1. YAZARLAR

  2. Dr. Nejat TAMZOK

  3. İşte yangınların gerçek sorumluları!
Dr. Nejat TAMZOK

Dr. Nejat TAMZOK

Yazarın Tüm Yazıları >

İşte yangınların gerçek sorumluları!

Türkiye haftalardır sellerle, yangınlarla, aşırı sıcaklarla boğuşuyor. Ama bu konuda tek değil, dünyanın pek çok noktasında benzer afetler yaşanıyor ve üstelik bunların şiddeti her geçen yıl daha da artıyor.

Bir numaralı şüpheli ise küresel ısınmadır ve elbette buna neden olan devletlerdir.

Dolayısıyla uluslararası alandaki iklim politikaları toplumların gündemine giderek daha fazla geliyor. Büyük kirletici konumundaki ülkelerin uygulamalarının yanında, bu ülkelerdeki liderlerin bu konudaki söylemleri de yakından takip ediliyor.

Doğrusunu isterseniz, iklim söz konusu olduğunda, bu ülkelerin liderleri dünyaya umut dağıtmayı ihmal etmezler. Daha üç ay önce ABD’nin ev sahipliğinde yapılan ve kırka yakın ülke liderinin katıldığı sanal iklim zirvesinde de hemen hepsinden şiir gibi mesajlar dinledik.

Örneğin ABD başkanı Joe Biden, “Çağımızın varoluşsal krizinin üstesinden gelmek için harekete geçmeliyiz” diyordu. Avrupa Birliği’nin liderleri de en çarpıcı iklim hedeflerini, bol sıfırlı “yeşil finans” bütçeleriyle birlikte sıralıyordu.

Eylül 2020’de tüm dünyayı şaşırtarak iddialı iklim taahhütlerini telaffuz eden Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, aynı zirvede, insan ve doğanın uyum içinde yaşayabileceği yeni bir ilişki geliştirmeyi öneriyor, kömür tüketimini sınırlamaya yönelik planlarından söz ediyordu.

Üç numaralı kirletici Hindistan’ın Başbakanı Modi ise içlerinde en romantik olanıydı: “Gelin yaşam tarzı değişikliği yapalım, geleneksele dönelim” derken, aslında tüm dünyaya enerji tüketimini azaltma mesajları vermekteydi.

ÇEVRE BAKANLARI ANLAŞAMIYOR

Bununla birlikte, ABD’nin Paris sürecine yeniden katılımının hemen sonrasında gerçekleştirilen bu zirvedeki bahar havasını, geçtiğimiz günlerde Napoli’de yapılan G20 ülkeleri Çevre Bakanları toplantısında bulabilmeniz mümkün değildi: Sera gazı salımlarının dörtte üçünden sorumlu olan bu ülkelerin çevre bakanları temel iklim değişikliği taahhütleri üzerinde bir türlü anlaşmaya varamadılar.

Uzun müzakereler sonucunda ortak bir sonuç bildirisi yayımlayabildiler; yedi sayfalık metinde biyoçeşitlilik kaybından çölleşmeye, ormansızlaşmadan denizlerdeki plastik çöplere kadar pek çok soruna uzun uzun yer verdiler ama iklime ilişkin asıl anlaşmazlık konularını metnin dışında tutmak zorunda kaldılar. Tüm dünyada seller, yangınlar, bunaltıcı sıcaklar olanca hızıyla devam ederken, tek bir “küresel ısınma” ifadesine bildiride yer veremediler.

BİLDİRİDE KÖMÜR KELİMESİ BİLE YER ALMADI

Sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ya da Paris Anlaşması’na bağlılıklarını ifade ettiler ama kömür kullanımının azaltılması ya da fosil yakıt sübvansiyonlarının kaldırılması konusunda somut bir anlaşma sağlayamadılar. Öyle ki, bildiride, tek bir “kömür” kelimesi dahi geçmedi.

Çevrenin korunması ya da restorasyonuna ilişkin uluslararası finansman ihtiyacının altını çizdiler ama üç ay önce liderlerinin bolca telaffuz ettiği “dolar” kelimesini ya da iklimin finansmanında kullanılacak kaynakları bir türlü bildiriye yazamadılar.

Özetle, Kasım ayında Glasgow’da yapılacak Birleşmiş Milletler iklim müzakereleri öncesindeki en kritik aşamalardan biri olarak görülen bu toplantının sonuçları pek de beklendiği gibi olmadı.

HER ÜLKE KENDİ ÇIKARINA BAKIYOR

Aslına bakarsanız burada şaşıracak çok bir şey de yok: Liderlerin konuşmalarına fazla takılmamak gerekir. Netice olarak güzel sözler söylerler, “yerkürenin geleceği için” falan derler ama sonunda her ülke kendi çıkarına, ekonomik kazancına bakacaktır ve iklimin kaderini de bu toplantılardan çok ulus devletler arasındaki çıkar mücadeleleri belirleyecektir.

Dolayısıyla Çin ya da Hindistan gibi ülkelerden yakın zamanda fosil yakıt sübvansiyonlarını kaldırmalarını ya da kömürden vazgeçmelerini, gelişmiş ülkelerden ise kesenin ağzını karşılıksız ya da iklimi fırsata çevirmeden açmalarını beklemek aşırı iyimserlik olacaktır.

Sonuç olarak, Ağustos sıcağında yaşadığımız bu afetlerden yakın zamanda kurtuluş görünmediği gibi giderek daha da artacakları anlaşılıyor. Bu gerçeği kabullenip önlemlerimizi ona göre almakta yarar var.

Önceki ve Sonraki Yazılar