkladı. Grup, elektrik üretim portföyündeki bazı varlıkları elden çıkarıp yerine daha verimli olabilecek başka varlıkları koyabileceğinin işaretlerini ortaya koyuyor.

GELECEĞİ RİSKE ATMAK

Elektrik sektöründeki arz fazlası, Türkiye’yi bu alanda bir dönüm noktasına getirmiş görünüyor. Geride kalan yılların, kurulu güç artarken tüketimin aynı hızda artmadığı bir dönem olması bunda en önemli faktör. Bundan böyle gerek üretimde daha verimli santraller gerekse tüketimde cimriliğe ya da elektriği verimli kullanmaya dair bilinçlenme arz fazlalığının yakın zamanda ortadan kalkmayacağının işaretleri kabul ediliyor. Buna bakan yatırımcıların, yenilenebilir kaynakları dışında elektrik üretimine ciddi yatırım yapma konusunda isteksiz olması normal. Bu da 4-5 yıl sonra bugünkünün tam tersi, arz yetersizliğinin yaşanacağı bir noktaya doğru giden yolun taşlarının şimdiden döşenmesi anlamına geliyor.

BİR ÇÖZÜM ÖNERİSİ: TAM SERBESTLİK

O halde Türkiye’de enerji yönetiminin konuyu yeniden masaya yatırıp bir karara varması gerekiyor. Hazır kısıntı riskleri kapımıza dayanmışken elektrik üretiminde doğalgaz kullanımını azaltmakla işe başlanabilir. Gaza dayalı yeni santralleri zorunlu olmadıkça kurdurtmamak da çözümün bir parçası. Elektrik piyasasında tam serbestliği hayata geçirip, çapraz sübvansiyonları ortadan kaldırmak ise zaten uzun süredir atılması gereken bir adım. Yani belirli sektörlere ve bölgelere üretimi destekleme adına devlet eliyle ucuz elektrik sağlamak yerine, bu tip destekleri proje bazına indirmek en iyisi. Bu sayede kimi sektör ve kuruluşların maliyetinin altında fiyattan elektrik tüketerek verimli oldukları yanılgısına düşmeleri de önlenmiş olur. Yani kaynaklar daha verimli alanlara kaydırılabilir.

Mehmet KARA

Önceki ve Sonraki Yazılar