Rusya, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Avrupa ülkelerinin çoğunluğu için en büyük doğalgaz tedarikçisi konumunda. Ancak Rusya’nın bu konumunu ilelebet muhafaza etmesi beklenemezdi.
Nitekim Avrupa Birliği de enerji politikalarını doğalgazda tek ülkeye ve tek kaynağa bağlı kalmama üzerine kuruyordu. Bu nedenle Rus doğalgaz tekeli Gazprom’u zorlayacak mekanizmalar üretiyordu. Örneğin gazı satan ile gazı depolayan, ileten ve dağıtanı olabildiğince birbirinden ayrı olmaya zorluyordu. Ve başka zorlayıcı kurumlar, kurallar...
Tüm bu zorlamalara rağmen Rusya doğalgazı Avrupa pazarlarında gücünü kolay kolay kaybedecek gibi durmuyordu. Çünkü Avrupa kıtasına en yakın üretilebilir doğalgaz kaynakları Rusya’nın elindeydi. ve Sovyetler Birliği döneminden günümüze, Rus doğalgazı bir şekilde tüketici ülkelerin kapısına kadar ulaştırılıyordu.
Rusya bu konumunu korumak için Avrupa için alternatif olabilecek diğer kaynak ülkelerin projelerini rakip olarak görüyordu. Bunların arasında Türkiye’ye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya gaz taşıması öngörülen boru hatları başı çekiyordu.
Ancak son yıllarda doğalgaz piyasalarında boru hatları dışında başka tartışma, rekabet ve proje konuları da gündeme gelmeye başladı. Geçmişte petrol ithalatçısı olan ABD, kaya gazı ve kaya petrolü üretiminde gerçekleşen üretim patlamasıyla ihracatçı konumuna yükseldi. Bunlardan geleneksel bir ürün olan petrolü ihraç etmekte zorlanmayan ABD, ürettiği gazı pazarlama konusunda sıkıntı yaşıyordu.
Ama rekabet yaratıcılığı körükler derler. Çıkarılan doğalgaz depoda duramazdı elbette. Satışlar yetersiz diye açılmış kuyuların ağzını kapalı tutmanın da bir sınırı vardı çünkü. Yani bir şekilde pazara sürülmeliydi. İşte bu nedenle LNG, yani sıvılaştırılmış doğalgaza yatırım başladı. ABD geçmişte ithalat amaçlı kurulmuş doğalgaz terminallerini ihracat için kullanılacak şekle getirmeye başladı.
Bu arada Amerikan LNG’si kendisine ana pazar olarak Avrupa’yı görmeye başlamıştı. Avrupa’ya kıyı ülkeler de LNG alım terminalleri kurmaya yöneldi.
Aslında LNG'nin boru gazına göre daha maliyetli olduğu açıktı. Ama piyasa boşluk tanımıyordu. Doğalgazı her yere boru ile götüremezdiniz. Ama sıvılaştırılmış formda tankerlerle tüketim noktalarına taşımak bazen dava avantajlı olabiliyordu. Buradan hareketle LNG lojistik ve dağıtım altyapısı sessiz sedasız güçlenmeye başlamıştı. Yani doğalgaz alanında zamanla yeni bir denge oluştuğu ortadaydı ve bunun piyasalara ciddi yansımaları olması kaçınılmazdı. İşte bu yansımalarından birine değinmek istiyorum.
Geçtiğimiz günlerde çeşitli medya organlarında, özellikle iklim değişikliği, küresel ısınma, karbon salımı gibi kavramlara hassasiyeti yüksek okuyucuların dikkatinden kaçmadığını düşündüğüm bir doğalgaz haberi yer alıyordu. Haberin kaynağı, Rus doğalgaz devi Gazprom’un bir açıklamasıydı.
Gazprom, çoğunlukla en büyük pazar payı sahibi unvanını elinde bulundurduğu Avrupa ülkelerine sattığı gazın alternatifi olarak gösterilen ABD’nin sıvılaştırılmış doğalgazını (LNG) yüksek karbon emisyonuna sahip olduğunu söylüyordu.
Görünen o ki, boru gazı karşısında LNG belli ölçüde bir rekabet gücüne erişmeyi başarmış durumda. Yani doğalgazın bu iki formu arasındaki rekabette fiyatın dışında başka faktörlerin de devreye girmesine yol açmaya başlamıştı. Ve bu faktörlerden biri de söz konusu ürünlerin çevre ve iklim ile ilişkisiydi. Yani tabiri caizse doğalgaz üzerinden yürüyen Rusya ve ABD enerji savaşı atmosfere sıçramıştı.