Son haftaların en çok konuşulan gündem maddeleri arasında artan enerji fiyatları da vardı. Özellikle fosil yakıt fiyatları, tüm dünyada hızla yükseldi. Elektrik ve yakıt faturaları, başta Avrupa olmak üzere rekorlar kırdı. Böyle olunca, bir taraftan elektrik üretimi ve sanayide hammadde maliyetleri tavan yaparken, diğer taraftan vatandaş da kaygılanmaya başladı.
Bu satırlar yazılırken fiyatlar yükselmeye, endişeler artmaya devam ediyordu: Acaba yukarı yönlü hareket daha ne kadar sürecek? Doğrusunu isterseniz, bunun kesin cevabı kimsede yok; ancak nedenleri üzerinde değerlendirmeler yapabiliyoruz ki bunlar arasında Türkiye’nin yakından izlemesi gereken unsurlar da bulunuyor.
***
Aslında yaşanan kriz, büyük ölçüde salgından kaynaklanıyor. Geçtiğimiz yılın ortalarında küresel talep salgın nedeniyle gerileyince, hemen ardından enerji fiyatları da rekor seviyelere gerilemişti.
Bu yıl bir yandan aşılamaların artması diğer taraftan kapanmaların hafiflemesiyle salgın sırasında harcanamayan birikimler devreye girip düşük faiz oranları, tahvil alımları ve artan kamu harcamaları talebi destekleyince ticaret ve sanayi faaliyetlerinde hızlı bir hareketlenme yaşandı, enerji talebi de bu gelişmelere paralel olarak arttı. Ancak, artan talep geçtiğimiz yıl yavaşlayan enerji arzı tarafından yeterince karşılanamayıp stoklar da ortalamaların çok altında kalınca fiyatlar hızla yukarı çıktı.
Brent petrolün varili bir yılda yüzde 100’e yakın artışla 80 dolar seviyesini geçti, Batı Teksas petrolü 75 doların üzerine çıktı. Doğal gaz vadeli kontratların fiyatlarındaki gelişme çok daha dramatik oldu; son bir yıldaki artış oranı yüzde 150’ye yaklaştı. LNG fiyatları - özellikle Çin’den gelen talep nedeniyle - rekor seviyelere yükseldi. Son bir yıldaki en yüksek artışlara ise yüzde 260’lara varan oranlarla buhar kömüründe şahit olduk. Üstelik talebin 2021 ve 2022 yıllarında da hızlı büyümeye devam etmesinin beklendiği dikkate alındığında, fiyatların yüksek seyretmeye devam edeceği anlaşılıyor.
***
Avrupa’daki fiyat artışları, diğer coğrafyalara göre çok daha yakıcı ve muhtemel yansımaları bakımından bizim için de oldukça önemli. Burada, küresel fiyat artışları üzerinde etkili olduğundan şüphelenilen iki unsur, Türkiye’yi de doğrudan ilgilendiriyor.
Bunlardan ilki Gazprom’un gaz tedariğine ilişkin. Firmanın, Avrupa’ya yeterli gaz arzını sağlamadığı, Kuzey Akım 2 boru hattı için onay sürecini Moskova'nın bu şekilde hızlandırmaya çalışıyor olabileceği tartışılıyor.
Elbette Gazprom buna kesinlikle karşı çıkıyor. Rus şirket, tüm uzun vadeli tedarik sözleşmelerindeki yükümlülüklerini harfiyen yerine getirdiğinin altını çiziyor. Diğer taraftan, Rusya’nın, soğuk geçmesi beklenen önümüzdeki kış aylarında kendi tüketimine ağırlık vererek Avrupa'nın yüksek gaz talebini karşılayacak kadar üretemeyebileceğine dair iddialar da var ki, bu bizim açımızdan daha da endişe verici.
Fiyat artışlarında bir diğer şüpheli ise Avrupa Birliği’nin iklim politikaları. Fosil yakıtları devreden çıkararak yerlerine yenilenebilir kaynakları teşvik eden politikaların sonucu olarak Avrupa’da yüzlerce kömür santrali kapatılmış, buna karşın trilyonlarca dolar harcanarak yenilenebilir kaynaklara ağırlık verilmişti. Bununla birlikte, son krizde yenilenebilir kaynakların talebi yeterince karşılayamadığı, bu nedenle gaza yüklenilmek zorunda kalındığı ve krizin önemli ölçüde buradan kaynaklandığı anlaşılıyor.
Her ne kadar, dönüşüm süreci daha hızlı gerçekleşseydi fosil yakıtlara daha az bağımlı olurduk ve bu krizi yaşamazdık diyenler olsa da günün sonunda faturanın iklim politikalarına çıkarılması daha muhtemel görünüyor. Diğer taraftan, son günlerde Çin’de de yaşanan ve hem küresel ekonomik büyümeyi hem de tedarik zincirini tehdit etmeye başlayan enerji krizinin baş şüphelisi de yine aynı: Yani Pekin yönetiminin iklim hedeflerine odaklanarak - başta kömür olmak üzere - fosil yakıtları baskılaması.
***
Doğrusunu isterseniz her iki unsur da Türkiye’nin enerji politikalarını ciddi ölçülerde etkileme potansiyeli taşıyor. Bu nedenle de çok iyi analiz edilmeleri gerekiyor. Rusya’dan yapılacak gaz tedarikinin güvenliği, kış aylarına girmekte olduğumuz dikkate alındığında elbette son derece önemli.
Geçtiğimiz günlerde Gazprom tarafından yapılan açıklamada bu yılın başından itibaren Türkiye’ye yapılan doğalgaz ihracatının 2020’nin aynı dönemine göre yüzde 150 oranında arttığı açıklanmıştı ve dolayısıyla Türkiye’nin doğal gaz tüketimi muhtemelen bu yıl rekorlar kıracaktır.
Yüksek fiyatlar nedeniyle ithal kömür santrallerinin devreden çıkmaya başladığı, hidrolik ve yenilenebilir üretimlerinin düşük kalacağı ve LNG arzında sürprizler yaşanması olasılığının yüksek olduğu bir dönemde umarız yukarıda bahsedilen iddialar doğru çıkmaz.
Öte yandan, Türkiye iklim değişikliği olgusunu elbette göz ardı etmemeli ve yönünü fosil yakıtlardan daha temiz enerji üretim ve tüketim biçimlerine doğru çevirmeli. Ancak bugünlerde yaşanan gelişmeler, bu sürecin çok da kolay olmayacağını ve en küçük bir sürprizde enerji dengelerini tümden alt üst etmeyecek hassas ve soğukkanlı planlamalara ihtiyaç olduğunu gösteriyor.
Ankara/Eylül 2021