Yaşanabilir bir dünya için, iklimle ilgilenen bilim insanları, küresel ısıtmanın 1.5-2 derece ortalama değerin altında kalmasını ön görüyor. Bu hedefe ulaşabilmek için 2050-2060 yıllarına kadar dünyanın karbon salınımını sıfırlaması gerektiğini söylüyorlar.
Küresel ısıtma hedeflerine ulaşıldığı takdirde, halen enerji üretiminde yaklaşık yüzde 80 oranında paya sahip fosil yakıtların kullanımının durdurulması gerekecek. Dünya ekonomisiyle doğrudan ilgili bu meselede dünyada bir dönüşümün başladığını gözlemleyebiliyoruz.
Almanya 1990 yılını baz aldığımızda elektrik üretiminde karbon gazı salınımını yaklaşık yüzde 50 azalttı. İspanya elektrik enerjisi üretiminde kömürün payını yüzde 5’lerin altına indirdi; hatta bugünlerde sıfırlıyor. ABD çok konuda eleştirilen tartışmalı başkan Trump döneminde ciddi miktarda kömür santralini kapattı.
Yukarıda söylediklerim enerji üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarına hızlı bir geçiş olduğu yönünde iyimser olmamızı gerektirmiyor. Aksine durum hala çok kötü noktalara doğru gidiyor. Geçtiğimiz günlerde karbon salınımında yeni bir eşik değer daha aşıldı.
Enerji üretimi ve onun doğrudan sonuçlarından olan karbon salınımının ekonomiyle daha doğrusu ekonomi algısıyla doğrudan bir bağı olduğunu söyleyebiliriz. Geleneksel iktisat anlayışı “Hızlandıran” adını verdiği bir teoriyle şirketler için de ülkeler için de ekonomik büyümeyi geçmiş yıldan daha fazla yatırım yapmak olarak tanımlar.
Geçmiş yıl ile içinde bulunduğumuz yıl aynı miktarda yatırım yapmak, “enflasyon oranı kadar küçülmek” anlamına gelir der özetle...
İlk bakışta tüccarca bir akılcılık barındırıyor gibi görünen bu tezi tersinden okursak, sonlu ve kaynakları sınırlı bir dünyadan yaşanamaz bir dünyaya doğru gidişin de ne kadar hızlı olacağını gösteriyor.
Doğrusal gelişime zihnen daha yatkın olan insanoğlunun bu hızlandıran eksenli büyüme şeklini kafasında doğru olarak anlamlandırması çok kolay değildir.
Bu büyüme şeklini eğlenceli bir örnekle somutlarsak: Bir kağıdı ikiye katlayalım, sonra tekrar ikiye katlayalım, bu şekilde elli kere katlarsak katların kalınlığı sizce ne kadar olur? Elli katlamanın ardından kağıt tomarının kalınlığı yaklaşık 100 milyon kilometredir. Oysa, biz insanoğlu elli kağıdın üst üste gelmesiyle oluşacak kalınlığı düşünmeye daha eğilimliyiz.
Matematikte üstel büyüme olarak adlandırılan büyüme şekli, geleneksel iktisat anlayışının ürettiği ve neoliberalizmle zirvesine ulaşan hızlandıranlı büyüme anlayışının yanılgı olduğunu düşündürüyor. Bununla birlikte iklim değişikliği, bitki ve canlı türlerindeki çeşitliliğin yok oluşu gibi sistemsel sonuçları itibariyle de böylesi bir ekonomik büyümenin akılcı olmayan yanı iyice belirginleşiyor.
Küçük gezegenimizde bu anlayış, devasa ekonomik eşitsizlikler ve büyük ekolojik çöküşler üretiyor.
Geçtiğimiz haftalarda sanal ortamda yapılan meşhur IMF-Dünya Bankası İlkbahar Toplantılarında bu konu ve buna bağlı olarak global ekonomide bir rota değişikliği önemli bir konuşma konusuydu.
Çok uzun yıllardan beri, ekonomik hayata devlet müdahalelerinin azaltılmasını, devletin iktisadi hayattan neredeyse tamamen çekilmesini savunan Dünya Bankası ve IMF, ekonomik olarak rasyonel karar birimleri olarak gördüğü patronları ve yöneticilerin üretim ve hizmet süreçlerinin devamlılığının sağlaması esasını rekabete kurban ettiğini düşünüyor olmalılar ki bahar analizlerinde eğitim, sağlık, altyapı ve çevre konusunda kamu harcamalarının artırılmasının üzerinde önemle duruyorlar.
2008 küresel finans krizinden bugüne şirketlere yönelik büyük kurtarma paketlerini, fosil yakıtlar endüstrisinin ülkelerin iç ve dış politikaları üzerindeki büyük etkileri gibi bir çok olgunun IMF ve Dünya Bankasındaki bu önemli görüş değişikliğinde rol oynadığını düşünüyorum.
Sadece Dünya Bankası ve IMF değil, AB sözcülerine Joe Biden’ın demeçlerine, Dünya Ekonomik Forumu gibi neo liberal sistemin akıldanelerine bakarsak neoliberal politikalardan çark etme eğilimini net bir biçimde görürüz. Üst paragrafların birinde verdiğim 50 adımlık kağıt katlamanın son adımlarına geldik. Ernest Hemingway’ın çok sevdiğim “Güneş de doğar” romanının iki kahramanın Bill ve Mike diyaloğundaki gibi:
Bill sorar: ‘Nasıl İflas ettin Mike?
Mike şöyle cevaplar: ‘Önceleri yavaş yavaş başladı, sonra aniden.’