1. YAZARLAR

  2. Dr. Nejat TAMZOK

  3. Türkiye'nin nükleer hedefleri ne kadar gerçekçi?
Dr. Nejat TAMZOK

Dr. Nejat TAMZOK

Yazarın Tüm Yazıları >

Türkiye'nin nükleer hedefleri ne kadar gerçekçi?

Türkiye’nin yeni nükleer santral hedefleri

 

Dr. Nejat Tamzok

[email protected]

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanan Ulusal Enerji Planı’na göre, 2053 yılına kadar neredeyse 7 Akkuyu Santrali büyüklüğünde nükleer kapasitenin devreye alınması hedefleniyor.

Mevcut enerji yönetiminin tercihi nükleerden yana şekillenirken, Altılı Masa olarak adlandırılan muhalefetin de bu seçeneğe uzak olmadığı anlaşılıyor. Söz konusu masanın mutabakat metninde nükleer güç santrallerine bir itiraz olmadığı gibi, aksine yeni nesil Küçük Modüler Reaktörlere (KMR, İngilizc esi SMR) de vurgu yapılıyor.

İktidarın ve iktidar alternatifinin çalışmalarına bakılırsa, Türkiye’nin gelecekteki enerji bileşiminde nükleer güç santrallerinin önemli bir payı olacak gibi görünüyor.

Acaba gerçekten öyle mi? Yakından bakmakta yarar var.

***

Doğrusunu isterseniz, Fukushima sonrası durma noktasına gelen nükleer santral yatırımlarına gösterilen bu yeni ilgi, sadece Türkiye’ye özgü değil.

Son dönemde, bir taraftan Rusya-Ukrayna kriziyle birlikte artan fosil yakıt fiyatları ve tırmanan enerji güvenliği endişeleri nedeniyle, diğer taraftan Paris Anlaşması çerçevesinde taahhüt edilen net sıfır emisyon hedeflerine ulaşabilmek amacıyla, bazı ülkelerde nükleer enerji seçeneğinin öne çıkmaya başladığını görüyoruz.

Örneğin İngiltere, 2050 yılına kadar -sekiz adedi büyük ölçekli ve kalanı KMR olmak üzere- toplam 24 gigawatt kapasitede yeni reaktörlerin yapımını, 2022 Enerji Güvenliği Strateji belgesindeki hedefler arasına koydu. Fransa, 2050 yılına kadar on dört yeni reaktör inşa edeceğini duyurdu. Polonya, 2043 yılına kadar 9 gigawatt toplam kapasitede büyük ölçekli reaktörler ile kömüre dayalı mevcut santrallerin yerini alacak KMR’lerin kurulumuna dair bir planı geçtiğimiz yıl içerisinde açıkladı.

Macaristan, iki nükleer reaktörün kurulumu için Rusya ile anlaşma imzaladı. Bu arada, Avrupa Parlamentosu da geçtiğimiz Temmuz ayında nükleer enerjiyi yeşil enerji kapsamına almış, böylelikle nükleer enerji yatırımlarının önündeki önemli bir engeli kaldırmıştı.

Asya tarafındaki hedefler ise çok daha iddialı: Örneğin Çin, 2025 yılına kadar toplam 70 gigawatt kapasitede nükleer reaktörler kurmayı hedefliyor; Hindistan, 3 yıl içinde 9 gigawatt büyüklüğünde on reaktörün inşaatına başlamayı planlıyor.

***

Tüm bu gelişmeleri alt alta koyduğumuzda, dünyada yeni bir nükleer santral furyasının gelmekte olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak, bunların şimdilik sadece muhtemel hedefler olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Fiili durum ise çok daha farklı: Dünyada nükleer reaktör sayısı yaklaşık 20 yıldır hiç artmıyor. Nükleer santrallerden elektrik üretiminin küresel toplam içindeki payı 20 yıl önce yüzde 17 ve 10 yıl önce yüzde 12 düzeyindeyken, bugün yüzde 10 seviyesinin de altında.

Yeni kurulmakta olan nükleer santraller tarafında da öyle olağandışı bir hareket olduğunu söylemek çok mümkün değil: İnşaat halindeki reaktör kapasitesi toplam çalışan reaktörlerin ancak yüzde 16’sı büyüklüğünde. Üstelik söz konusu yeni kapasitenin yarıya yakını sadece 2 ülkede kurulıyor: Çin ve Hindistan. Bugün, reaktör sayısı 92 olan ABD’de sadece 2 ve 56 olan Fransa’da ise 1 reaktör inşaatı devam ediyor.

Aslına bakarsanız, küresel nükleer kapasitenin yaklaşık yüzde 70'ine sahip olan gelişmiş ülkeler, nükleer yatırımlarından büyük ölçüde vazgeçti. Son dönemdeki tüm nükleer söylemlerine karşın, Kuzey Amerika ya da Avrupa Kıtası’nda inşaatı devam eden proje büyüklüğü, mevcutla karşılaştırıldığında hâlâ son derece düşük.

Uzun bir durgunluk döneminden sonra, nükleer enerji tarafında kayda değer bir hareketlenme yaşanıp yaşanmayacağı, nükleer santral teknolojilerinin rakipleri karşısında göstereceği performansa bağlı olacaktır.

***

Türkiye’nin ilk nükleer santral inşaatı ise Mersin Akkuyu’da ve aslında çok da herkesin içine sindiğini söyleyemeyeceğimiz bir modelle sürdürülüyor.

Rusya Federasyonu tarafından yapılan ve tamamlandığında yine aynı ülke tarafından işletilecek olan Akkuyu Nükleer Güç Santrali, muhtemelen Rusya’ya olan enerji bağımlılığımızı daha da arttıracak. Üstelik nükleer teknolojinin ülkemizdeki gelişimine önemli bir katkısının da olmayacağı anlaşılan bu santralle ilgili olarak; hammadde temini, kaza riski ve atık sorunlarına dair kamuoyunun yeterince rahat olmadığını söylemek gerekir. Açıkçası, Akkuyu Santrali, Türkiye’den daha çok Rusya için stratejik nitelikte görünüyor.

Bir taraftan bu santralin yapımı devam ederken, ikinci bir nükleer santralin kurulumu için de enerji yönetiminin ciddi bir çaba içerisinde olduğunu biliyoruz. Ancak, söz konusu çabalar yıllardır somut bir netice vermedi. Hal böyleyken, acaba Ulusal Enerji Planı’nda hedeflendiği gibi, yedi Akkuyu Santrali büyüklüğündeki bir nükleer kapasitenin 2053 yılına kadar, yani önümüzdeki 30 yıl içerisinde işletmeye alınabilmesi mümkün mü?

***

Türkiye’nin 2053 yılı net sıfır emisyon hedefi, fosil yakıtlardan çıkılmasını ve bunların yerine daha temiz enerji kaynaklarının kullanılmasını gerekli kılıyor. Ayrıca, fosil yakıtların yerini alacak güneş ve rüzgâr gibi kesintili kaynakların -eğer depolama teknolojilerinde yeterli mesafe alınamazsa- mutlaka nükleer enerji gibi kesintisiz kaynaklarla desteklenmeleri gerekecek. Dolayısıyla, yukarıda saydığım ülkelerle birlikte Türkiye de nükleeri, -gerek emisyon sorunu yaratmaması gerekse baz yük santrali niteliği nedeniyle- sıfır emisyon hedefine ulaşmada ciddi bir seçenek olarak enerji planlamalarında dikkate alıyor.

Ancak, diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de nükleer santral seçeneğinin rakip teknolojiler karşısında çok daha zor gerçekleştirilebilir bir hedef olduğunu düşünüyorum. Neden derseniz…

Öncelikle, nükleer enerjiye ilişkin güvenlik ve atıklar konusundaki endişelerin pek çok ülkede devam ettiğini, bu nedenle, -kaza riski ve atık sorunlarına kökten çözümler bulunamadığı sürece- nükleer santrallerin kabul görmesinin kolay olmayacağını söylemek gerekir. Bununla birlikte, elbette bu konu, ülke içindeki demokratik gelişmişlikle de ilgilidir.

Diğer taraftan, nükleer santrallerin kurulum maliyetleri diğer alternatiflerle karşılaştırıldığında oldukça yüksektir. Birim enerji başına ortalama yatırım maliyetleri; doğal gaz, kömür, güneş ya da rüzgâr santralleriyle karşılaştırıldığında 2 ile 4,5 kat arasında daha fazladır. Bu durum, söz konusu santrallere yatırım yapılmasının önündeki en önemli engeldir. Aynı şekilde, bir nükleer santralin kurulumuna karar verilmesinden işletmeye alınmasına kadar geçen süre, bazı durumlarda 20 yılı bile bulmaktadır. Dolayısıyla, yatırım maliyetleri ve kurulum sürelerinde iyileşme sağlanamadığı sürece nükleer santrallere ilişkin hedefler büyük ölçüde kâğıt üzerinde kalacaktır.

Söz konusu iyileşmelerin sağlanabilmesi için nükleer santralcilerin son yıllarda nefeslerini tutarak izlediği teknoloji ise -kapasiteleri 50-300 megawatt arasında değişen ve gelişmiş nükleer reaktörler olarak tanımlanan- yeni nesil KMR teknolojisidir. Bu teknolojiye ilişkin yapılan araştırmalara, başta ABD, Kanada ve Fransa olmak üzere pek çok ülkede büyük ölçekli teşvikler veriliyor, tasarımlarına ciddi yatırımlar yapılıyor. Konvansiyonel nükleer santrallere göre hem yatırım maliyetlerinin düşük, hem de kurulum süresinin çok kısa olacağı beklentisiyle, bu teknoloji, pek çok ülke gibi Türkiye enerji yönetimi -ve anlaşılan o ki muhalefet tarafından da- yakından izleniyor.

Bununla birlikte, KMR teknolojisi henüz ticari kullanıma hazır değil. Dolayısıyla, söz konusu teknolojinin gerek kullanıma girişi ile ilgili zamanlama gerekse yakıt maliyetleri, güvenlik ve atıklar konusundaki belirsizlikler, gelecekteki rollerinin tahmin edilmesini güçleştiriyor. Özellikle güvenlikle ilgili riskler sıfırlanmadan küçük kapasiteli onlarca KMR’nin deprem ülkesi Türkiye’de kabul görüp görmeyeceğini sizlerin takdirine bırakıyorum.

Sonuç olarak, nükleer santrallere ilişkin konulan hedeflerin önümüzdeki yıllarda gerçekleşme olasılıklarına dair kesin bir şey söyleyebilmek için henüz oldukça erken. Özellikle de rüzgâr ve güneş, hidrojen, batarya depolama ya da karbon tutma, depolama ve kullanma (CCUS) gibi rakip teknolojilerin maliyetlerinde görülen hızlı iyileşmeler dikkate alındığında, nükleer teknolojilerindeki gelişmeleri biraz daha bekleyip görmekte yarar var.

Ankara/Mart 2023

Kaynaklar

Altılı Masa (Altı Siyasi Parti), 2023. Ortak Politikalar Mutabakat Metni, 30 Ocak 2023, Ankara.

Atlantic Council - Global Energy Center, 2023. The 2023 Global Energy Agenda, Washington.

British Petroleum, 2022. Statistical Review of World Energy.

ETKB, 2022. Türkiye Ulusal Enerji Planı, https://enerji.gov.tr//Media/Dizin/EIGM/tr/Raporlar/TUEP/Türkiye_Ulusal_Enerji_Planı.pdf

International Atomic Energy Agency, 2023. World Statistics, The Power Reactor Information System (PRIS), https://pris.iaea.org/PRIS/WorldStatistics/OperationalReactorsByCountry.aspx

International Energy Agency, 2022. Nuclear Power and Secure Energy Transitions - From Today’s Challenges to Tomorrow’s Clean Energy Systems, Paris.

International Energy Agency / Nuclear Energy Agency, 2020. Projected Costs of Generating Electricity - 2020 Edition, Paris.

Ministry of Climate of Poland, 2022. Polish Nuclear Power Programme, Varşova.

Önceki ve Sonraki Yazılar