Mevcut modül ve diğer güneş enerji ürünleri test standartları Türkiye coğrafyası için ne kadar geçerlidir?
Hepimiz önümüze gelen bir modülü incelerken ilk önce TÜV sertifikası var mı, yok mu diye bakarız. Başta IEC61215/EN61215 ve IEC61730/EN61730 ve diğer normlar incelemez miyiz?
Evet… Ama biliyor musunuz, IEC61215/EN61215 normlar ve buna benzer test prosedürleri kuzey ülkelerinin coğrafi şartlarına göre oluşturulmuştur.
Bunu sadece biz söylemiyoruz. TÜV Rheinland’ın solar ekipmanlarla ilgili testleri gerçekleştiren bölümünün yöneticisi (Head of Business Field and Authorized Officer / Director of Global Competence Center PV Power Plants) Dipl. Ing. Willi Vaassen de kendisiyle yaptığım tele röportajdabunu ifade etti.
İsterseniz Vaassen orada ne söylemişti, kısaca bir hatırlatalım:
“IEC normlarındaki test prosedürleri, Almanya ve benzeri ülkelerin iklimlerine göre uygulanıyor.”
Evet, sizler de Modül Data Sheet’lerine baktığınızda teknik detayların altında küçük puntolarla yazılmış bazı notlar mutlaka gözünüze çarpmıştır. Ve çoğunuzun aklından da “bu ne anlama geliyor” sorusu geçmiştir…
Örneğin şöyle yazar orada: “Işınım şiddeti 1000 W/m², hücre sıcaklığı 25°C, hava kütlesi AM1.5”
Peki ne demektir bu? Aslında cevap çok basit. Modüller, test laboratuarlarında, burada yazan şartlar altında test edilmektedir.
Willi Vaassen’in de dediği gibi bu, Almanya ve benzeri ülkelere göre hazırlanmış bir test prosedürü. Oysa bu testin sonuçlarıyla data sheet’lerde verilen grafiklerin, Türkiye gibi sıcak coğrafyalarda ne kadar geçerli olduğu önemli. Belki bu şartları Türkiye’nin bazı kesimlerinde, örneğin Karadeniz Bölgesi illerinde de bulabiliriz. Fakat, Türkiye’nin özellikle güney kesimlerinde bunun çok ötesinde ortam şartları mevcut.
Yani burada söz konusu olan şartlardaki uyumsuzluk, Türkiyedeki GES’ler açısından ciddi sorunlara yol açma potansiyeline sahip.
Bildiğimiz gibi aşırı sıcak hava şartlarında modüller daha hızlı yaşlanmakta ve bu modüllerle kurulmuş tesislerdeki verimlilik çok daha hızlı düşmektedir.
Şimdi kendimize bir soralım bakalım, solar sistemler için verilen 25 yıllık performans garanti süreleri ne ölçüde gerçekçidir? İşte yukarıda sözünü ettiğimiz “Işınım şiddeti 1000 W/m², hücre sıcaklığı 25°C, hava kütlesi AM1.5” ibaresini taşıyan data sheet’ler doğru incelenirse bu soruya iyimser bir cevap bulmak çok zor olur.
Yani benim mantığım, Türkiye şartlarında kurulacak solar sistemler için verilen performans garantilerinin hukuken de geçerli sayılamayacağını söylüyor. Üstelik pek çok hukukçu da bu görüşte...
O yüzden, bunun piyasadaki solar yatırımcıları açısından ciddi sonuçları olacaktır. Basitçe ifade etmeye çalışırsak, kurduğunuz solar sistemin performansı ilk beş yılın sonunda yüzde 85’lere düşerse, sizin tedarikçi, kurulumcu ve üretici karşısında hak talep edip de bunu alma şansınız hiç yok.
Üretici ben bu garantiyi “Işınım şiddeti 1000 W/m², hücre sıcaklığı 25°C, hava kütlesi AM1.5” kriterlerine göre verdim diyerek paçasını kurtarır. Yatırımcı da eli böğründe kalakalır. Bağrına taş mı basar, verimi düşmüş panellerden birini mi söküp basar, orası kendi bileceği iş artık…
Şimdi biraz da olayın teknik kısmına girelim. Ama korkmayın, meselenin daha iyi anlaşılması için bunu sokaktaki adamın da anlayabileceği bir şekilde ifade etmeye çalışacağım.
Önce şunu söyleyelim. Güneş modüllerinde kullanılan silisyumun çalışması ısıya karşı duyarlıdır. Şöyle örneklendirelim. Hani yazın bilgisayarınız çok yavaşlaşır ve klima olmayan bir ortamda çalışmak neredeyse imkânsız hale gelir ya…
İşte güneş panellerinde de buna benzer bir durum var. Bunun nedeni bilgisayarların ana kartlarının da güneş modüllerindeki gibi silisyumdan yapılmasıdır.
Bilgisayardaki işlemcilerde bilgi transferleri atomların sürtünmesiyle gerçekleşir. Ortam ısınınca ana kartın ana maddesi silisyum esner ve atomların bir birine sürtünmesi zorlaşır. Bu yüzden bilgi transfer hızı düşer.
Bunun size yansıması ise bilgisayarın daha yavaş çalışmaya başlamasıdır. Hatta aşırı ısınma halinde bilgisayar kendiliğinden kapanır. Bilgisayarım çöktü dediğimiz şey de aslında çoğu zaman budur.
Buna benzer şekilde, güneş modüllerinde de atomların sürtünmesiyle elektrik üretilir. Bilgisayardaki gibi ortam sıcaklığı yükselince modüllerin ana maddesi silisyum esniyor. Atomlar arası sürtünmeler azalıyor ve bu daelektrik üretimini otomatikman düşürüyor.
Gelelim yine test prosedürüne;
TÜV Rheinland’dan Dipl. Ing. Willi Vaassen röportajında sıcak ortamlar için yeni bir prosedür üzerinde çalıştıklarını belirtmişti. Bunlardan bir tanesi de yüksek ısılara dayanaklılıkla ilgili test prosedürleriydi.
Şimdi çoğu devlet kendi ülkesine yapılacak modül ithalatında kendi test laboratuarının sertifikasını görmek istiyor. Örneğin ABD’ye modül ithal etmek için UL sertifikası şartı aranıyor. Başka ülkeler başka sertifikalar arayabiliyor.
Peki bizim diğer ülkelerden neyimiz eksik? Ülkemizde de bir standart belirleme kuruluşumuz var: Türk Standartları Enstitüsü… Biz de Türkiye coğrafya şartlarına göre bir prosedür belirleyip uygulayalım ve bir sertifika çıkaralım. Bu işi de TSE üstlensin.
Bu sayede Türkiye’ye kalitesiz modül girişi ile yurt içinde “merdiven altı” kalitesiz panel üretimi yapılmasının önüne de geçilmiş olur. Dışarıdan gelecek modüller de belli bir kalitenin üzerinde olur, içeride üretilecekler de…
Yazımızı, güneşe dayalı elektrik üretim sektörünün sağlıklı gelişimi için TSE’ye daha fazla rol verilmesi dileğiyle tamamlamak istiyorum.
Gelecek yazılarda buluşmak dileğiyle. . .
Lütfen konu önerilerinizi ve görüşlerinizi [email protected] ve [email protected] adresiyle paylaşınız.
Enerji Günlüğü ekibi olarak dikkate alıp onlara da değinmeye çalışacağımızı bilmenizi isteriz.
...
YAZARLAR
Hasan YİĞİT
- Güneş için TSE rol üstlensin
Önceki ve Sonraki Yazılar