1. HABERLER

  2. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

  3. WWF: 2020’de türlerin 3’te 2’si yok olabilir

WWF: 2020’de türlerin 3’te 2’si yok olabilir

Enerji Günlüğü - Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) 2020 itibarıyla yeryüzündeki canlı popülasyonunun 3’te 2’sinin kaybolabileceğine dikkat çekerken,...

WWF: 2020’de türlerin 3’te 2’si yok olabilir

Enerji Günlüğü - Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) 2020 itibarıyla yeryüzündeki canlı popülasyonunun 3’te 2’sinin kaybolabileceğine dikkat çekerken, bunu tetikleyen 5 büyük sorunu ve gidişatı tersine çevirecek 5 çözüm önerisini de ortaya koydu.

İki yılda bir hazırlanan ve dünyanın mevcut durumunu özetleyen Yaşayan Gezegen Raporu’na göre, 1970-2012 yılları arasında omurgalı canlı nüfusunda (memeliler, balıklar, kuşlar, iki yaşamlılar, sürüngenler) ortalama yüzde 58’lik genel bir düşüş oldu. Bu azalma, karasal türlerin popülasyonlarında yüzde 38’lik, denizde yaşayan popülasyonlarda yüzde 36’lık, tatlı su popülasyonlarında ise yüzde 81’lik bir düşüş anlamına geliyor. Hiçbir önlem alınmaz ve bu gidişat devam ederse, 2020 itibarıyla dünyadaki canlı nüfusunun yüzde 67’si tamamen yok olabilir.

İnsan faaliyetleri nedeniyle eşi benzeri olmayan bir yıkım yaşandığını gözler önüne seren rapor, doğa ve doğanın insanlığa sunduğu hizmetlerin de artan risklerle karşı karşıya kaldığını gösteriyor. Bilim insanları, “Antroposen” adı verilen yeni bir jeolojik çağa girdiğimizi söylüyor. Bu çağda insan etkisiyle iklim hızla değişiyor, okyanuslar asitleniyor, canlı toplulukları yok oluyor ve bütün bu değişimler bir insanın yaşam süresi içerisinde ölçülebilecek bir hızla gerçekleşiyor.

BEŞ BÜYÜK TEHDİT! 

WWF Yaşayan Gezegen Raporu’nda, dünyadaki canlı yaşamını yok oluşa sürükleyen beş büyük tehdide de yer veriliyor. Canlı yaşamını tehdit eden beş büyük sorun şöyle sıralandı: 

- Habitat kaybı ve bozulması

- Türlerin aşırı tüketimi (hem hayvan hem bitki)

- Kirlilik

- İstilacı türler ve hastalıklar

- İklim değişikliği

Rapor kapsamında izlenen türlerin üçte birine ait tehdit verisi var. Bu verilere göre azalan popülasyonların karşı karşıya olduğu en yaygın tehdit habitat kaybı ve bozulması. Habitat kaybının önde gelen nedenleri ise sürdürülebilir olmayan tarım uygulamaları, ormansızlaşma ve tatlı su sistemlerindeki değişiklikler. Ancak tehditler çoğunlukla birbirini etkiliyor; örneğin habitat bozulması ve türlerin aşırı tüketilmesi, bir türün iklim değişikliğine uyum sağlama yeteneğini riske atabiliyor.

WWF Yaşayan Gezegen Raporu, olumsuz Gidişatı tersine çevirecek 5 öneriyi de içeriyor. Bu öneriler ise şöyle sıralanıyor: 

- Doğal sermayenin korunması (Koruma alanlarının genişletilmesi gibi),

- Adil kaynak yönetimi (Politik kararların gıda, su ve enerjiye adil erişimi desteklemesi gibi),

- Mali akışların yeniden yönlendirilmesi (Finans kuruluşlarının kömüre değil sürdürülebilir enerjiye yatırım yapması gibi),

- Üretim ve tüketim için dirençli piyasalar yaratmak (Sosyal maliyetlerin hesaba katılması gibi),

- Enerji ve gıda sistemlerinin dönüştürülmesi (Yenilenebilir enerjiye geçiş gibi),

WWF-Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak türlerin yok olmasının panda, kaplan ve deniz kaplumbağası gibi çok sevilen hayvanların yok olması anlamına gelmekle kalmadığını belirterek “Biyolojik çeşitliliğin kaybolması bir ekosistemin çökmesine neden oluyor. Bu çöküş beraberinde temiz havayı, suyu, gıdayı ve iklim hizmetlerini de götürüyor. Bu yılki Yaşayan Gezegen Raporu, bu kötüye gidişi durdurmak için bize yol gösteriyor ve üzerimize düşen görevleri sıralıyor. Bunların başında Gıda, enerji ve suya herkesin erişebildiği, biyolojik çeşitliliğin korunduğu, ekosistem bütünlüğünün güvenceye alındığı koşullar oluşturmak geliyor” dedi.

Yaşayan Gezegen Raporu’nun uyarılarını bir saat alarmına benzeten Baştak şöyle devam etti: 

“Bu uyarıları dikkate alarak harekete geçmemiz gerek. 21. yüzyılda insanların çözmesi gereken iki temel sorun var. Doğayı tüm biçim ve işlevleriyle korumak ve kaynakları sınırlı bir gezegende insanlar için adil bir yaşam alanı yaratmak. Zor ama iki sorunun da üstesinden gelecek bilgi birikimine sahibiz. Yeter ki sadece bir dünyamızın olduğunu ve bu dünyanın doğal sermayesinin de sınırlı olduğunu kabul edelim. Bu anlayışı benimsersek çözüm yolundaki en büyük adımı atmış oluruz.”