Enerji Günlüğü - Türkiye Çimento sektörünün maliyetlerinin %90’a yakınını enerji oluşturuyor. Sektör, güneş enerjisi, atık ısı geri kazanımı, temiz yakıt teknolojileri gibi alternatif yakıt kullanımını arttırmayı planlıyor.
Çimento sektörünün öncelikli konuları arasında hammadde ve enerji arz güvenliği, sürdürülebilirlik, enerji ve kaynak verimliliği yer alıyor. Son dönemde küresel düzeyde yaşanan enerji fiyat artışlarının ve Rusya-Ukrayna gerilimi ardından yaşanan tedarik sorunları nedeniyle Türk Çimento sektörü zor zamanlardan geçiyor. Hem yaşanan bu zorluklara çözümler üretmek, hem de geleceğin düşük karbonlu ekonomik sistemine hazırlık yapmak sektör için kaçınılmaz hale geldi. Bu kapsamda çalışmalarını sürdüren dünyanın ikinci büyük çimento ihracatçısı konumudaki Türkiye Çimento sektörü de düşük karbonlu üretim yol haritası hazırladı.
Türkiye Çimento Sanayicileri Birliği (TÜRKÇİMENTO) CEO’su Volkan Bozay, sektöre ilişkin son gelişmeleri Enerji Günlüğü’ne değerlendirdi. Sektör maliyetlerinin yüzde 90’a yakın kısmını enerjinin oluşturduğunu vurgulayan Bozay, çimento sektöründe enerji maliyetlerindeki yüksek artışa dikkat çekerek, fiyatlardaki dalgalanma nedeniyle sektörün önünü göremediğini kaydetti. Bozay, çimento üretiminde ana kaynak olarak kalorifik değeri yüksek kömür ve petrokok kullanıldığını kaydederek, Rusya-Ukrayna krizinden sonra tedarik sorunları yaşandığını ifade etti. Bozay, hem tedarik sorunlarını aşmak, hem de iklim kriziyle mücadele kapsamında karbon salımını azaltmak isteyen sektörün alternatif kaynak arayışlarını anlattı.
- Çimento-enerji ilişkisini sorsak...
Çimento sektörü sanayi sektörü gibi görünse de aslında bir enerji firması gibi çalışıyor. Özellikle pandemi sonrası enerji kriziyle birlikte enerjinin maliyetler içindeki payı çok hızlı arttı. 1,5 sene önce göreve geldiğimde çimento sektöründe enerjinin üretim maliyetlerindeki payı %70’lerdeyken şu anda %80’ler, %90’lar arasında. Bu dönemde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Enerji sektörü gibiyiz.
- Bu benzerliğin size etkileri neler?
Enerji sektörü ne kadar etkileniyorsa biz de o kadar etkileniyoruz. Çünkü üretim için taşı alıyorsunuz, 30 santigratla başlıyor, çeşitli aşamalardan geçirip 1000 dereceye kadar ısıtıyorsunuz, sonra fırında yaklaşık 1450 derecede eritiyorsunuz. Bunun için de 2000 derecelik ısıya ihtiyacınız var. O arada da tamamen enerji kullanıyorsunuz.
- Ana enerji kaynağınız ne?
Ana kaynak kömür ve petrokok. Ama özellikle son krizden sonra alternatif yakıtları değerlendirmeye çalışıyoruz. Çünkü maliyetler çok fazla arttı. Bunun dışında, özellikle Rusya-Ukrayna krizinden sonra tedarik sorunları da var. Çimento üretimi kalorifik değeri çok yüksek kömürlerle yapılabiliyor, taşkömürü ile yapılabiliyor. Linyitle buna ulaşmanız çok zor. 6 bin-7 bin kalorilik kömürleri kullanıyorsunuz, belli standartlarda. Son dönemde bunu bulmak da zor. Krizden önce Rusya’dan sektörün 5 milyon ton kadar taşkömürü ithalatı vardı. Krizden sonra bunu bulmak oldukça zor oldu.
- Sektörün kömür kullanımında Rusya’nın payı ne kadardı?
Bizim sektörün %80-90’lar civarı. Çünkü lojistik olarak baktığınızda katı yakıt ithalat tebliğinde orada belli spekifasyonları izin veriliyor bizim ithalatımız için. Bu spekifasyonları sağlayan da Rus kömürü. Afrika’dan ve Amerika’dan da gelen kömür var ama Amerika lojistik açısından daha pahalı. Navlunu ödeyeceksiniz. Rusya’dan almak bizim için çok daha avantajlı. Diyelim ki bugün ABD’ye siparişi verdiniz, oradan gelmesi bağlantıyı yapmanız neredeyse 3 aylık bir proses. Halbuki Rusya’dan yaptığınız zaman iki hafta, bir ay sonra o bağlantıyı yapıp alıyorsunuz. Şimdiki sıkıntı şu: Savaş dönemi ayrıydı, şimdi biraz daha duruldu, fiyatlar da biraz geriye doğru geldi ama eskiden pace’ten takip ediyordunuz, ona göre bir fiyat vardı, şu anda fiyatı anlık alıyorsunuz işi bitirmeniz gerekiyor. Diyelim ki 200 dolar. Krizden önce kömür 80 dolar/ton civarındaydı, savaş döneminde 420 dolar/tona kadar çıktı, şimdi 300 dolar/ton civarında gidiyor. Ama bazen öyle oluyor ki, 200 dolara da bulabiliyorsunuz. Bağlantı yaptınız yaptınız, ertesi gün 300 dolarlar civarında bulabiliyorsunuz. O kadar çok volatilite var ki… Şimdi bu maliyet yapmayı çok zorlaştırıyor. Fiyatı bir sonraki dönemde 200 dolardan bağlayan rakibiniz varsa rekabet avantajınızı kaybediyorsunuz. Sektördeki dinamikler ona göre değişiyor. Hatta son dönemde ihracat fiyatlarını da olumsuz etkiliyor. Maliyet yapmak da zorlaşıyor. Şu anda en büyük sıkıntı bu.
Hatta bir ara şu sıkıntıyı yaşadık. Rusya’daki oligarklar deşifre olmamak adına, banka hareketleri de takip edildiğinden ABD yaptırımlarına maruz kalmamak adına iş yapmadılar. Ürün bulmakta çok zorlandık. Şimdi maliyeti yüksek de olsa kömür tedariği gelmeye başladı. Ama dünyanın genelinde bunun volatilitesi çok yüksek. Yani her an her şey olabilir diye bekliyoruz.
- Rusya dışındaki tedarikçileriniz?
Rusya dışında kömür ithalatını ağırlıklı olarak ABD’den alıyoruz. Bu kriz sürecinde biz şunu da söyledik; krizi aşabilmek adına fabrikalar durmasın diye bize istisna tanıyın dedik. Termik santrallere tanıdılar. Uçucu kül oranı vs kalorifik değeri daha düşük kömürü ithal etmelerine izin verildi. Bu istisnaların bizim sektöre de tanınması halinde aslında Afrika’dan da getirebilecektik. Özellikle Güney Afrika’dan. Daha ucuz ama kalorifik değeri daha düşük kömür getirebilecektik. 3500-4000-4500 kalorifik değerli kömür. Krizin olduğu ilk gün biz bu talebimizi dillendirmeye başladık, hatta bu konuda kamuyla da görüştük. Kamu da olumlu yaklaştı ama şu anda krizin etkilerinin azalmasıyla öyle bir istisna tanımadı. O zaman kömür de bulamıyorduk. Şu anda öyle ya da böyle buluyoruz. Hatta Rusya’dan getirirken en büyük sıkıntı sigortaydı. Siz gemiyi bağlıyorsunuz, gemi gelecek mi gelmeyecek mi belli değil, sigortayı da yaptıramıyorsunuz. 400 dolara bile bulsa, fabrikayı durdurmamak adına -ki bunun maliyeti de çok yüksek. Biz bu şekilde hem iç piyasadan, hem Rusya’dan kanallar açıldı, bir yandan Afrika’dan Amerika’dan da gelenler oldu, çeşitlendirmeye çalıştık.
Ama bu Türkiye’ye has bir şey değil, global bir sorun. Aynı sorunu Avrupa’da yaşıyor. Son dönemde iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında da kömüre yönelik yatırımlar da kapatılmıştı. Ama şimdi bu konjonktür de değişiyor. Herkes o tarafa doğru gitmeye başladı. Bizim enerji maliyetleri geçen yılın aynı dönemine göre ithal kömür yaklaşık 6 kat artmış durumda. İthal kömürde %600 fiyat farkı var. Çok büyük. Petrokok alternatif bir çözüm, onu kullanan fabrikalar da var ama her fabrika kullanamıyor. Onda da maliyetler yaklaşık 3 kat artmış durumda. Çünkü talep bir anda oraya doğru kayıyor. Şu anda çok olağandışı bir durum var, dünya için böyle.
- Özellikle Ukrayna krizinden sonra yaşanan zorlukların sektöre maliyet yükü ne oldu?
Maliyetleri çok arttırdı. 6 kat arttı. Alternatif yakıtlarda da çok artış oldu, yerli linyitte de yaklaşık 2 kat artmış durumda. Elektrikte de artmış durumda.
Üretimi durdurmayı, dediğim gibi yüksek maliyet nedeniyle sektör çok tercih etmiyor. Bir şekilde bir yöntem bulundu ama işin kötüsü iç piyasada da üretim yavaşladığı için satışlarda düşüş var. Üretim ister istemez yavaşladı. Maliyet yapamama endişesi var. Bugün yaptınız maliyetin yarın ucuz mu pahalı mı kalacağını bilemiyorsunuz. Fiyatlardaki dalgalanma nedeniyle öngöremiyorsunuz.
- Az önce alternatif yakıtlar dediniz, nedir onlar?
Aslında krizle çok gündeme geldi ama kriz dışında da eninde sonunda iklim değişikliğiyle mücadele, AB’nin liderliğini yürüttüğü Yeşil Mutabakat çerçevesinde COP26’da alınan kararlar ve bizim de Paris Anlaşması’nı imzalamamız sonrasında bizim de yaklaşık 1,5 yıl önce başlattığımız düşük karbonlu üretim yol haritamız vardı. Burada en önemli alternatif atık ısı geri kazanımı. Şu anda yaklaşık 141,5 MW’lık bir yatırım yapılmış durumda. 570 bin konutun günlük tüketimini karşılayacak kadar atık ısıdan geri kazanımımız mevcut. Yaklaşık 16 fabrikada 25 hatta bu sağlanıyor. Bununla ilgili de aslında 320 MW’lık bir potansiyel olduğunu düşünüyoruz, ama bunu firmalar kendi yatırımlarıyla yapıyorlar. Son 10 yılda yaklaşık 2,5 milyar dolarlık iyileştirme ve bu tür yatırımlar yapıldı. Onlarla geliştirdiler bunu. Önümüzdeki dönemde de bu yatırımların yapılabileceğini düşünüyoruz. Atık ısıya hele ki cezbedici bir devlet teşvikinin gelmesi durumunda bu potansiyelin rahatlıkla değerlendirileceğini düşünüyoruz. Çünkü zaten maliyetler çok yüksek olduğu için zamanlama açısından çok iyi. Bununla ilgili kamuyla görüşmeler sürüyor.
- Atık ısı dışında başka ne tür alternatif yakıt arayışlarınız var?
Yenilenebilir enerjiden, güneş enerjisinden de yararlanıyoruz. Onunla ilgili Organize Sanayilerde olduğu gibi mevzuatla ilgili bazı ufak tefek iletim hatlarıyla ilgili sorunlar var ama şu anda da önemli bir yatırım yapıldı. Bir çok yerde güneş enerjisi ile üretim yapmaya başladık. Güneş enerjisinde de sektörde 120-150 MW’lık bir potansiyel var. Şu anda devreye alınan kurulu güç 24,5 MW. Fizibilite aşamasındaki toplam kurulu güç de 210 MW. Yatırım aşamasındaki toplam güç ise yaklaşık 79 MW.
Bir de atıktan türetilmiş yakıt (ATY) var. Bunların kalorifik değerleri çok yüksek. Ömrünü tamamlamış lastiklerde 7000 kaloriye kadar çıkabiliyorsunuz kaliteli yaparsanız. Ama oradaki sıkıntı ayrıştırmanın iyi olması gerekiyor. Normalde düşük karbonlu çimento üretimi için yurtdışında, özellikle emisyonu düşürmek için atık kullanılıyor. AB’de de böyle. AB’yi baz aldığımızda ülkemizde de atıktan türetilmiş yakıtın %50 civarında kullanılabileceğini düşünüyoruz. Şu anda bu oran %8’ler düzeyinde. Çok büyük bir potansiyel var.
- Bu potansiyeli değerlendirmek için ne tür çalışmalarınız var?
Bununla ilgili sıkıntı, belediyeler YEKDEM vasıtasıyla gelir elde ettikleri için atığın bize gelmesi zor oluyor. Ya da gelenin nitelikli yakıt olmamasından kaynaklı sorun oluyor. İthalatı da biz bu krizde hissettik. ATY’lerin ardiyesi, SRF dediğimiz yakıtların belli kriterler çerçevesinde buraya gelmesinin avantajlı olacağını düşünüyorum. Çünkü en azından bunun ticari değerinin olduğu daha net bir şekilde görülecek ve belediyelerin de bunlara yönelmesi gerekiyor. Çünkü döngüsel ekonomide ister istemez yapılması gereken bir şey. Biz bir yandan enerji şirketiyiz, bir yandan sanayi şirketiyiz ve bir yandan da bertaraf tesisleriyiz. Bize geleni bertaraf ediyoruz. Bunu yaptığımız zaman da cari açığa da yaklaşık 250-300 milyon dolarlık katkı sağlayacak. Zamanla petrokok ithalatının yerini alacağını düşünüyoruz.
Atık ithalatı Çevre Bakanlığının izin verdiği belli kriterlerde yapılabiliyor, o daha çok geri dönüşüm ya da plastikle ilgili. Bize yakıt olan kodlarla atık ithalatına izin verilmiyor. Bizim talebimiz oydu. Ama bununla ilgili haklı olarak çok endişeler var. Negatif bir kamuoyu da var. Ama bizim sektörün belli kriterler çerçevesinde getirmesi halinde avantajı olacağını düşünüyoruz ama şu ana kadar kamuda yaptığımız girişimlerden olumlu bir dönüş almadık. Ama döngüsel ekonomi kapsamında bu sistemin Türkiye’de eninde sonunda oturması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü gerçekten çok büyük bir potansiyel var.
- Hidrojen de var mı gündeminizde?
Hidrojen gibi alternatif temiz yakıt teknolojilerinin gelişmesiyle çimento gibi enerji yoğun sektörlerde kullanılmaya başlayabilir. Ama bu öncelikle bir ülke politikası. Hidrojen yatırımı herhangi bir firmanın ya da bir grubun tutup da yatırım yapabileceği bir şey değil. Bizim hidrojeni yakıt olarak kullanabileceğimize ilişkin projelerin geliştirilmesi gerekiyor. Aslında o teknoloji var ama ticari boyuta dönmesi halinde bizim fabrikalarda da kullanılması muhtemel.
- Çimento sektörünün bir iklim hedefi var mı?
Şu anda öyle bir hedefimiz yok. Neden yok? Çünkü ülke hedefini bekliyoruz. Şimdi önümüzdeki dönemde iklim değişikliğiyle mücadele kanunu taslağı zaten hazırlanıyor, iklim şurası da var, biz onlara da katıldık, yorumlarımızı da yaptık. Katkılarımız da oldu. Ordaki hedeflerin ülke hedeflerine göre belirlenmesi gerekiyor. Çünkü zaten AB’de de aynı şekilde. Emisyon Ticaret Sistemi’nin (ETS) kurulması gerekiyor. ETS’deki o piyasadaki tavanlar konulduktan sonra biz de hedeflerimizi ona göre belirlemek durumundayız. Şimdi koyduğunuz bir hedef afaki olacak. Tabi ki yüksek hedefler koymaya çalışırsınız ama o hedefi bilmeden karanlığa kurşun atıyorsunuz. Çok fazla proje yapıldı. Ama buradaki kritik noktalardan birisi bence özellikle enerjideki yol haritamızın belli olması gerekiyor. Neden? Çünkü bizim yüzde 80 enerji kaynaklı maliyetimiz var. Ve enerjide ne olacağını bilmemiz lazım ki biz ona göre emisyonlarımızı düşürmemiz lazım. Bununla ilgili alternatif yakıtlardan bahsettim. Düşük klinkerli çimento üretimi de sözkonusu. Onlarla da ilerleyebiliriz. Onlarla ilgili yol haritasının aslında belli başlı beş altı kalem belirli. Bu beş altı kalemle ancak bir yere kadar gidiyorsunuz, bu dünyada da böyle. Emisyonlarınızı maksimum %30’lar düzeyinde indirebiliyorsunuz. Geri kalan kısmı da yeni teknolojiyle yapılabilecek bir şey. Nedir bu? İşte hidrojen yakalama. Hidrojenin yakıt olarak kullanılması. Yine baktığınızda aslında enerji odaklı. Ülke yol haritasını görmeden bizim herhangi bir şekilde hedef belirlememiz oldukça zor.
Ancak bazı üyelerimiz firma olarak belli yol haritalarını ve azaltım taahhütlerini verdiler. Sektör olarak vermek zor bir şey. Onlar açıkladıkça, sayı arttıkça daha net bir şey söyleyebiliriz.
- ETS’nin sektöre ne kadar ek maliyet getireceğini öngörüyorsunuz?
Türkiye’yi şu anda ETS’ye adapte ettiğinizde çimentonun tonuna 10-14 euro arasında ek maliyet gelecek. Türkiye’de çimentonun tonuna birebir AB uyumlu bir emisyon ticaret sistemi uygulandığında, 10 ya da 14 euroluk bir maliyetin gelmesi söz konusu. Bunlar çok stratejik, önemli kararlar, şirketlerin vermesinden ziyade. Bununla ilgili olarak önümüzdeki dönemde bizim etki analizlerini çok iyi yapıp ona göre ilerlememiz lazım.
Basit bir hesapla 100 euroluk bir karbon fiyatı olduğunu düşünün, Türkiye çimento sektöründe 8,5 milyar euroluk bir karbon maliyeti var. Bu iç piyasaya da yansıyacak bunun bedelini tabi tüketici de ödeyecek hepimiz ödeyeceğiz.
- Sektörün ithalat-ihracat oranı nedir?
Çimento ithalatı yok. İhracat ise 15-20 milyon ton civarında olması lazım. Bu da üretimin yüzde 20-25’ine denk geliyor. Ağırlıklı pazarımız Amerika, İsrail ve Afrika. AB’nin ihracatımızdaki payı %14’ler civarında.
Ama ihracat bizim sektör olarak çok istediğimiz bir şey değil. Çünkü pahada çok fazla değeri olmayan ve çok uzağa gönderemediğiniz, navlun maliyeti çok fazla olan bir ürün. İç piyasa daraldıkça kapasite fazlası var. Geçen yıl kapasitenin %70’i kullanıldı. Eğer ihracat da olmasaydı, kapasite kullanım oranımız %50-60’larda kalacaktı.
Çimentoyu stratejik bir sektör olarak görüyorum. Baktığınızda barınmadan güvenliğe, altyapı yatırımlarına kadar önemli bir sektör. Normalde gelişmişliğin de bir şekilde bir göstergesi. Genelde gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen çimento tüketimi 1000-1200 kilolara geliyor. Ondan sonra altyapı yatırımları ve konut ihtiyacı bittikten sonra düşmeye başlıyor. Kişi başına 700-800 kilolara kadar geliyor. Bizde ise bu kadar inşaattan bahsetmemize rağmen bu zamana kadar hiç bir zaman bu rakamlara gelmemişiz. Hatta pandemi öncesinde 500 kilolara kadar düşmüşüz. En yükseklere çıktığımız dönemlerde bile 800-900 kilolara ulaşmış. Şu anda 700-750 kilolarda ama son dönemde iç piyasa satışlarında önemli düşüş var. Mesela Mart ayı satışlarında yüzde 25 düzeyinde düşüş var. Ocak - Mart dönemi düşüşü ise %20. Bu dönemde global maliyet artışlarıyla ilgili bir durum. Zaten gündemde olan konut yapımıyla ilgili de maliyet oluşturma sorunu var. Bütün bunlar birleşince iç piyasada bir daralma var.
- Dernek olarak üyelerinizle enerji alanında yaptığınız herhangi bir çalışma var mı?
Yeni projelerle ilgili dernek olarak iki tane iktisadi teşekkülümüz var. Birisi araştırma geliştirme departmanı. Bununla ilgili olarak uluslararası projelere başvurmaya çalışıyoruz. Bunları takip ediyoruz, proje geliştirmeye çalışıyoruz. Ama gerçekten zor ve meşakkatli bir iş. Çünkü şu anda dünyada rekabetin de döndüğü en önemli alan burası. Burda bizim amacımız da şu: Teknolojiyi buraya transfer eden bir ülke mi olacağız, yoksa teknoloji üreten bir ülke mi olacağız? Onun için o yatırımların yapılması gerekiyor ki, ticari boyutta her sektör tarafından bunlar kullanılabilsin. Önümüzdeki dönemde dijitalleşmenin sektörümüz adına çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bununla ilgili üyelerimizin bireysel çok yoğun çalışması var. Ama bunun genele yayılması gerekiyor. Sıkıntı şu; sektör zor bir dönemden geçiyor. Ve bunların hepsi bir maliyet.
Her zaman ifade ettiğimiz gibi çimento stratejik bir ürün. Bütün kararlar alınırken ki mümkün olduğu kadar dahil olmaya çalışıyoruz, davet de ediliyoruz, her konuda bir paydaş olarak görülmemiz gerektiğini ve katkılarımızın ve sektörün gerçekten önemli bir tecrübesi var. Sivil toplum örgütlerinin ülkenin kalkınmasında çok önemli bir rolü var. Ve hem kamunun hem özel sektörün aynı platformda ortak aklı bulabileceği platformlar. İki tarafın da bir araya gelip görüşlerini paylaşabileceği yerler. Dolayısıyla buraların önümüzdeki dönemde çok daha aktif bir şekilde değerlendirilmesinin ülke menfaatleri gereği olduğunu düşünüyorum.
Sabiha KÖTEK - Enerji Günlüğü/İstanbul