Aziz NESİN’in meşhur söylemi "Türklerin %60’ı aptaldır" beynimin bir yerinde sürekli asılı kaldığından ve kemirdiğinden beri, bu zeki/aptal, akıllı/akılsız kavramlarının neler olduğunu düşünür dururum.
Üniversite yıllarında, elektrik-elektronik mühendisliğinde, dünyadaki tüm sayısal (dijital) cihazlarda kullanılan bir cebir öğretildi. Buna Boole Cebri diyorlar. Yaratıcısı George BOOLE bir İngiliz matematikçisi (bkz. Boole) ve mantık devrelerinin tasarımında kullanılan bir dizin tasarladı.
Buna göre, karar verme sürecinde kaç değişken olmasını istiyorsanız, bunun birbirleriyle olan en az ikili (1/0) olmak üzere, o kadar değişik kombinezonu olacaktır.
Daha açık deyimiyle, bir değişkenli bir sorunun, en az 2 çözüm yolu vardır. Yani, otobüse binmeli miyim sorununun, iki çözümü vardır: Bin veya binme. Biz bunu elektronikte “1” veya “0” ile sembolize ederiz. Eğer karar verme seçenekleriniz çoğalırsa, çözümler de 2’nin katları olarak çoğalır. Dolayısıyla, ortada 2 değişken olursa 4 çözüm, 3 değişken olursa 9 çözüm, 4 değişken olursa da 16 çözüm gibi artar.
Diğer yandan Aziz NESİN’in söylemine dönersek, zeka, genellikle akılla karıştırılır.
Zeka, özellikle Türk insanı için doğuştan var olan, yani tanrı vergisi bir şeydir. Sonradan kazanılmaz, eksilmez veya artırılamaz. Ama geliştirilebilir. Örneğin Mustafa Kemal’in dediği gibi, “Türk insanı zekidir, çalışkandır”.
Zeki olmayan insanlara da halk arasında “aptal” denir. Akıl ise biriktirilen bir olgudur. Tarihle, aileyle, kültürle, bilgiyle, çalışmak, okumak ve araştırmakla oluşturulur.
Aklın oluşabilmesi için öncelikle gerek şartlar olan tarih, millet, kültür, aile eğitimi vb. olmalıdır. Ama bunlar yetmez. Bunların üzerine okumak, araştırmak, incelemek ve en önemlisi çalışmak gerekir ki, bunlar da yeter şartları oluşturur. Doğuştan kazanılmaz. Var olsa dahi, farkına varılması için işlenmesi ve özümsenmesi gerekir.
Akıllı olmayan insanlara “akılsız” denir. Hani derler ya “Allah sana akıl, fikir versin” diye... Demek ki, akıllı olmayan insandan fikir de beklememek gerekir.
Ben burada, çok karmaşık olmaması açısından dört değişken alacağım. Bunlar evrensel olarak insanın insan olabilmesi için elzem değerler diye düşünüyorum: Zeka (zeki/aptal), akıl (akıllı/akılsız), ahlak (ahlaklı/ahlaksız) ve çalışmak (çalışkan/tembel).
Dolayısıyla;
No Zeka Akıl Ahlak Çalışmak
1 Zeki Akıllı Ahlaklı Çalışkan
2 Zeki Akıllı Ahlaklı Tembel
3 Zeki Akıllı Ahlaksız Çalışkan
4 Zeki Akıllı Ahlaksız Tembel
5 Zeki Akılsız Ahlaklı Çalışkan
6 Zeki Akılsız Ahlaklı Tembel
7 Zeki Akılsız Ahlaksız Çalışkan
8 Zeki Akılsız Ahlaksız Tembel
9 Aptal Akıllı Ahlaklı Çalışkan
10 Aptal Akıllı Ahlaklı Tembel
11 Aptal Akıllı Ahlaksız Çalışkan
12 Aptal Akıllı Ahlaksız Tembel
13 Aptal Akılsız Ahlaklı Çalışkan
14 Aptal Akılsız Ahlaklı Tembel
15 Aptal Akılsız Ahlaksız Çalışkan
16 Aptal Akılsız Ahlaksız Tembel
Şimdi sırasıyla inceleyelim.
1) En mükemmel durumdur. Eğer doğru yoldaysanız, herkes böyle bir durumu tercih eder.
2) Kötü bir durum, ama yaşanılabilir, sizi yorar ama yararlı olabilir.
3) Ben ahlak kavramını vazgeçilmez gördüğüm için, adam zeki, akıllı ve çalışkan olmasına karşın daha tehlikeli bulurum, üstelik tembel olması da cabası. Sizi su üstünde kaydırır.
4) Bu en tehlikeli durum bence… Cin çarpmışa dönersiniz.
5) Görev adamıdır, yolunu iyi çizmeniz ve sıkı sıkıya takip etmeniz gerekir.
6) Vazgeçebilirsiniz ama yine de işe yarar.
7) No 3 kadar tehlikeli olmasa da, tehlikelidir.
8) Bu tür adamları ben hep otobüs terminallerindeki dolandırıcılar olarak anımsarım, neden bilmem. Zararlıdırlar.
9) No 1’den sonra en çok tercih edilen durumdur. Paranızı ve malınızı rahatlıkla teslim edebileceğiniz adamdırlar. Tam bir görev adamıdırlar, yaratıcılıkları yoktur, ama verdiğiniz bir işi sonuna kadar yaparlar.
10) Sadık adamlardır. Sorumluluk vermeden sıkı sıkıya takip edip, periyodik ayar yapmanız gerekir.
11) No 4 kadar tehlikeli olmasa da, uzak durulmalıdır.
12) No 4 kadar tehlikelidir, bulaşılmamalıdır.
13) Koruma ve kollama görevi verilebilir. Sınırları iyi çizilmelidir.
14) Getir-götür işlerinde kullanılabilir.
15) Bulaşılmamalıdır.
16) Hiç tercih edilmeyen durumdur. Hiç bir işe yaramaz.
Bu liste mutlaka çoğu kişiye tanıdık gelmiştir. Mavi renkli durumlar (1, 2, 5, 6, 9, 10, 13 ve 14`üncü satırlar) birlikte yaşanabilecek durumlardır. Kırmızı olan durumlar (3, 4, 7, 8, 11, 12, 15 ve 16`ncı satırlar) ise sıkıntılı olan durumlardır.
Türkiye için sıkıntılı olan, ahlakın kaybolmasıdır. Bu 4 değişkene isterseniz bir de muhakeme yeteneği ekleyin, ahlaksız ise önemi yoktur. Bellek ekleyin, ahlaksız ise önemi yoktur.
Yukarıdaki tablo, Türkiye nüfusuna da uygulanabilir. Görüleceği gibi, ülkeyi yönetmesi beklenen kitle, 1/16’yı oluşturan kesimdir. Yani, 76.000.000 nüfusta, 4.750.000 kişi arıyoruz. Buna muhakeme yeteneği, bellek, eğitim de ekleyin. Bu kez1/128 arıyoruz demektir ki, bu da 593.750 kişiye mahkumuz demektir. Biz 1/128=%0.78’i arıyoruz devleti teslim etmek için...
Sonuç olarak, “İsmet İNÖNÜ tekrar siyasete girecekmiş, ne diyorsunuz?” sorusuna, “İyi olur, herkes siyaset yapmalı, burası özgür bir ülke” cevabını veren zeki, akılsız, ahlaklı ve fekat tembel üniversite öğrencisi kazanılabilir. Ama Türkiye bunlarla bir yere gidemez.
Alanı ne olursa olsun, öğretmen, doktor, mühendis, bakkal, kasap, taksici vb., üretmek zorundadır.
Başkasının ürettiğini pazarlamak zekadır evet, ancak akılsızlıktır. Ahlaklı mıdır, yoruma göre değişir. Ama ürünü çalıp kopyalamak ahlaksızlık ve tembelliktir.
İşin enerji bacağına baktığımız zaman da aynı şeyleri görüyoruz. Örneğin, bir zamanlar hidroelektrik santrali (HES) projelerinde olduğu gibi, şimdi de güneş enerjisi sektörüne anlayan da, anlamayan da bu alana giriyor. Bir zamanlar vahşi batıdaki altına hücum gibi, herkes saldırıyor.
Diğer yandan, biyogaz teknolojisi de iyi incelenmeden, araştırılmadan ve tamamen görsel zekayla leblebi çekirdek gibi satılıyor.
Bir kez daha, güneş enerjisinin çok önemli olduğunu, neredeyse sonsuz bu enerjinin en son zerresine kadar değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum.
Aynı şekilde, atıkların hammadde olduğunu da 25 yıldır haykırıyorum. Ama, bu zeka, akıl, ahlak ve çalışma dörtlemesiyle olmalı...
1 - Önce ahlaklı olmalı... GES kurulacak yapılacak alanlar, insafı zorlayan belgeler eşliğinde marjinal tarım arazisi ilan edilerek, geleceğimiz olan tarım arazileri yok edilerek değil... Bu ahlaksızlıktır. Biyogazda da ayrı hikayeler uydurulmaktadır.
2 - Yatırım bedeli olarak burnumuza sokulan 0,9 Avro/MW rakamı yanıltıcıdır. Bu kurulu güçte teorik olarak maksimum 2.5 GWh elektrik üretirsiniz. Pratikte 1-1.5 GWh’ı geçemez. Yatırımınızın geri dönüşü 8-10 yıl arasına uzar. Oysa, örneğin atıklardan gazlaştırma ile elektrik ürettiğiniz yatırımda teorik olarak 12 GWh elektrik üretirsiniz. Pratikte 10-11 GWh arasındadır. İlave olarak da 3.700 ton/yıl biochar organik gübre üretirsiniz. Yatırımınızın geri dönüşü 3-5 yıl arasındadır. Çünkü, güneş enerjisi 2.600 saat/yıl; atıktan gazlaştırma teknolojisi ise 8.000 saat/yıl çalışır. Yani, güneş enerjisi yatırımları, atıktan gazlaştırmaya göre en az 3 kat daha pahalıdır. Biyogazda da söylenmeyenleri bulmak gerekmektedir. Bunu ancak akıl ve çalışma ile çözersiniz.
3 - Güneş enerjisinde Türkiye’de üretim payı maksimum %25-25’tir. Bu da işin hamallık kısmıdır. %80’i, dünyada 7-8 firmaya gider. Ve bu ömür boyu böyle olacaktır. Oysa atık da millidir, gazlaştırma teknolojisi de %100 Türkiye’de üretilecektir. Yani, paneliniz çatladığı veya arızalandığı zaman yurtdışına bağımlısınız. Oysa, atıktan gazlaştırmada 24 saat içerisinde derdinize en ucuz çareyi bulursunuz. Bir fabrikanın genel müdürlüğünü yaparken, biyogaz teknolojisinde 24 gün Almanya’dan pompa beklediğimi bilirim. Bu da, tecrübe (akıl) ve çalışma ile çözülebilir...
Osman TÜRKMEN
...
YAZARLAR
Osman TÜRKMEN
- Zeka, akıl ve enerji yatırımları
Önceki ve Sonraki Yazılar