METİN TÜRKYILMAZ
Türkiye’nin enerjide dışa bağımlı olduğunu hepimiz biliyoruz. Yeterince ne petrol ne doğalgaz ne de taşkömürü rezervlerine sahibiz. Komşularımız sürekli petrol, doğalgaz bulurken, biz petrol ihtiyacımızın yüzde 6’sını, doğalgaz ihtiyacımızın ise ancak yüzde 1’ini yerli kaynaklardan sağlayabiliyoruz.
Taşkömüründe bile yerli üretim, ihtiyacın sadece yüzde 15’ini karşılıyor. Oysa 1,3 milyar ton taşkömürünün bulunduğu Zonguldak havzasında üretimi, gerekli yatırımları yaparak dörde beşe katlamamız işten değil.
Bir tek linyitte dışa bağımlı değiliz. Sevindirici bir şekilde sürekli de yeni linyit yatakları buluyoruz. Elektrik enerjisi üretimimizin önemli bir bölümünü linyitlerimizi kullanarak termik santrallardan sağlıyoruz. Bunun en güzel örneği Afşin-Elbistan Termik Santrali’dir.
Son yıllarda hızla yatırımların arttığı akarsu, güneş, rüzgar, dalga, jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından enerji üretim potansiyelimiz yüksek ama bunlardan da hala yeterince yararlandığımız söylenemez. Dünya hidroelektrik teorik potansiyelinin yüzde 1’i, Avrupa’nın ekonomik potansiyelinin yüzde 16’sı Türkiye’de. Yani 140 milyar kWh’lik ekonomik hidroelektrik potansiyelimiz var. Ama 2016 yılında hidroelektrik üretimimiz 67,3 milyar kWh’yi ancak buldu. Yani potansiyelin yarısını bile kullanamadık, yüzde 48,1’de kaldık. Yine de elektrik enerjisi üretimimizin yüzde 24,7’sini hidroelektrik santrallar sağladı.
Netice itibarıyla enerji ithalatçıyız. Hem de büyük ithalatçılardan biriyiz. Bunu dış ticaret verileri de bize gösteriyor. 2002 yılından bu yana, 2017’nin ilk dört ayı (Ocak-Nisan) dahil toplam 2 trilyon 567 milyar dolarlık ithalat yapan Türkiye’nin, ithalatının yüzde 20,6’sı olan 528,4 milyar doları enerji ithalatına gitmiş.
Korkunç bir para... Döviz sorunu olan, ihracatında sıkıntılar yaşayan, Cumhuriyet tarihi boyunca istisnai yıllar hariç kronik dış ticaret açığı veren bir ülkenin, sadece enerji ithalatına 14 yıl 4 ayda yarım trilyon dolardan fazla döviz ödemesi ne acı…
Peki Türkiye bu dönemde ne kadar ihracat yapmış? 1 trilyon 465,4 milyar dolar… Görünen o ki ihracat gelirinin üçte birinden fazlası enerji ithalatına gitmiş. Enerji ithalatının ihracata oranı yüzde 36,06…
İhracatçının durumunu düşünün. Sen dişini tırnağına tak. Hiçbir Batılının gitmediği, can güvenliği bulunmayan ülkeleri karış karış ihracat yapacağım diye dolaş. Yani neredeyse aslanın ağzından avını al. Ama av etinin üçte birinden fazlası bir kalemde enerji ithalatına gitsin. Olacak şey değil!
Şimdi enerjide ithalat yapıyoruz da hiç mi ihracat yapmıyoruz denilecek. İhracat da yapıyoruz. 14 yıl 4 ayda 61,3 milyar dolarlık ihracat yapmışız. Bu rakam 2012 yılındaki bir yıllık enerji ithalatından 1,2 milyar dolar daha fazla bir rakamdır. Yine de bu ihracatla ithalatımızın yüzde 11,6’sını kurtarmışız.
Peki bu dönemde Türkiye kaç milyar dolarlık dış ticaret açığı vermiş? 1 trilyon 101,6 milyar dolarlık… Enerjideki açık ne kadar? Tam 467,1 milyar dolar. Ülkemizin enerji dış ticaretinde verdiği açığın, toplam dış ticaret açığındaki payı ne kadar? Yüzde 42,4. Bu şu demek: Dış ticaret açığının yarıya yakını enerjiden…
Sonuç itibarıyla bu ülkenin hızla yerli enerji kaynaklarına yönelmesi elzemdir. Kaybedilecek zaman da yoktur. Önümüzdeki 15 yılda enerji ithalatının 1 trilyon dolar olmaması ve ülkenin batmaması için yapılması gereken hızla yerli kaynaklara yönelmektir.
Ama yerli kaynaklara yönelmek de “her ne pahasına olursa olsun” anlayışıyla yapılacak bir şey değildir. Türkiye’nin en büyük zenginliği tarımsal ve turistik potansiyelidir, doğasıdır, topraklarıdır, meralarıdır, ormanlarıdır, akarsularıdır, gölleridir, denizleridir. Bunlara zarar vermeden, her türlü çevre önlemini alarak, gerekirse iki katı maliyetle enerji yatırımları yaparak yerli kaynaklara, özellikle yenilebilir enerji kaynaklarına yönelmek zorundayız.
Neden böyle bir yaklaşımla hareket edilmesi gerektiğinin ayrıntılarını da bir sonraki yazıda ayrıntılarıyla işleyelim isterseniz.
Metin TÜRKYILMAZ / Enerji Günlüğü /14.06.2017