1. HABERLER

  2. ELEKTRİK

  3. Türkiye’de 42 binden fazla enerji davası görülüyor

Türkiye’de 42 binden fazla enerji davası görülüyor

Enerji ve çevre davalarına bakan Avukat Arsin Demir, bilinçsiz ve dayanaksız gerekçelerle açılan ve bu yüzden uzun yıllar süren idari...

Türkiye’de 42 binden fazla enerji davası görülüyor

Enerji Günlüğü - Enerji ve çevre davalarına bakan Avukat Arsin Demir, bilinçsiz ve dayanaksız gerekçelerle açılan davaların yenilenebilir enerjiye dayalı elektrik yatırımlarının önündeki ciddi engellerden biri olduğunu savundu. 

Türkiye’de enerji sektörü gerek kapasite gerekse finansal açıdan büyüyüp dönüşürken, bu gelişmelerin en önemli yansımalarından biri de enerji davalarının sayısında görülüyor. Açılan davaların konulara ve bölgelere göre dağılımını incelemek bile tek başına Türkiye enerji sektörünün durumuna dair fikir oluşturmaya yardımcı olacak cinsten. Enerji Günlüğü, Enerji ve Çevre Hukukçusu Avukat Arsin Demir'e sordu:  

Enerji sektöründe ne gibi uyuşmazlıklar yaşanıyor? En fazla hangi alanda? 

Enerji projelerinin ve yatırımlarının gerçekleşmesi için birçok idari karara ve idari izne ihtiyaç duyuluyor. Bunların başında ön lisans, lisans, çevresel etki değerlendirmesi kararları, imar planları, EPDK kararları, acele kamulaştırma ve  kamulaştırma kararları geliyor. Bu kararların ve izinlerin iptali için İdare Mahkemeleri ile Danıştay’da çok sayıda dava açılıyor. Davalar, kararı ve idari izni veren kurumlara karşı açılıyor. Lisans sahibi yatırımcı ise davalı sayılmıyor. Sadece davalı idare yanında müdahil olabiliyor. En fazla uyuşmazlık oluşan ve dava konusu yapılan işlemler; “ÇED Olumlu” veya “ÇED Gerekli Değildir” kararları, imar planları ve acele kamulaştırma ve kamulaştırma kararları. Bunların yanında elektrik ve doğalgaz dağıtım şirketleri ile tüketiciler arasında da pek çok ihtilaf yaşanıyor. 

Bu ihtilaflar bir şekilde sonuçlanacaktır elbette de, özel bir anlamı var mı bunların? 

Türkiye’de elektrik tüketimi her geçen gün artıyor. Ve elkemiz maalesef enerji ithalatçısı. Yılda ortalama 40-45 milyar dolarlık ithalat yapmak durumundayız. Oysa rüzgâr, güneş, biyokütle ve jeotermal kaynaklar açısından ülkemiz ülkemiz oldukça yüksek bir potansiyele sahip. Şu anda tüketilen elektriğin çok daha fazlasını bu kaynaklardan elde edebilecek durumdayız. Fakat son yıllarda özellikle rüzgâr enerjisi ve biyokütle enerjisi yatırımlarıyla ilgili idari kararların iptaline yönelik çok sayıda dava açılıyor. Bilimsel dayanağı olmayan ve hatta karalamaya yönelik iddialarla açılan bu davalar Türkiye’nin yenilenebilir enerji potansiyelini kullanabilmesine engel oluyor. 

Peki bu konuda kimlere ne gibi görevler düşüyor? 

İklim değişikliğine karşı mücadele eden, enerji verimliliğinin farkına varan ve yenilenebilir enerji konusunda uzmanlaşan teknik kişiler ile enerji hukukçularına çok büyük görevler düşüyor. Her ortamda ve her fırsatta yorulmadan ve usanmadan en güncel halleri ile diğer ülkelerdeki örneklerden de istifade ederek öncelikle okullarımızda ve üniversitelerimizde öğrencilerimizle buluşmalı ve kafası karışık kanaat önderlerine yönelik toplantılar yapılmalı, toplumda farkındalık oluşturulmalı. Yakından takip ettiğimiz bazı sivil toplum kuruluşları yenilenebilir enerji kaynakları konusunda halkımızla güncel bilgileri paylaşıyor. Bu tür kuruluşların çoğalmasını umut ediyorum. 

Kimi enerji yatırımcıları mevzuattan yakınıyor, ne dersiniz? Kime ne görevler düşüyor? 

Enerji yatırımcıları, projelerinin en önemli unsuru olarak ön lisans ve lisansı görüyor. Oysa asıl süreç, lisans aşamasından sonra başlıyor. Mevzuat, çevre ve sosyal risk analizleri yapılmadan proje süreci başlatılınca yatırımlar bazen yavaşlayabiliyor hatta tamamen durabiliyor. Bir rüzgâr enerjisi santrali için yatırım yapılacak bölgenin özelliğine göre 50-60 kurumdan izin, onay veya görüş alınması gerekebiliyor. Bu izin süreçleri bazen iki, hatta üç yılı bulabiliyor. Bu zorlu idari süreçlerde enerji uzmanları ya da enerji hukukçularının görevi; yatırımın mevzuatsal anlamda yaşanması muhtemel riskleri belirleyerek, yenilebilir enerji yatırımcılarına mevzuatsal risklere karşı çözümler sunabilecek noktada hareket edilmesi. Enerji hukukçusu bir çevre mühendisi kadar çevresel etki değerlendirme sürecine ve bir şehir plancısı kadar imar planlama süreçlerine hâkim olmalıdır, teknolojik gelişmeleri de yakından takip edebilmeli. 

Enerji yatırımlarıyla ilgili dava sayısı nedir? Genellikle hangi konular yargıya taşınıyor? 

Yıllar itibariyle tam sayılar bilinmese de enerji yatırımlarıyla ilgili devam eden 42 bin civarında dava bulunduğu belirtiliyor. Bunlar içinde, en büyük pay, lisans iptali davaları, ÇED olumlu, çevresel etki değerlendirmesi gerekli değildir iptal davaları, imar planı iptal davaları, acele kamulaştırma ve kamulaştırma iptal davalarına ait. 

Bu dava sayısını azaltmanın bir yolu yok mu? 

Var elbette. Özellikle iklim değişikliğine karşı mücadeledeki en önemli unsurların, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarının geniş bir şekilde kullanması olduğunu anlayabilmesi yargı süreçlerini elbette azaltır. Vatandaşın daha bilinçli hale gelmesi de gereksiz yere davalar açılmasını ve vakit kaybını azaltır. Bu bilinçlenme için kamudaki ve özel sektördeki tüm aktörlerin, sivil toplum kuruluşlarının yenilenebilir enerji kaynakları hakkındaki farkındalığın ve bilincin artması için daha çok çalışması gerekiyor. Doğru bilinen yanlışları somut, bilimsel verilerle aktarmak, doğru bilgileri halka ulaştırmak çok önemi. Bu süreçte mutlaka rol alması gereken kesim ise öğretmenlerimiz ve üniversitelerimizdeki bilim insanlarımız. Onlar çocuklarımızda ve gençlerimizde farkındalık yaratabilirlerse vatandaşlarımızın olumsuz propaganda sonucu ortaya çıkan dedikodularla hareket etmek yerine, doğru bilgiyle donanarak sağduyulu bir şekilde hareket edeceklerinden eminim. 

Enerji Günlüğü - ANTALYA