Enerji üretim ve tüketimimize dair 2021 yılı verileri geçtiğimiz günlerde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından yayımlandı.
Rakamlar genel hatlarıyla şöyle:
Tüketimimiz, bir önceki yıla göre yüzde 8,3 oranında artmış. Yıl boyunca tükettiğimiz enerjinin yaklaşık yüzde 85’ini fosil yakıtlardan, -yani petrol, kömür ve doğal gazdan-, yüzde 10’unu ise hidrolik dışı yenilenebilir kaynaklardan, -yani rüzgâr, güneş ve jeotermalden- karşılamışız.
Kullandığımız enerjinin yüzde 29’unu kendi kaynaklarımızdan üretmişiz, yüzde 71’ini ithal etmişiz. En fazla ürettiğimiz enerji kaynağı -her yıl olduğu gibi- 2021 yılında da kömür olmuş. Net ithalatımızın içinde doğal gazın payı yüzde 42, petrol ve petrol ürünlerinin payı yüzde 38, kömürün payı ise yüzde 20 olarak gerçekleşmiş.
Gelelim bu genel tablodan çıkardıklarımıza…
Öncelikle, 2021 yılı tüketimindeki yüzde 8,3 artış oranının son 15 yılın en yüksek artış oranı olduğunun altını çizelim.
Bu son artış rakamıyla birlikte, artık 10 yıl öncesine göre yüzde 40 daha fazla enerji tüketiyoruz. Aynı dönemde toplam tüketimin dünyada sadece yüzde 14 arttığı, Avrupa’da ise yüzde 6 oranında gerilediği dikkate alındığında, bizdeki artışın oldukça çarpıcı olduğunu söyleyebiliriz.
G20 ülkeleri arasında enerji tüketimi en fazla artan ikinci ülkeyiz. Türkiye, tüketim hızı bakımından; Çin, Hindistan, Pakistan ya da Vietnam gibi Asya ülkeleriyle benzerlik gösteriyor. Son 10 yılda Çin’in tüketim artışı da bizim gibi yüzde 40 civarında.
Sonuçta, 10 yıl önce dünyada en fazla enerji tüketen ülkeler arasında yirmi birinci sıradayken bugün on beşinci sıraya kadar yükseldik. Ancak, bizden daha fazla enerji tüketen ülkelerin önemli bir bölümünün enerji zengini ülkeler olduğunu da söylemek gerekir.
Doğal olarak kişi başına enerji tüketimimiz de arttı: 10 yıl önce kişi başına yılda yaklaşık 1,5 ton petrol eşdeğeri enerji tüketirken artık 2 tona yakın tüketiyoruz. Dolayısıyla, hane halkı harcamaları içerisinde enerji faturasının payı, önceki yıllara göre çok daha fazla.
Tükettiğimiz enerji içinde fosil yakıtların yüzde 85 olan payı dünya ortalamasının yaklaşık 3 puan, Avrupa Birliği’nin ise neredeyse 15 puan üzerinde. Dolayısıyla, her ne kadar son 10 yılda fosil yakıt tüketimini 5 puana yakın düşürüp yerlerine jeotermal, rüzgâr ve güneş enerjilerini koyabilmişsek de bunun yeterli olduğunu söyleyemeyiz.
Nitekim enerji tüketimimiz artarken küresel ısınmaya olan katkımız da hızla yükselmekte: Son 10 yılda karbondioksit emisyonları dünyada sadece yüzde 6 artar, Avrupa’da ise yüzde 18 gerilerken bizde yüzde 35 gibi oldukça yüksek bir oranda artış gösterdi.
Bununla birlikte, bir yandan kömür yatırımlarının büyük ölçüde yavaşlaması diğer yandan önümüzdeki yıldan itibaren nükleer enerji santralinin devreye girecek olması nedeniyle, fosil yakıt tüketimimizin birkaç puan daha gerileyeceğini tahmin edebiliriz.
Hidrolik dışı yenilenebilir kaynakların yüzde 10 civarındaki payına gelince… Dünya ortalamasının yüzde 7, Avrupa ortalamasının ise yüzde 12’ye yakın olduğu dikkate alındığında, bu alanda fena bir noktada olmadığımızı söyleyebiliriz. Ancak, Türkiye’nin yenilenebilir potansiyelinin çok daha yüksek olduğu da bir gerçek. Bu oranın, bizim gibi Akdeniz coğrafyasında yer alan ülkelerden İspanya’da yüzde 14, Portekiz’de yüzde 21, Yunanistan’da yüzde 15 ve İtalya’da ise yüzde 12 olduğunu not etmekte fayda var.
Her yıl olduğu gibi 2021 yılında da en fazla ürettiğimiz enerji kaynağı olan yerli kömürün toplam enerji üretimi içindeki payı aslında son yıllarda hızla düşmekte: 10 yıl önce üretimin yüzde 54’ü kömürken bugün bu rakam yüzde 38’e kadar geriledi. Yerli kömürün yerini ise büyük ölçüde jeotermal, rüzgâr ve güneş alıyor: Bu üçünün enerji üretimindeki payı 10 yıl önce yüzde 10 seviyesindeyken bugün yüzde 34’e kadar yükseldi. Burada, üretimi son 10 yılda 5 katından fazla artış gösteren jeotermal enerjinin gelişimi ise özellikle çarpıcı.
İthalat bağımlılığımız, yıllardır olduğu gibi 2021 yılında da yine yüzde 70-75 aralığında gerçekleşmiş. Karadeniz gazının önümüzdeki yıldan itibaren günde 10 milyon metreküp olarak üretilmesi ve yenilenebilir kaynaklardaki gelişimin de hızlanması durumunda, bağımlılığımızın kısa sürede yüzde 65-70 aralığına inmesi muhtemeldir.
Bununla birlikte, 2021 yılındaki yüksek tüketim artışının neredeyse yüzde 80’lik bölümü doğal gaz ithalatıyla karşılanmıştır. Bu nedenle, 2021 yılındaki bu profilin içerisinde en zayıf halkanın -neredeyse dörtte üçü sadece 3 ülkeden ithal edilen- doğal gaz olduğunu ve tüketiminin bu hızda artması durumunda Karadeniz gazının muhtemel olumlu etkisinin de oldukça sınırlı kalacağını vurgulamamız gerekir.
Gelişen bir ülke olarak Türkiye’nin enerji ihtiyacının her yıl giderek artması kaçınılmazdır. Ancak, söz konusu ihtiyacın karşılanmasında kömür üretimimize ya da Karadeniz gazına bel bağlamaktansa çözümün teknoloji, verimlilik ve yenilenebilir enerjilerde aranmasının daha doğru olacağını düşünüyorum.
Sonuç itibariyle, G20 ülkeleri arasında enerji tüketimi en hızlı artan ikinci ülke olarak kalmaya devam edersek enerjide dışa bağımlılığımızı azaltmaya Karadeniz gazı da yetmez.