Değerli okuyucular
ODTÜ Makina 1974 mezunları bu yıl (Aslında bugün, yani 28 Haziran) mezuniyetlerinin 40.yılını kutluyor. Kutlu olsun. Bu 40 yıl boyunca çalışma hayatımızda neler gördük, geçirdik, yaşadık...
Neler görsek geçirsek ve yaşasak da, biz Odtü mezunlarının çalışma hayatında etik kaygıları farklıdır. Sadece ODTÜ`lüler etik değerlere önem verir, diğerleri vermez demek doğru olmaz tabii.
Bu kırk yılda insan mesleki açıdan kendi birikimlerine eklediği ilginç deneyimlere tanık oluyor. Bunlara ek olarak etik dışı davranışlarla da karşılaşabiliyor. İşte 40-yılda akılda kalan bazıları...
Tezgah atölyesi sorumlu mühendisi olarak çalışırken, yanımda düzgün, kibar, bilgili bir ustabaşım vardı. Görünüşe aldanmamak lazım. Ayrıldıktan sonra bizimle iş yapan özel iş çevrelerinden onun hakkında bilmediğim detaylar öğrendim.
İşleri bozulmasın diye hiç şikayet etmemişler. Piyasada o sıralarda tekel durumundaki tezgahlara dışardan iş alırken sıralamada öncelik karşılığı para alırmış, durumu herkes biliyormuş, bir ben bilmiyordum.
Aradan 10 yıl geçti, 6 kişilik bir mühendis gurubu olarak yurtdışına buhar kazanı üretimi için bize lisans veren firmanın genel merkezine eğitime gittik. Yabancı dil bilen 2 kişiydik. Diğer yabancı dil bilen arkadaş makinacı değildi, konuya uzaktı.
İki haftalık süre boyunca gruba tercümanlık yaptım. Herkesin her isteğine koştum, yardım ettim. Seyahatin son günlerinde alışveriş konusunda da yardım işi bana düştü. Herkesin elinde bir alışveriş listesi vardı.
Sadece kendileri için değil amirleri, müdürleri için de alışveriş yapmaları gerekiyordu. Bunlardan biri, genel müdür yardımcısının karısından bir "Angora kazak" siparişi almış, benden yardım istedi.
Mağazaya götürüp bıraktım, diğerlerine yardıma gittim. Bizimki yabancı dili olmadığı için istenen "Angora kazağı" alamamış, alamadan memlekete geri dönünce genel müdür yardımcısından iyi bir fırça yemiş. Bu işin faturası en sonunda bana kadar geldi, süreç tatsız bitti. Kamu şirketinden ayrıldım.
Aradan bir 10 yıl kadar daha geçti. Çalıştığım fabrikada bize hol içinde 20 metre açıkta 15 ton kaldırabilecek, 2 kancalı bir gezer köprülü vinç lazım oldu. Daha önce projesini benim yaptığım eski fabrikamdaki çalışmam aklıma geldi. Kendime bir kopya almamışım.
Projeyi ben yaptığım için, benim mülküm, hakkım sanıyorum. Zaten ben proje bürosunda çalışırken piyasadan gelen proje taleplerine ücretsiz destek veriyorduk. Bir inç (25mm) kalınlığında çelik sac bükme valsi, yüksek çaplı mil işleyecek plan-punta torna, hidrolik pres, saç kumlama tezgahı, ve gezer köprülü vinç gibi imalatlarda kullandığımız kendi projelerimizi talep geldiğinde piyasaya bedelsiz aktarmıştık.
Arabaya atladım, eski fabrikama gitti. Eski çalışma arkadaşım fabrika müdürü olmuştu. Geçmiş hukukumuza güvenerek, benim projeden bir takım ozalit istedim. "Tamamdır, söyle proje ofisine çeksinler, bana da karşılığında bir 400 verirsin" dedi. Ciddiydi, inanamadım. Oturup yeniden çizimini yaptım. Sonraları başka ortamlarda tekrar karşılaştık, hep mesafeli oldum.
Ayvalık`ta bir zeytinyağı şirketinin bakım onarım mühendisinden bir telefon talebi geldi, kalktım gittim. O zamanlar kiralık araba imkanı yok, şirketin bütçesi sınırlı. İstenen 10 ton/saat kapasiteli 10 bar sature su borulu bir kazan.
Otobüsle gece yolculuğu yaptım, sabah fabrikaya vardım. Talebi yapan mühendisi buldum, konuştum, detayları aldım. Ayrılırken bu mühendis, "Bu talebi size ben yaptım, teklifinizi değerlendirmeye alabilmem için bana makul uygun bir para ödemeniz lazım" dedi. Böyle bir durum benim için ilk oluyordu, nefesim tutuldu, ne diyeceğimi bilemedim.
Benzer taleplerle daha sonraları da çokça karşılaştım. Benzer bir olayı, daha sonra bir araştırma kurumunda da yaşadım. Tasarım Yazılımı satışı tanıtımına gittim. Yetkili müdür beni dinledi. Sonra kullanım için kendisine "bağış" istedi. Onların kullanımı benim satışı artıracakmış. Konuyu daha fazla uzatmadım, iş kaldı.
Satış pazarlama işi yapıyordum. Teklif işi kamu yada özel, bazan bir yerde tıkanırdı. Ben de konuyu bir tecrübeli şefime tüm detayı ile anlatırdım. Sonra birkaç gün içinde bakardım, tüm kapılar bana açılmış, tıkanıklar giderilmiş, işler yolunda. Hatta işi veren idarenin içinden bana destekler, bilgiler, yardımlar geliyor. Ne olduğunu, nasıl olduğunu, neler geçtiğini bilmek istemezdim. İş hayatının kaçınılmaz gereği, iş yapmanın maliyeti diye düşünürdüm.
Birgün sizden büyük bir termik santral teklifi istenir. Kömür veya doğalgaz yakacak bir termik santraldir. Türbinci ile ortaklık yaparsınız. Buhar kazanı lisansörünüz ile anlaşma yaparsınız. Proje finansörünüz ile satıcı kredisi bağlarsınız. 3-6 ay uğraşırsınız. Kocaman bir teklif dosyası olur. Teklifi sunarsınız. Sizi görüşmeye çağırırlar. Piyasanın en iyi paketlerinden birini oluşturmuşsunuzdur. Fiyat ta ona göredir.
Alıcı firmanın patronu, üst yönetimi rakip firmaların teklifini önünüze koyar.
Rakip firmanın teklifini incelemenizi, daha ucuz fiyat vermenizi ister.
Rakip firmanın teklifini inceleme fırsatı önce hoşunuza gider.
Ucuz rakibin malını-teklifini incelersiniz. Bu ucuz tasarımın tutar tarafı yoktur.
Alıcı teklif dosyalarını doğru dürüst kendisi incelemez, size inceletir.
Sizde biliyorsunuz ki, sizin teklif dosyanız da rakip firmanın elindedir.
Bu durum ABD-Kuzey Avrupa ortamında inanılmaz bir etik dışı durumdur. Bizde ise çok olağandır. Alıcı firma bu çapraz değerlendirme ve fiyat kırma işlemini çok olağan bir durum gibi yapar.
Sonra siz ölümüne fiyat kırarsınız. Piyasada talep çok azdır. Firmanızın yaşaması için iş almanız gerekir. Bu yüzden tüm kâr marjınızı sıfırlarsınız. İşi aldıktan sonra harcamanız, yani masraflarınızı karşılamaz. Çoğu proje böyle batar. Piyasada iş yapacak firma kalmaz. Alıcı çok akıllıca, çok ucuza mal ettiğini sandığı tesisi çalıştıramaz.
Büyük kamu ihalelerinin hemen hepsinde bir aracı sisteminin çalıştığını hep hissettik. En sağlam, en kontrollü satınalmalarda bile böyle durumlar oldu.
Bazen düzgün çalışan yetkililere birşeyler teklif edilmedi (edilemedi) ama yetkililerin normal uygulamalarını, "İşi biz hızlandırdık" diye lanse edip onların üstünden çıkar sağlayanlar olduğunu da sıkça duyduk.
Verdiğim örneklerin hepsi yurtiçinden. Yurtdışında, özellikle Orta Doğu coğrafyasında böyle durumlar olmadı mı? Herhalde oldu. Ama bunları halletmek, yönetmek oradaki temsilcimizin işi idi. Biz bu işlere karışmadık.
Hoş güzel tecrübelerim de oldu. Bir gün Kayseri`deki bir tekstil firması bakım onarım mühendisinden buharkazanıyla ilgili bir talep geldi. Gittim, tüm gün santralde oturdum konuştum, konu bizim kapasitemiz dışında idi. Ama epey zaman, emek ve para harcaması yapmıştım.
Ayrılırken fabrikanın bakım onarım mühendisi, "Bize olan katkılarınızın karşılığını para olarak ödeyemeyiz. Ancak bizim ürünümüz bu kumaşı lütfen kabul buyrun" dedi ve bana bir top dokuma bez verdi. Memnuniyetle aldım.
Yurtiçi çalışma ortamında hep dayanışma içinde olduk. Yine de iç tepkiler geldi. Bir iş alınca, "İşi yine ölümüne, çok düşük fiyata almışsınızdır, bakalım nasıl kurtaracağız" diyerek işe olumsuz başlayan proje yöneticileri hep vardı.
Tasarımı yaparken, bir boru duvarını komple unutan proje mühendisleri, eksik malzeme listesiyle acele satın almaya çıkanlar, opsiyonu geçen teklifleri sizin tahmininizin çok üstünde fiyatla satın alma yapanlar. Borulamayı çok pahalıya mal edenler. Gereksiz pahalı malzeme kullanımları yapanlar, hep vardı.
Elbette her işte ve meslekte geçerli ama biz mühendisler olarak aslında gerek meslek örgütleri çatısı altında, gerekse benzer oluşumlarda mesleki etik kurallar az ama öz olarak uygulanmalıdır.
Mühendislik meslek bilgisinin bilerek veya bilmeyerek kötü yönde kullanılması, projelerin olumsuz sonuçlanması, iş güvenliği açıkları oluşması, çevresel ve sosyal zararlara zemin hazırlanmasıdır.
Ekonomik olarak yanlış yatırım veya proje uygulamalarıyla daha pahalı parasal ve siyasal sonuçlar elde etmek de var.
Önerilerimizden biri de, "Bu tür iyi tanımlanmış etik kurallar için kat`i yaptırımların "meslekten men"e kadar uzanmasıdır. Odaların, meslek birliklerinin bir görevi de bu olmalıdır.
Bir yandan mesleki donanım ve etik donanımı yükseltmek için belli zamanlarda eğitim ve farkındalık testleri veya etkinlikleri yaparken; bir yandan da demokles`in kılıcını yerinde ve zamanında kullanabilmelidir.
Yurtdışı uluslararası çalışma ortamı bizden farklıdır. Oralarda devamlı bir bullying-mobbing-ezme bezdirme vardır. Herkes birbirinin rakibidir. İstisnasız hemen her yabancı çalışma yerinde bu durumu gözlemledim.
Bizim coğrafyamızda "Etik" konusunu net açıklamak zor. Herkesin "Etik" anlayışı farklı. Halbuki ABD ve Kuzey Avrupa`da herşey çok net.
Ülkelerin refah seviyesi için olmazsa olmaz şartlar var. Genel ahlak ve etik değerlere bağlılık, dürüstlük, sorumluluk duygusu, yasa ve kurallara saygı, diğer vatandaşların haklarına saygı. Çalışmayı sevme. Tasarruf, yatırım. Dakiklik. Çok mu ütopik değerlerden bahsediyorum?
Bütün bunlar bizim coğrafyada uyulması çok zor etik değerler mi?
Kötü örnekler bizlere örnek olmadı. Gördük ama biz bunları yapmadık. Bizler doğru bildiğimizi yaptık. Aldığımız değişik eğitim altyapısının bizlere kazandırdığı bir ayrıcalık olmalı. Bu yüzden çoğu zaman otorite ile ters düştük. Huysuz, uyumsuz, dikbaşlı, hatta ukala biliniriz.
Yukarıdaki bazı örnek vakaları sıralayıp kendi çevremle paylaştım. Bazı arkadaşlarımdan cevaplar geldi. Bizde hikayeler çok, ama anlatamayız, meslek hayatımız biter, emekli olduktan sonra belki dediler.
"Benim de bir ansiklopedi yazacak kadar böyle piyasa tecrübem var" diyenler oldu.
Ne yazık ki bu toprakların vazgeçilmez boyutu bu, diyerek teslimiyet gösterenler.
Allahtan "pikeyi kafana çek ve uyu" diye bir prensibim var, diyenler.
Tüm bu isteklere kafamı çevirdim ve hep rahat uyudum, diyenler.
Demek ki neymiş? Gemisini yürüten kaptanmış, diyenler.
Hayatımızda herbirimiz kendi vicdanımızla baş başayız, diyenler.
Bu ülkede vicdanının sesini dinleyenlere genellikle "enayi" derler, diyenler.
Bu topraklarda sonuç olarak para ve güce tapılır, diyenler.
Bu ülkede hizmet cezasız kalmaz, diyenler.
Mutlaka acı-tatlı piyasa tecrübeleriniz olmuştur. İsminiz saklı kalmak kaydıyla bana doğrudan yazarsanız ve tecrübelerinizi paylaşırsanız çok memnun olurum.
Selam ve saygılar
YAZARLAR
Haluk DİRESKENELİ
- Enerji sektöründe etik kaygılar
Önceki ve Sonraki Yazılar