Bilindiği üzere, nükleer enerji üretimi sürecinde çeşitli sıkıntılarla karşılaşılabiliyor. En çok korkulan ise işin ticari kısmı değil, teknik ve sosyal boyutuyla ilgili... Tabii ilk akla gelen şey de kaza riskleri...
Türkiye`nin Mersin Akkuyu`da Rus enerji şirketi Rosatom ile işbirliği içerisinde yapmaya başladığı ilk nükleer enerji santralinde de akla ilk gelen sorular bununla ilgili. Olası bir kaza halinde sorumluluğu, kim, ne ölçüde ve nereye kadar yüklenecek?
Nükleer enerji santrallerinde meydana gelebilecek kazaların etkisi seviyelerle belirlenmişken (uluslararası nükleer olay ölçeği-INES), kaza sonrası yapılacak hukuki işlemler de oldukça ayrıntılı düzenlemeler gerektiriyor.
İşte bu yüzden, Türkiye`de bir yandan ilk nükleer santralin inşaatına yönelik hazırlık çalışmaları yürütülürken, bir yandan da mevzuata ilişkin çalışmalar hız kazanmış durumda.
1986 yılında meydana gelen Çernobil kazası, o yıllarda mevcut nükleer sorumluluk rejiminin ne kadar eksik olduğunu gösterdi. Kaza sonrası, zamanın gereklerine uygun, uluslararası bir düzenleme yapma ihtiyacı gündeme geldi. Kazanın gerçekleştiği ülkeyle sınırlı olmaksızın, nükleer kaza mağdurlarının durumu ve mağdurların zararlarının tazmini ile ilgili düzenleme yapılmak istendi.
İşte bu noktada, Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Şahıslara Karşı Hukuki Sorumluluğa İlişkin Paris Konvansiyonu dünyanın gündemine bir kez daha girdi. Bir kez daha diyoruz, çünkü bu konvansiyonun geçmişi esasında 1960 yılına dayanıyor.
İşte bu Paris Konvansiyonu, ilk çıkışından bugüne 3 kez değişikliğe uğradı. 1964 yılında yapılan ilk değişiklikten tam 18 yıl sonra, bu kez 1982 yılında bir revizyona uğradı söz konusu Konvansiyon metni...
Paris Konvansiyonu`ndaki üçüncü değişiklik ise 1982 yılındaki ikinci değişiklikten dört yıl sonra meydana gelen Çernobil Kazası`nın sonuçlarından da hareketle, ancak 2004 yılında yapılabildi.
Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Şahıslara Karşı Hukuki Sorumluluğa İlişkin Paris Konvansiyonu, 2004 değişikliğiyle kişinin uğradığı bedensel zarar ve malvarlığı zararının yanında çevresel zarar, çevrede meydana gelen hasarın yol açtığı gelir kayıpları ve kaza sonrası önleyici tedbir masraflarını da düzenliyor.
Çernobil nükleer kazasının, Türkiye`nin Karadeniz kıyılarındaki çay ve fındık başta olmak üzere tarımsal üretimi nasıl etkilediği yönündeki tartışmaları hatırlayınca, bu düzenlemelerin arkasında yatan mantığı anlamak daha da kolaylaşacaktır.
2004 yılındaki değişiklikle ayrıca, (eskiden nükleer mağduru, konvansiyona taraf ülkelerden birinin vatandaşı olmak zorunda iken) konvansiyon tarafı olmayan (i) ancak Viyana Konvansiyonu ve 1988 tarihli Ortak Protokol, veya (ii) nükleer santrali olmayan veya (iii) nükleer sorumluluğa ilişkin mevzuatı Paris Konvansiyonu’na paralel olan ülkelerin mağdurları da bu korumadan yararlanabilecek. Zararların tazminine ilişkin zamanaşımı süresi de 2004 değişikliğiyle 30 yıl olarak belirlenmiş durumda.
Peki sorumlu tarafların maddi yükümlülükleri? Çok fazla ayrıntıya girmeden şöyle bir değinelim. Bir kere Paris Konvansiyonu`nda 2004 yılında yapılan değişiklik, nükleer tesis işleticisinin sorumluluk miktarını asgari 700 milyon Euro`ya yükseltti. Bu arada taşıyıcılar için sorumluluk miktarı ise asgari 80 milyon Euro olarak belirlendi.
Ayrıca, Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Şahıslara Karşı Hukuki Sorumluluğa İlişkin Paris Konvansiyonu`ndaki yapılan değişiklikle, 2004 yılındaki ilgili devletler ilk kez, "sınırsız sorumluluk" kavramıyla tanıştı.
Anlayacağınız üzere düzenlemeler kapsamlı ve ayrıntılı. Ve Türkiye, bu son düzenlemeyi onayladı ve fakat henüz Resmi Gazete`de yayınlanmış değil.
İç hukuk düzenlemeleri ise yine aynı düzenlemeyle paralel şekilde çalışılıyor. Bu çerçevede, tazminat sorumluluğunun limiti ve devletin müdahalesi, sigorta firmaları konusu, zararın bölgesel olarak sınırı, zamanaşımı süresi gibi tartışmalı konular irdeneliyor.
Türkiye açısından nükleer enerji yolunda atılan adımlardan en önemlisi, bu konulara eğilmesi olacak. Tüm bunların iç hukuka yansıtılması için bir kanun tasarısı hazırlanıyor ve biz de yakından izlediğimiz bu sürecin sonuçlarını merakla bekliyoruz.
Bir sonraki yazıda nükleer santral kazaları ve seviyeleri ile bunların hukuki sonuçlarının pratikte uygulamalarını inceleyeceğiz.
e-Posta: [email protected]
YAZARLAR
Abide GÜLEL
- Nükleer kazalarda tazminat sorumluluğu
Önceki ve Sonraki Yazılar