1. YAZARLAR

  2. Mehmet KARA

  3. Erbil ve Kandil`in arasına kara altın girdi
Mehmet KARA

Mehmet KARA

Yazarın Tüm Yazıları >

Erbil ve Kandil`in arasına kara altın girdi

Suriye`nin kuzeyinde yeni bir Kürt oluşumuna karşı çıkan Türkiye`nin, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi`yle iyice yakınlaşması çelişki değil mi? İlk bakışta "evet" demek mümkün ama işin aslı pek öyle değil. Nasıl mı? Şöyle...
Kimi diplomat ve stratejistlere göre Türkiye`nin son zamanlarda Bağdat yönetiminin tüm itirazlarına rağmen, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile yakınlaşması, Ankara`nın Suriye konusundaki yaklaşımıyla çelişiyor... Gerekçe şu: Türkiye geçmişte Irak`ın kuzeyinde bağımsız bir devlete doğru açılan ilk kapı sayılabilecek bir Kürt oluşumuna hep karşı çıktı ve bu politikasını "Irak`ın toprak bütünlüğünün korunması" argümanıyla gündemde tuttu... Ama zaman ilerledikçe, Kuzey Irak`taki oluşum iyice belirginleşti. Kuzey Irak Bölgesel Kürt yönetimi, uluslararası diplomasi koridorlarında zaman zaman Bağdat`tan gelen diplomatlardan daha fazla ilgi görmeye başladı.
Bugün Suriye`nin kuzeyinden de Irak`takinin benzeri bir Kürt bölgesi oluşumunun ayak sesleri geliyor. Hatta gelen haberler, bu gelişmenin ayak sesini de aşıp, realize olmaya başladığını gösteriyor... Gidişata bakılırsa bir süre sonra, tıpkı Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi gibi, Kuzey Suriye Kürt Özerk Yönetimi`ni temsilen kimi Suriyeli Kürt liderlerin uluslararası toplantılarda boy göstermesi hiç de şaşırtıcı olmaz...
Başta söylediğimize dönersek, Suriye`nin kuzeyinde Şam`dan bağımsızlaşmış özerk bir Kürt yönetimi oluşumuna karşı çıkan Ankara, Mesud Barzani liderliğindeki Kuzey Irak Kürt Yönetimi ile neden giderek daha fazla yakınlaşıyor? Burada gerçekten bir çelişki yok mu?
İlk bakışta bu soruya "evet" demek mümkün... Peki ama gerçekten böyle mi?
Türkiye içerde Kürt meselesini demokratikleşme kavramı altına soktuğu adımlarla çözmeye çalışırken, PKK`nin silahsızlandırılması ve/veya PKK`nin askeri merkezi konumundaki Kandil`in boşaltılmasına yardımcı olması için Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile de temas halinde. Bu temaslar, KDP Lideri ve Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani`nin PKK`nin Türkiye`ye yönelik saldırılarını durdurması yönündeki uyarılarda bulunması gibi, pratikte en azından bugüne kadar çok da etkili olmayan sonuçlar verdi...
Ama bugün durum biraz farklı. Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, bölgedeki zengin petrol ve gaz yataklarını bir an önce paraya tahvil etmek istiyor. Ancak buradan elde edilecek gelirin paylaşılması konusunda Bağdat yönetimiyle anlaşamıyor. Bu sürtüşme, Kürt Yönetimi`ne ciddi zaman kaybettiriyor. Geçtiğimiz günlerde Kürt Yönetimi, Bağdat`ın bu konudaki anlaşmazlığı gerekçe göstererek, merkezi bütçeden kendilerine düşen payı tırpanlamasını savaş nedeni sayacağını açıkladı. Yanlış duymadınız "savaş nedeni" dediler. Bu, ancak iki bağımsız devlet arasındaki sürtüşmede kullanılabilecek bir ifade...
Son zamanlarda Türkiye, Bağdat`tan gelen itirazlara kulak asmayıp, bu anlaşmazlığa bir ucundan müdahil oldu. Bunun arkasında, Ankara`nın ABD baskısıyla İran`a yönelik petrol ambargosuna katılmak zorunda kalması da yatıyor. İran`dan aldığı petrol miktarını azaltma yolunu “seçen” Türkiye, ortaya çıkan petrol açığını kapatma arayışına girdi. İlk petrol alım anlaşması Libya ile yapıldı. Ancak İran`ın toplam ham petrol ithalatındaki yüksek payı nedeniyle ihtiyaç çok daha yüksek. Üstelik mesafe uzadıkça, İran dışından alınacak petrolün maliyeti de enerji ithalatı harcamalarını artırıyor, artıracak. Bu yüzden Ankara, sınırının hemen yanı başındaki kuyulardan çıkarılan petrolü alıp karşılığında Kuzey Irak`ta kıtlığı yaşanan işlenmiş petrol ürünleri (motorin, benzin ve diğerleri) verme konusunda Erbil`le anlaşmaya vardı...
İyi de, bu kadar basit mi?
Tabii ki hayır... Ankara-Erbil arasında kurulan köprü giderek daha da güçlenirken, bunun Kürt Yönetimi üzerindeki etkisi de artıyor. Barzani Yönetimi, kendi "hakimiyet" alanındaki silahlı PKK varlığından bir şekilde kurtulmanın formülünü arıyor. Buna biraz da petrol ve gaz nedeniyle mecbur kaldığı ve bundan böyle daha da mecbur kalacağı söylenebilir.
Dikkat edilirse, Ankara-Erbil arasındaki ilişki düzeyinin her basamak atlayışında, Kerkük-Yumurtalık ham petrol boru hattında ya da İran-Türkiye doğalgaz boru hattından gelen patlama seslerinin sayısı artıyor. Son zamanlarda Kürt bölgesi petrolü taşımaya başlayan tankerlere yönelik saldırılar gelmesi de olası. Bu arada son zamanlarda Hakkari Şemdinli`de yaşanan çatışmalarla bu konu arasında doğrudan bir bağlantı kurulabilir mi? Yeterli bilgimiz yok diyerek geçelim...
İşte tüm bu olup bitenlerle bir arada düşünülürse, PKK`nin merkez edindiği Kandil Dağı ile Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi`nin merkezi Erbil`in arasını Ankara`dan gelen siyasi baskılar değil ama ticari baskı açıyor, önümüzdeki dönemde bu daha da belirginleşecek. Yani Erbil ile Kandil`in arasına kara kedi değil de "kara altın" olarak nitelendirilen petrolün girdiğini söylemek mümkün...
Bu arada Suriye`nin kuzeyindeki bölgesel Kürt oluşumunun uzun vadede nelere yol açacağı ayrı bir soru. Suriye`deki gelişmelerin pek çok dengeyi etkileyeceği kesin. Şimdilik sadece şunu söylemekle yetinelim: Kuzey Irak`taki petrol zenginliğinin Akdeniz`e ulaşarak dünya piyasalarına çıkmasında Suriye üzerinden yeni bir alternatif daha öne çıkmaya başlayacak. Bu kaynakların, Kuzey Suriye`den geçecek bir boru hattıyla Akdeniz`e ulaştırılması seçeneği de diplomasi koridorlarında masalara konulacaktır.
O vakit Türkiye`nin Kuzey Irak`taki petrolün Ceyhan`a, Yumurtalık`a ulaşması için yeni boru hattı kapasitesi yatırımlarını bir an önce hayata geçirmesi, gelecekte, diplomasi masalarında daha güçlü olması için şart...

Önceki ve Sonraki Yazılar