1. YAZARLAR

  2. Dr. Nejat TAMZOK

  3. Yerli kömür Türkiye’yi kurtarır mı?
Dr. Nejat TAMZOK

Dr. Nejat TAMZOK

Yazarın Tüm Yazıları >

Yerli kömür Türkiye’yi kurtarır mı?

1960’lı yılların başında, enerji arz güvenliği kavramı henüz Türkiye’nin gündeminde yoktur. Ülkenin enerji ihtiyacı, çok büyük ölçüde memleketin kömürüyle suyundan karşılanmaktadır.

O tarihlerde daha ne doğal gaz ne de ithal kömürün adı geçer.
Buna karşılık, petrol ithalatı hızla artmaktadır.

70’li yıllarla birlikte, ülkenin toplam enerji ihtiyacının neredeyse yarısı, ithal petrolden karşılanır olmuştur. Daha on yıl öncesinde, elektrik üretiminin petrolden elde edilen kısmı yüzde 10’un altındayken, 70’li yılların başında fuel-oil ve motorinden elektrik üretimi yüzde 50’ler seviyesine kadar yükselir.

İthal petrole olan bu ölçüsüz bağımlılık, çok kısa bir zaman diliminde Türkiye’yi savunmasız hale getirmiştir.

Ve tehlike de kapıdadır.

***

Çok geçmeden fırtına patlar.

Orta Doğu ve İran’daki siyasi gelişmeler petrol krizlerine yol açmıştır.
Elektrik üretiminde petrole olan yüksek bağımlılık, 1973 sonrası petrol fiyatlarında ortaya çıkan aşırı artışlarla birleşince, ülkede ağır bir enerji bunalımı ortaya çıkar. Söz konusu bunalım, ülkemizin, 70’li yılların ikinci yarısından itibaren yaşadığı politik ve toplumsal krizlerin de nedenlerinden biri olacaktır.

Türkiye, o dönem enerji krizini memleketin kömürüyle aştı. Tüm imkânsızlıklara rağmen, o dönemdeki enerji yönetimleri yerli kömür rezervlerini seferber edebildiler.

Soma, Tunçbilek, Seyitömer, Muğla, Afşin-Elbistan, Çayırhan, Bursa-Orhaneli ve Sivas-Kangal’daki önemli kömür sahalarının, “genel havza planlaması”na dayalı bir disiplin içerisinde değerlendirilerek, büyük ölçüde elektrik üretimi amacıyla kullanımları sağlanabildi.

Bu arada kısaca açmak gerekirse, Genel Havza Planlaması, kömür havzalarının; elektrik üretim tesisleri, kömür madenleri, yöre sanayisi, tarımı, ormanları, su kaynakları, toplumsal-ekonomik durumu, çevresel ve politik koşulları bir arada dikkate alınarak bir bütün olarak projelendirilip işletilmesidir.

1977-1987 yılları arasındaki 10 yılda kömüre dayalı olarak yaratılan elektrik üretim kapasitesi, 1987 yılındaki toplam kurulu gücün yaklaşık üçte birine karşılık geliyordu.

Dolayısıyla, petrole olan yüksek düzeydeki bağımlılık, yerli kömür kaynaklarının geliştirilmesi yönündeki kamusal tercih ve siyasi kararlılık sayesinde 80’li yılların ortalarından itibaren yüzde 20’ler seviyesine kadar düşürülebildi. İthal kaynak bağımlılığındaki bu rahatlama ise 90’lı yılların sonuna kadar Türkiye ekonomisi üzerine olumlu etki yaptı.

***

Ancak, 90’lı yılların sonlarından itibaren enerjide ithal kaynağı önceleyen politikalar yeniden gündeme geldi. Bu defa da ithal doğal gaz ve ithal kömürün, plansız ve ölçüsüz bir şekilde ülkeye girişinin önü açıldı.

Yerli kömürün enerji talebine katkısı yüzde 10’lara doğru gerilerken, Türkiye’nin ithal kaynak bağımlılığı hızla artarak yüzde 75’ler düzeyine tırmandı.

Tehlike bu defa da kapıdaydı.

Kuzey komşumuz Rusya Federasyonu ile uçak krizi çıktığında, Türkiye, dünyada ithal enerji bağımlılığı en yüksek ilk birkaç ülke arasına girmenin nelere mâl olabileceği konusunu tekrar düşünmeye başladı.

Bu arada, söz konusu bağımlılığı azaltmada yerli kaynaklardan ne ölçüde yararlanılabileceği sorusu bir kez daha gündeme geldi. Yerli kömür defteri yeniden açıldı.

***

Acaba, 70’li yılların kurtarıcısı olan yerli kömürler, bu defa da imdadımıza yetişir mi?

Kömürlerimiz yeniden seferber edilir ve bu da bizi yüksek ithalat bağımlılığından kurtarır mı?

En başından söyleyelim: Bu defa biraz zor.

Ama yine de yapılabilecek şeyler var.

***

Önce mevcut duruma bakalım…
Türkiye’nin 2014 yılı kömür üretimi toplam 64 milyon ton. Bunun sadece yüzde 3 kadarı yüksek kaliteli taşkömürü ve geri kalanı ise çok düşük kaliteli linyit.

Üretilen bu miktar, Türkiye’nin toplam enerji talebinin ancak yüzde 13 kadarını karşılayabilmekte.

Yerli kömürün elektrik üretimine katkısı da yaklaşık bu kadar. Yani yüzde 13.

Üstelik söz konusu katkı, her yıl biraz daha düşmekte.

Düşük kaliteli kömürlerimizin en uygun kullanım alanı elektrik üretimi. Bununla beraber, bu kömürlerin elektrik enerjisine dönüştürülmesinden uzun zamandır vazgeçildi.

2000 yılından sonra geçen 15 yıl içerisinde, yerli kömüre dayalı olarak kurulan elektrik santrallerinin kapasitesi, toplam kurulu gücün sadece yüzde 3’ü düzeyinde oldu.


Peki, yerli kömürlerimizin ithalat bağımlılığımızı azaltmadaki katkısı ne olabilir?

Türkiye’nin enerji talebinin son 10 yılda olduğu gibi gelecek 10 yılda da yüzde 40 oranında artacağını varsaydığımızda, bugünden yapacağımız yatırımlarla yerli kömürün katkısını yüzde 13 seviyesinden 10 yıl sonra yüzde 20’ye çıkarmak istersek, kömür üretimimizi bugün olduğundan 2 kat daha fazla arttırmamız gerekir.

Bunu yeterli bulmaz da, enerji talebinin hiç olmazsa yüzde 30’unu yerli kömürlerden karşılayalım derseniz, o zaman da üretimi 3 katından fazla arttırıp, yılda 200 milyon ton seviyesinin üzerine çıkmalısınız.

Öyleyse, şimdi soru şu: Acaba yerli kömür üretimimizi nereye kadar arttırabiliriz ve Türkiye’nin enerji talebinin en fazla ne kadarını bu kömürlerle karşılayabiliriz?

***

Aslında, 70’li yıllarda olduğu gibi bugün de atıl bekleyen önemli kömür havzalarımız bulunmakta.

Bunlar arasında; Afşin-Elbistan, Konya-Karapınar, Trakya, Eskişehir-Alpu, Afyon-Dinar ve Adana-Tufanbeyli Havzaları ilk akla gelenler.
Bu kaynakların süratle projelendirilerek 10 yıl içerisinde yerli kömürlerin Türkiye enerji talebine katkısı –teorik olarak - önemli ölçüde arttırılabilir.

Bununla beraber, üretimin önünde aşılması son derece güç engeller bulunmakta.

***

İlk engel, rezervlere ilişkin…

Son yıllarda yürütülen kömür arama ve rezerv geliştirme çalışmaları sonucunda önemli bir kaynak artışı sağlanabildi.

Ancak, söz konusu kaynak miktarı, aslında brüt kömür varlığına işaret etmekte. Bu miktar, önemli ölçüde kanıtlanmış ve işletilebilir rezervi de içermekle beraber, tamamı işletilebilir nitelikte değildir.

Bir kısmı, ekonomik olarak işletilemeyecek kadar derindedir. Bir kısım kaynağın, üzerinde yerleşim yerleri ya da alt yapı tesisleri bulunduğundan işletilebilmesi son derece zordur. Bir bölümü içinse, yerelde ciddi çevresel sınırlamalar söz konusudur.

Kömür kaynaklarımızın ne kadarının teknik, ekonomik, politik ve çevresel olarak üretilebilir olduğu ise maalesef detay mühendislik çalışmalarıyla ve uluslararası kabul gören akreditasyon kuralları çerçevesinde tam olarak ortaya konulmuş değil.

Kömüre dayalı santral projeleri, termik santral işletmeciliği ile kömür işletmeciliğinin bir arada bulunduğu bütünleşik projelerdir ve kömür işletmeciliği boyutu söz konusu projelerin en kritik ve riskli bölümünü oluşturur. Bu nedenle, mühendislik çalışmalarının varlığı, yüksek risk alacak olan kömür yatırımcısı için son derece önemlidir.

Arama çalışmalarının, jeomekanik, hidrojeolojik etüt gibi mühendislik çalışmaları, laboratuvar testleri gereği gibi yapılarak tamamlanmadan kömür sahalarında yatırıma girişilmesi, işletme döneminde ciddi sorunlara yol açmaktadır.

Son yıllarda yapılan önemli hatalardan biri de budur. Kamunun elindeki kömür sahaları yeterince ve tüm yönleriyle araştırılmadan özel sektöre ihale edilmekte, ancak ihale sonrası yapılan çalışmalarda yatırımcının karşısına rezerv sahalarıyla ilgili pek çok sorun çıkmakta, bu nedenle projeler gerçekleştirilememektedir.

***

Kömür yatırımlarının önündeki ikinci önemli engel ise sermaye sorunudur.

Yerli kömür potansiyelinin harekete geçirilmesi ve 10 yıl sonra elektrik üretebilecek noktaya getirilebilmesi için yaklaşık 30-35 milyar dolar, yani yılda 3-3,5 milyar dolar yatırım ihtiyacı bulunmakta.

70’li yıllardaki yatırımlar kamu tarafından finanse edilebilmişti. Ancak bugün, kamunun bu alanda yatırım yapmasına imkân tanınmamakta ve yatırımların özel sektör tarafından gerçekleştirilmesi beklenmekte.

Ancak, özel sermaye, -içerdiği büyük ölçekli riskler nedeniyle- yerli kömüre yatırım yapma konusunda son derece çekingen davranmakta.

Mevcut işletmelerin özelleştirilmesi ya da redevans yöntemiyle kamu adına kömür üretimi söz konusu olduğunda çok daha atak olan yerli sermaye, iş yeni yatırım gerektiren projelere sermaye koymaya geldiğinde, kömür madenciliğinin risklerini göze almaya yanaşmamakta.

Yabancı sermaye ise bu alana hiç girmemekte.

Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası ya da Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası gibi pek çok kuruluşun, istisnai durumlar dışında kömür yakıtlı enerji santral yatırımlarına finansman sağlamayacaklarını duyurdukları da dikkate alındığında, özel bankaların da bunları izleyeceklerini ve kömür projelerinin finansman maliyetlerinin daha da yükseleceğini öngörmek hiç de zor değil.

Dolayısıyla, Türkiye, yerli kömüre dayalı santral yatırımlarına yurt dışından finansman bulabilme konusunda uzun zamandır zorlanmakta. Küresel piyasalarda bol para döneminin kapanmakta olduğu da dikkate alındığında, finansman maliyetlerinin kömür projelerini yapılabilir olmaktan tamamen çıkarma riski son derece büyük.

***

Bir diğer önemli engel ise çevresel sorunlar.

Kömür, hiçbir zaman temiz bir yakıt olmadı. Halen de değil.

Yereldeki etkileri çeşitli yöntemlerle en aza indirilebilse dâhi, yakma sonucunda ortaya çıkan ve küresel ısınmaya neden olan karbondioksit emisyonlarına henüz bir çözüm bulunamadı.

Dolayısıyla, kömür projeleri, bir taraftan hem yerel hem de küresel düzeyde ciddi tepki görürken, diğer taraftan yasa yapıcılar ya da idare tarafından da pek çok sınırlamaya tabi tutulmakta.

Bununla beraber, Türkiye’de, yerli kömür yatırımlarının yapılamayacak olmasının çevre bakımından bir avantaj olacağını düşünmek önemli bir yanılgı olacaktır. Çünkü yerli kömürün yerine gelen yenilenebilir kaynaklar değildir.

Yerli kömürün boşluğunu, - özellikle ithal kömür fiyatlarındaki astronomik gerilemenin de etkisiyle -giderek artan bir hızda ithal kömür yatırımları doldurmaktadır. Üstelik bu sefer, çevre etkilerinin yanında bir de ithalat faturasıyla birlikte.

***

Ve son olarak idari/kurumsal yapılanmaya değinmeliyiz.

Türkiye’de, kömür sektöründe söz sahibi tek bir otoritenin oluşturulmamış olması, bu sektördeki en büyük sorun alanlarından biridir.

Bu alanda son derece karmaşık bir yapı söz konusu. Çok sayıda kamu birimi, büyük ölçüde birbirinden kopuk bir şekilde sektöre müdahale etmekte.

Üretimdeki üç ayrı kamu kuruluşu, ülkenin kömür kaynaklarını yatırıma dönüştürme konusunda birbirinden çok farklı modeller üzerinde durmakta. Ancak, söz konusu modellerden ortaya bir başarı hikâyesi çıktığını söyleyebilmek son derece güç.

Dolayısıyla, kömür endüstrisini bütünsel olarak kavrayıp yönetebilecek, sektördeki proje stokunu geliştirebilecek ve yine 70’li yıllarda olduğu gibi “genel havza planlaması” temelinde kömür sahalarını geliştirebilecek idari bir yapının oluşturulması pek çok sorunun çözümü bakımından son derece önemlidir.

***

Türkiye, enerjide dışa bağımlılığını bir ölçüde olsun azaltabilmek amacıyla yerli kömürlerinden daha fazla yararlanabilme imkânlarını, yeni bir idari yapılanma ve planlama anlayışıyla bulabilir.

Böylelikle, yerli kömürler, belki Türkiye’nin ithal enerji bağımlılığı için artık tam bir kurtarıcı olamaz, ama en azından zor günlerimizde önemli bir alternatif olabilir.

Dr. Nejat Tamzok
Ankara/Ocak 2016
E posta: nejattamzok AT yahoo.com

Önceki ve Sonraki Yazılar