Eskiden çok sık kullanılan bir laf vardı: Su akar Türk bakar.
Şimdilerde bu laf pek rağbet görmez oldu.
Bunun bir nedeni şu...
Türkiye`deki su kaynaklarının önemlice bir bölümü, elektrik üretimi için değerlendirildi, değerlendiriliyor.
Yüzlerce ırmak, nehir, çay ve derenin üzerine barajlar yapıldı.
Barajlardan çoğunun önüne de hidroelektrik santraller kuruldu.
Barajın ekonomik görülmediği kimi yerlerde ise deredeki sular borularda toplanıp belirli bir yükseklikten düşürülerek elektrik üretiliyor.
Hatta iş biraz abartıldı. Hem barajlarla hem de regülatörlerle bazı derelerin, vadilerin geri döndürülemez bir şekilde yok edilmesine yol açacak noktaya gelindi.
Bu da ciddi tepkilere yol açtı ve açmaya devam ediyor, edecek...
Dereler meselesine yeniden döneceğiz ama küçük bir not düşelim.
Bugün Türkiye`de elektrik ihtiyacının önemli bir bölümü su kaynaklarından karşılanıyor.
Örneğin 2013`te üretilen yaklaşık 240 milyar kilowattsaatlik (kWh) elektriğin 60 milyar kWh`a yakın bölümü (yüzde 25) hidroelektrik santrallerinden geldi.
Bu payın üç aşağı beş yukarı aynı seviyede kalmak üzere devam etmesi beklenir.
Çünkü toplam elektrik üretim kapasitesi artacak olsa da, bazı yeni hidrolik santraller de devreye girmeye devam ediyor, edecek.
Peki bu kadar elektrik üretiliyor da, yeterli mi?
Tabii ki hayır. Geçtiğimiz yılı saymazsak, elektrik tüketim talebindeki artış büyüme hızından daha yüksek seyrediyor.
O zaman ne yapılabilir?
Aklınıza hemen yeni HES`ler ve regülatörler kuralım cevabı gelmesin.
Bunca tepki boşuna değil. Ufaklı büyüklü pekçok dereyi öldürme pahasına yeni santraller kurmadan da hidrolik kaynaklı elektrik üretimi artırılabilir.
Önce bir soru: Acaba mevcut hidroelektrik tesisleri eldeki potansiyeli iyi değerlendiriyor mu? Yani birim su başına üretilen elektrik, olması gereken noktada mı?
Hayır. Çünkü, aralarında Keban, Karakaya ve Atatürk gibi büyüklerin de bulunduğu pek çok tesisin yaşları epey ileri. Ve bu HES`lerdeki potansiyel enerjinin sadece bir kısmı elektriğe dönüştürülebiliyor.
Burada türbin çarkını çeviren suyun miktarı en kritik veri. Örneğin, projelendirme aşamasında, türbinden saniyede 10 metreküp su geçeceği ve bununla X birim kadar elektrik üretileceği hesaplanıyor.
Ancak zaman geçtikçe türbin yıpranıyor. Bu yıpranma nedeniyle türbin çarkları arasından geçen su miktarı iki katına kadar çıkabiliyor ama üretilen elektrik aynı kalıyor.
Bu şu demek. Her tesis için oranlar farklı olmakla birlikte, başlangıçta bir birim suyla 100 kWh elektrik üretilebilecekken, ilerleyen zamanlarda bu rakam çok ciddi oranda düşebiliyor.
Baraj gövdesinin içinden geçen ve cebri boru olarak bilinen çelik boruların yıpranması yüzünden baraj gövdesine kaçan su ile türbin salyangoz gövdesinde oluşan aşınma probleminden doğan kayıplar da buna eklenirse zararımız daha da büyüyecek demektir.
O halde ne yapmalı?
Santrallerdeki türbinler elden geçirilmeli ve yeniden başlangıçtaki su verimliliği seviyesi yakalanmalı. Ve bakımlar yapılırken, bu santraller günümüz teknolojisinin getirdiği daha yüksek verimlilikle çalışma imkanına kavuşturulmalı.
2013 yılı sonu itibariyle 22000 MW`nin üzerinde bir HES kurulu gücü mevcut.
Sadece mevcut kurulu kapasitenin elden geçirilmesiyle, geçen yıl yüzde 25 olan HES`lerin elektrik üretimindeki payı rahatlıkla yüzde 30`lara çekilebilir.
Bunun, yerli kaynaklara dayalı kurulu kapasite yetersizliği nedeniyle elektrik üretmek için yakacağımız doğalgaz miktarını ne kadar azaltacağını varın siz hesaplayın...
Yani aslında barajlarımızdaki potansiyel elektriği, yani suyu yeterince değerlendiremediğimize göre, en baştaki özdeyişi, "elektrik akar Türk bakar" diye değiştirmekte bir sakınca yok.
Ancak ortada şöyle bir sorun var. Yerli türbin ve türbin parçaları üretimi yeterli değil. Bu konuda da ciddi bir atılım şart.
Tamam, sıfırdan yatırımlarda kullanılacak türbinleri belki finansmanı sağlayan yabancı bankacıların zoruyla dışarıdan getirmek mecburiyetinde kalıyor olabiliriz.
Hiç olmazsa kullanım ömrünü tüketmiş türbinleri elden geçirirken yerli tasarımı, üretimi devreye sokmalıyız. Hidroelektrikte 22000 MW`lik kurulu güç az bir rakam değil.
Bu gücün sadece yenilenme ihtiyacı içindeki kısmı bile, yerli entellektüel sermayeyi, tasarımı, emeği devreye sokmaya değer!
YAZARLAR
Mehmet KARA
- Mevcut HES`lerin üretimi nasıl artar?
Önceki ve Sonraki Yazılar