HASAN YİĞİT
Son zamanlarda 10 kW altı çatı tipi güneş enerjisi santrallerinin (GES) yaygınlaşması için ciddi çalışmalar yürütülüyor. Amaç hem yerli ve yenilenebilir bir kaynak olan güneşin daha fazla değerlendirilmesi, hem de bu işin tabana yayılması için farkındalığın arttırılması.
Öncelikle, 10 kW altı çatı tipi GES’lerin kurulumunun önündeki bürokratik süreçlerin hızlandırılması için ciddi adımlar atılıyor.
Elbette bu tip çatı GES’lerde engellerin ve zorlukların kaldırılması veya azaltılması önemli. Ne de olsa ülkemizin ekonomisi için ve enerji kaynaklarında dışa bağımlılığın azaltılması adına bunlar gerekiyor. Daha önceki yazılarımızda da sıkça belirttiğim gibi öztüketim amaçlı üretim şartıyla bu tip küçük ölçekli GES’leri sonuna kadar destekliyorum.
Fakat ben olayı sadece tek bir boyutuyla ele almaktan yana değilim. Bu işi bütün yanlarıyla değerlendirmeyi, uzun vadede sağlıklı ilerleyebilmek için alınacak çok önemli görüyorum.
Şimdi yazacaklarıma, sektör içinden çok sayıda kişi, hatta belki çok yakından tanıştığımız pek çok arkadaş bana kızabilir. Ama ben yine de bunları yazmak zorundayım. Aksi halde, ileride hep beraber kendi kendimize kızmak durumunda kalabiliriz. En iyisi siz şimdilik sadece bana kızın ki ileride öyle şeyler yaşamayalım.
Lafı daha fazla dolandırmayayım, konumuza geleyim istiyorum. Şimdi, hepimizin de bildiği gibi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yaptığı bir düzenlemeyle 10 kW altı çatı tipi GES’lerde belediyelerden ruhsat alma zorunluluğunu kaldırdı. Sektördeki pek çok paydaş, buna sevinmiş görünüyor. Ama bu meseleye kısa günün karı gözüyle bakıp da sevinmeyi çok doğru bulmuyorum.
Bence Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın aldığı bu kararın ne kadar sağlıklı olduğu tartışılır. Şimdi bu önemli konuya ayrıntılı olarak bakalım isterseniz.
Genel olarak güney bölgesi illerimizdeki binaların çatılarında günısı diye adlandırdığımız sistemler çok yaygındır. Bunlar sadece genel olarak su ısıtma amaçlıdır. Tepesinde günısı bulunan herhangi binada yangın çıkarsa, bu günısılar diğer cihaz ve sistemlerden farklı olarak herhangi bir özel risk yaratmaz. Ama çatı tipi GES’lerde durum böyle değildir.
Çünkü yangın durumunda eğer sistem kapatılmamışsa ve binada her hangi bir uyarı yoksa hem binadakiler hem de çevredekiler için son derece hayati bir durum söz konusudur. Böyle bir tehlikenin yaşanmaması içinde sistemin ve denetlemenin son derece resmi ve kurumsal şirketlerce yapılması gerekir. Su ve elektriğin yan yana geldiği durumlarda ne tür hayati tehlikeler yaşanabildiğini medyada bazı haberlerde görmüş, okumuşsunuzdur. Geçtiğimiz haftalarda Mehmet Kara’nın bir yazısında da değindiği gibi yüzme havuzunda elektrik kaçağının beş cana malolduğunu hatırlatalım yeter.
O yüzden, çatı tipi GES’lerle ilgili ruhsat ve denetim meselesi sadece sadece yangın tehlikesi ile ilgili değil.
Çatılar statik bakımından güneş panelleri için uygun mu? Binanın elektrik tesisatı kurulacak sistem için yeterli mi? Çevreden gelecek zararlara karşı güvenlik önlemleri alınmış mı?
Bu soruların ayrıntılarını ve çözümlerini daha önce yazmış olduğum “Çatı tipi GES’ler için dokuz hayati ipucu” başlıklı yazımı şu linkten okuyabilirsiniz: (http://www.enerjigunlugu.net/icerik/23483/cati-tipi-gesler-icin-dokuz-hayati-ipucu.html )
Şu kesinlikle unutulmamalı ki, çatılara kurulacak fotovoltaik güneş sistemlerindeki gerilim seviyesi 1500 volt’a kadar ulaşabilir. Bu son derece yüksek bir rakamdır. Ve hayati riskler kesinlikle göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir.
Bir an için denetimsiz bir sistem kurulduğunu düşünün. Olası bir yangın durumunda ortaya çıkabilecek zararı kim nasıl ödeyecek? Bırakın maddi zararı, can kaybı riski de söz konusu?
Binasının çatısına kurdurtacak vatandaş nasıl bir risk aldığını nereden bilecek? Böyle yüksek bir voltaja karşı nasıl bir uygulama ve denetim yapılacak? Yetkililerimiz elektriğin şaka yaptığını mı sanıyor?
Şimdi bir an düşünelim, ruhsat yok, dolayısıyla denetleme de... Peki vatandaş çatısına böyle bir sistemi nasıl kuracak ya da kurturtacak? Kurduğu veya kurdurduğu sistemin güvenilirliğinden, güvenliğinden nasıl emin olacak?
Hepimizin de bildiği gibi 4708 Sayılı Yapı Denetim Kanunu ülke genelinde uygulanıyor. Yarı resmi kurulum saşılan Yapı Denetim Şirketleri, denetimini üstlendiği binanın bütün statik, elektrik ve mekanik denetimlerini yapıyor. Bütün yapıdan da sorumlu tutuluyor. Ve en son ilgili idareler resmi onayları yaparlar. Yani bir ölçüde çifte denetim var. İşte bütün bu şüpheleri ortadan kaldırmak için, bu gibi kurumlara ihtiyaç vardır. Yani bu kurumlar maddi ve manevi olarak her şeyden sorumlu ve yetkili olmalılar.
Şimdi asıl sormak istediğim şu: Acaba, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı böyle hayati öneme sahip bir durumu yeterince düşünmedi mi? Yoksa düşündü de, konuya ilişkin düzenleme mi gecikti?
Umarız denetim ve güvenlik meselesini ele alan bir düzenleme kısa sürede gündeme gelir ve yürürlüğe girer. Yoksa elektrik gibi son derece hassas bir gerçeği hiçe saymış oluruz. Hem ilgili idareleri hem de yapı denetimleri devre dışı bırakmak insan hayatıyla dalga geçmek anlamına gelir?
Son olarak, bir simülasyon hayal edelim. Bu olay normal bir binada değil de örneğin, çatısında GES bulunan bir benzin istasyonunun çatısında yaşandı. Neler olabileceğini gelin hep birlikte düşünelim.
Şu asla unutulmasın, altını çizerek yazıyorum:
Elektrikle şaka olmaz. Böylesi bir şakanın bedelini mazallah, insan hayatıyla ödeyebilirsiniz.
Yazıyı buraya kadar okuduysanız, belki içinizden “hep eleştiriyorsun, bir öneri getirmiyorsun” diye düşünüyorsunuz. Bunu aklınızdan geçirmekte haklısınız… Ama onu da bir sonraki yazıya bırakalım isterseniz. Belki bu arada sizlerden de öneriler gelir, Enerji Günlüğü ekibindeki arkadaşlar da bu konulara kafa yoruyor, onlardan da görüşler iletilir, hep birlikte daha sağlıklı bir yere doğru ilerleyebiliriz.
Gelecek yazımda ben bir öneri ile geleceğim. İşde ipucu: Çözüm uzakta değil, kapımızın önünde…
Hasan YİĞİT / Enerji Günlüğü / Temmuz 2017