Yazı Dizisi / Soma: Bir Facianın Tarihçesi 5
Türkiye ekonomisi, tüm alanlarda olduğu gibi dünyadaki genel eğilimlerden bağımsız hareket edemezdi. Bu genel eğilimlerden biri de, fikri altyapısı 1970’lerden itibaren yavaş yavaş gelişen ve neoliberalizm olarak ifade edilen yaklaşımlardır.
IX. Serbestleştirme-özelleştirme rüzgârları
TKİ, 1990’lı yıllarda Soma’da kömür üretim rekorları kırarken, ekonomide serbestleşme rüzgârları da tüm hızıyla esmeye devam etmektedir.
1970’li yılların sonlarından itibaren yoğun şekilde tartışılan ve kamu açıklarının temel nedeninin kamu işletmelerinin verimsizliği olduğunu vurgulayarak bu işletmelerin özelleştirilmesi gerektiğini savunan düşünce hızla gelişir ve özellikle 1990’lı yıllarda yaygınlaşır. İlk uygulamaları İngiltere’deki kamuya ait kömür işletmelerinin kapatılması ya da özelleştirilmesi olan bu düşüncenin, sonraki yıllarda da en fazla etkilediği sektörlerden biri madencilik sektörü olur.
Bu gelişmelerin Türkiye madencilik sektörüne yansımaları, özellikle 1990`lardan itibaren hız kazanır. Bu süreçte, Türkiye madencilik sektöründe öne çıkan söylem "kamu madencilik kuruluşlarının özelleştirilmesi" olur. Bu yıllarda, TKİ’ye ait kömür işletmelerinin, besledikleri termik santrallar ile birlikte özelleştirilmesi gündeme gelir. Bununla ilgili ilk denemeler 1990’lı yıllarda yapılır. Soma kömürlerinden beslenen Soma B Termik Santralı 1995 yılında özelleştirme kapsamına alınır ve daha sonra özelleştirme ihalesine çıkılır. Ancak, bu girişim sonuçsuz kalır.
Bununla beraber, söz konusu süreçte pek çok kamu kuruluşu gibi TKİ’nin yatırımları da büyük ölçüde sınırlanır. Yeni üretim kapasiteleri yaratmak amacıyla yeterli yatırım bütçesi tahsis edilmeyen, dış kredi bulmasına imkân tanınmayan ve yeni personel istihdamına da izin verilmeyen TKİ, mevcut makine parkını da yenileyemez. Dolayısıyla, üretim maliyetleri hızla artar.
Bu arada; özelleştirme ve yeniden yapılandırma konularındaki belirsiz söylem ve uygulamalar dönem boyunca sürmüş, bunların, kamu kurumunda çalışan personel üzerinde ciddi olumsuz etkileri olmuş, çalışanların motivasyonları önemli ölçüde düşmüştür. Kurumsal uzmanlaşma giderek aşınmış ve sektörde yaşamsal önemde olduğu kabul edilen usta-çırak ilişkisi de zayıflamıştır.
Aynı dönemde; bir taraftan siyasetçinin ve sendikacının işyerlerine olan aşırı müdahaleleri, diğer taraftan işçiyle yönetici arasında işçiden yana ciddi ölçüde bozulan ücret/maaş dengesi sonucunda personel yönetimi güçleşmiş, işgücünü iş yerlerinde çalıştırabilmek neredeyse imkânsız hale gelmiştir.
Dolayısıyla, TKİ, sürecin sonunda asli işlerini dahi dışarıdan hizmet alımı yoluyla yaptırmak zorunda kalır. Böylelikle, 2000’li yılların başında, Soma’daki dekapajın neredeyse yüzde 60’a yakını özel sektöre yaptırılır.
Bu arada, 2001 yılında, TKİ tarafından Soma’nın genel amenajman planı hazırlanır. Buna göre; Soma’nın yılda üretmesi gereken satılabilir kömür miktarı 10,6 milyon ton olarak belirlenir.
Ancak, yaklaşık yüzde 95 oranında açık ocak işletmeciliği yöntemiyle üretim yapılan Soma Havzası’nda, bu yöntemle üretilmeye uygun kömür rezervleri giderek azalmaktadır. Dolayısıyla, yeraltı yöntemiyle yapılan üretimin artırılması gerekmektedir. Buna göre yapılan genel planlamada; o tarihte 10,5 milyon ton olan açık ocak üretiminin 2013 yılından itibaren 7,5 milyon ton civarına düşürülmesi öngörülür. Buna karşın, 2001 yılında 580 bin ton olan yeraltı üretimi ise 2013 yılında 2,8 milyon ton ve 2014 yılından itibaren 3,2 milyon ton düzeyine çıkarılacaktır.
Buna göre; yüzde 95 / yüzde 5 olan açık ocak/yeraltı dengesinin 2013 yılından itibaren yüzde 70 / yüzde 30 olarak teşkil edilmesi ve 2020 yılına kadar bu şekilde sürdürülmesi planlanır. Söz konusu plan, havzanın genel durumunu da gözeterek, yeraltı-yerüstü üretim bileşiminin dengeli bir değişimini işaret etmektedir.
Ancak, gerçekleşme böyle olmayacaktır.
X. Kamudan özele doğru
TKİ’nin, Soma’daki kömür üretim işini özel sektöre yaptırması 2004 yılında başlar. Soma Kömür Havzası’nın kaderi, 2004 yılında bir kere daha değişir.
Ülke ekonomisi büyümekte, enerji ihtiyacı hızla artmaktadır. İthal enerji son derece pahalıdır ve ülkede kömürün dışında dişe dokunur bir yerli enerji kaynağı bulunmamaktadır. Kömür üretiminin sürdürülmesi, hatta artırılması gerekmektedir.
Bununla beraber, iyice benimsenen serbest piyasa ekonomisi kamu işletmelerinin üretim için yeni yatırım yapmasına ve yeni personel istihdamına izin vermemektedir. İşletmecilik, özel sektör tarafından yapılacaktır. Ancak, özel sektörün de kömür üretimine ciddi yatırımlar yapmaya niyeti yoktur.
Sonuçta, kömür üretiminin, kamu tarafından özel sektöre yaptırılması tek çare olarak görülür. TKİ, 2004 yılında aldığı kararla Soma’daki ruhsatlı kömür sahalarını rödövans ya da hizmet alımı yöntemiyle özel firmalara ihale eder.
Soma’dan, TKİ’nin kendi imkânlarıyla yaptığı kömür üretimi 2004 yılındaki 8,5 milyon ton düzeyinden 2013 yılında 2,9 milyon ton seviyesine kadar düşer.Özel firmaların üretimi ise aynı dönemde 58 bin tondan 11,7 milyon tona yükselir.
Yeraltı üretimi hızla artar. 2004 yılında sadece 300 bin ton olan ve TKİ tarafından yapılan Soma’daki yeraltı üretimi bir yıl sonra, özel firmalar eliyle 2 milyon tonu geçer. 2006 yılında 4 milyon tonu, 2009 yılında 7 milyon tonu ve 2012 yılında 10 milyon tonu aşar. 2013 yılında, Soma’da, yeraltından 11,7 milyon ton kömür üretimi gerçekleşir. Üretimin tamamı özel firmalar tarafından yapılmaktadır.
Özel firmalar, yeraltında, daha az bir yatırımla ve büyük oranda emek yoğun bir üretim biçimini tercih ederler. TKİ’ye göre oldukça düşük ücretlerle, büyük kısmı yöreden olmak üzere çok sayıda işçi istihdam edilir. TKİ, 2000 yılında, toplam 4.000 civarında çalışanla yaklaşık 13 milyon ton tüvenan kömür üretimi yapmışken, TKİ adına çalışan özel firmalar, 2013 yılında 15.000 civarında çalışanla 12 milyon ton üretim yapabilmiştir.
Yeraltı üretimi, 9 yılda 300 bin tondan yaklaşık 12 milyon ton düzeyine yükselir. Açık ocak üretimi ise aynı dönemde 8,3 milyon ton düzeyinden 3 milyon ton düzeyine geriler. Yeraltı üretimi, 2001 yılı planlamasına göre 8,9 milyon ton daha fazla ve açık ocak üretimi ise 4,5 milyon ton daha az gerçekleşmiştir.
Facianın yaşandığı Eynez sahasıyla ilgili tüm hazırlıklar ve başlangıç yatırımları TKİ tarafından yapılır ve daha sonra bu saha, tüm hazırlıklar, makine-ekipman ve teçhizatıyla birlikte, “hizmet alım sözleşmesi” kapsamında özel bir firmaya verilir.Sahayı alan firma; 2006 yılında 50 bin ton, 2007 yılında 270 bin ton, 2008 yılında 230 bin ton ve 2009 yılında 300 bin ton üretir. Ancak, bu saha, daha sonra TKİ’nin onayı ile ve aynı şartlarda Soma Kömür İşletmeleri AŞ’ye devredilir. Söz konusu firma; 2009 yılında 232 bin ton, 2010 yılında 2,6 milyon ton, 2011 yılında 2,6 milyon ton, 2012 yılında 3,8 milyon ton ve 2013 yılında 3,6 milyon ton üretim yapar.
XI. Ve facia gelir
Yazı dizimizin en başlarında da söyledik: Kömür madenciliğinde ölüm hiç eksik olmamıştır.
Kömür madenciliğinin geçmişinde benzer facialar çoktur:
Aralık 1866’da İngiltere’nin Barnsley kömür ocağındaki patlamada ölen işçilerin sayısı 361’dir.
Mart 1906’da Fransa’nın Courrieres kömür ocağındaki toz patlamasında yaşamını yitirenlerin sayısı 1099’dur.
Aralık 1907’de ABD’nin West Virginia eyaletindeki kömür ocağında 361 işçi yaşamını kaybetmiştir.
Aralık 1914’de Japonya’nın Kyushu kömür ocağında 687, Kasım 1913’de Galler’deki Senghenydd kömür ocağında 438, Nisan 1942’de İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonlar tarafından işletilen ve Çinli mahkûmların çalıştırıldığı Çin’in Honkeiko kömür ocağında yaşanan kömür tozu patlamasında 1549 kişi ölmüştür.
Ocak 1960’da Güney Afrika’nın Coalbrook kentinde 437, Kasım 1963’de Japonya’nın Omuta kentindeki kömür ocağındaki patlamada 447, Mayıs 1965’de Dhanbad-Hindistan’daki kömür işletmesindeki ocak yangınında 375, Haziran 1972’de Wankie-Rodezya’daki kömür ocağındaki patlamada 427 ve Aralık 1975’de Hindistan’ın Chasnala kömür ocağında 372 madenci yaşamını yitirmiştir.
Liste uzar gider.
Ama tüm bunlar, kömür madenciliğinde, üretimin büyük ölçüde emek yoğun yapıldığı uzak bir geçmişin örnekleridir.
Günümüzde, madencilik teknolojilerinin, iş güvenliği ve çalışma standartlarının ulaştığı düzey dikkate alındığında, böylesi faciaların, ancak insan yaşamına hiçbir değerin verilmediği, para kazanma uğruna tüm kuralların göz ardı edilebildiği ülkelerde ortaya çıkması mümkündür.
Madencilik endüstrisindeki kazalar; insanlığın on yıllarca süren çabaları sonunda ciddi oranda azaltılabilmiştir. Bugün, beş veya daha fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan maden kazalarına, artık neredeyse hiç rastlanılmamaktadır. 301 kişinin yaşamını yitirdiği bir kazaya ise, neredeyse başka bir evrenin vukuatı gibi bakılmaktadır.
XII. Dünya rekorlarının yeni sahibi
Soma’da, TKİ Kurumu’nun çalıştığı sahalarda meydana gelen kazalarda yaşamını yitirenlerin sayılarına, bu yazının çeşitli kısımlarında zaman zaman yer verildi. Buna göre; kurulduğu yıldan bugüne kadar geçen 57 yılda (1957-2014), TKİ’nin Soma’daki kömür ocaklarında yaşamını yitirenlerin toplam sayısı 79 olmuştur. Söz konusu dönemde, yılda ortalama 1,4 çalışan hayatını kaybetmiştir.
Ancak, aynı bölgede, özel firmalar tarafından üretim yapılan yerlerdeki resmi istatistiklere ulaşmak, maalesef mümkün olmadı. Ulaşabildiğimiz resmi olmayan istatistiklere göre ise; 2008-2013 arasındaki 6 yılda, buradaki özel firma ocaklarında toplam 21 kişi yaşamını yitirmiş. Gerçek sayının daha yüksek olması muhtemeldir.
Son olaydaki sayılar ise tüm istatistikleri altüst etti.
Yazımızın başında, Soma’da yaşanan olayın Dünya madencilik tarihinin en acı sayfaları arasında yer alacağını yazdık. Benzer bir cümleyi, daha 2,5 yıl önce Kahraman Maraş-Elbistan’daki bir kömür ocağında meydana gelen ve özellikle nedenleri bakımından Soma faciasına çok benzeyen bir olayla ilgili kurmuştuk: “Dünya madencilik tarihinde örneğine kolay rastlayamayacağımız boyutta bir olaya Şubat ayının ilk günlerinde ülkemizde şahit olduk. Afşin-Elbistan Linyit Havzası’nda, yaklaşık üç yıldır kamu adına özel bir firma tarafından işletilmekte olan Çöllolar Açık Kömür Ocağı’nda, ilki 6 Şubat ve diğeri 10 Şubat 2011 tarihlerinde arka arkaya devasa boyutlarda iki heyelan meydana geldi… İki işçi heyelandan ölü olarak çıkarıldı, ikisi mühendis 9 kişi ise halen heyelan malzemesi altında çıkarılmayı beklemekte.”
Maalesef, son yıllarda Türkiye, maden kazalarıyla sürekli Dünya’nın gündemine gelmekte. Ülkemiz, madencilikteki iş güvenliği alanında en kötü Dünya rekorlarına her geçen yıl bir yenisini eklemekte. Dünya madencilik çevreleri, giderek daha fazla Türkiye’yi tartışmaktalar.
Bugün, internet arama motorlarına “maden kazaları” ifadesini hangi dilde yazsanız, karşınıza ilk çıkan ülke Türkiye olmakta. Soma kazası, buralarda, 21. Yüzyılın en kötü maden kazası şeklinde nitelenmekte. Ülkemiz madencilik sektörünün bu şekilde anılması ve böylesi nitelemelerle dünya gündemine gelmesi, bu sektöre yıllarını veren madenciler için son derece üzüntü vericidir.
DİPNOTLAR:
(1) Üretimleri düşen TKİ’nin kömür sahalarında yaşamını yitirenlerin sayısı 2004-2013 dönemindeki on yılda sadece 5 olmuştur.
(2) Buradaki özel firma maliyetlerinin kamu kuruluşunun maliyetleriyle karşılaştırılmasında; bir taraftan özel firmadaki işçilik ücretlerinin kamuya göre oldukça düşük olduğu, diğer taraftan söz konusu ocaktaki ana hazırlıklar ile makine-ekipman ve teçhizat yatırımlarının kamu kuruluşu tarafından yapılarak firmaya devredildiği gözden uzak tutulmamalıdır.
(3) Nejat Tamzok. 2011. “Kaza”nın Ardından: Afşin-Elbistan Linyit Havzası’nın Kısa ve Hazin Tarihi. Cumhuriyet Enerji Dergisi, Sayı:22, s. 10-11.
YARIN: Maden kazalarını önlemek için radikal dönüşüm şart
SOMA: BİR FACİANIN TARİHÇESİ YAZI DİZİSİNİN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
YAZARLAR
Dr. Nejat TAMZOK
- Özelleştirme kömürün kaderini nasıl değiştirdi?
Önceki ve Sonraki Yazılar