1. YAZARLAR

  2. Mehmet ASLAN

  3. Efsane TEK Genel Müdürü Behçet Yücel ile geçmişe yolculuk
Mehmet ASLAN

Mehmet ASLAN

Köşe Yazarı
Yazarın Tüm Yazıları >

Efsane TEK Genel Müdürü Behçet Yücel ile geçmişe yolculuk

Demek her insanın kişiliğinin oluşumunda bir kırılma noktası oluyormuş. Behçet Bey’inki de 1955 yılında Etibank burslusu olarak eğitim için gönderildiği Fransa’da başına gelmiş. “Yüksek Gerilim’li Yıllar (70’li Yıllar)” isimli kitabının başlarında şunları yazıyor:

“İki mühendis ve otuz kadar teknisyenden oluşan grubumuzun liderliğine bir süre sonra bizlerin yaşında bir mühendis gönderildi. Bu grup liderinin en önemli özelliği, T.C. Hazinesinin başındaki Genel Müdürün kayınbiraderi olmasıydı. Ayrıca babası Türkiye’de büyük bir bankanın Genel Müdürü imiş. Babası vefat edince Banka kendisinin yurtdışı eğitimini üstlenmiş. İsviçre’deki bir mühendis okulu mezunuydu. Hepsinden önemlisi birkaç ay önce önemli bir bürokratın sekreteri ile evlenmişti. Gerçekte Fransa’ya balayı için gelmişti. Bizim aldığımız aylığın en az dört katını alıyor, ilaveten elinde özel işlerinde de kullanabildiği bir ödenek bulunuyordu. Üstüne üstlük, kendisi için dönüşte mecburi hizmet de sözkonusu değildi.” (Sayfa 4)

Hemen arkasından da “kıssadan hisse” babında ekliyor: “Bu olayın da çok etkisi altında kalmış olmalıyım ki özellikle yöneticilik hayatımda “iltimas” müessesesinin hep karşısında oldum.” (Sayfa 4) 

GENEL MÜDÜRLÜK İÇİN İŞLERİ "ÇABUKLAŞTIRMA"

Kitap boyunca bir daha bu konuya dönmüyor, ancak “iltimas” müessesesinin yanından yöresinden dolaşanlara karşı hadi “nefret” demeyelim ama en azından “tiksinti” gibi bir şey hep hissediliyor.

“Sonradan keşfettik ki, TEK’in üst kademelerindeki bir meslekdaşımız, Sayın DEMİREL’e Seydişehir Alüminyum Tesislerinin devre dışı edilmesi ve ilaveten arızalı grupların ve yeni servise girecek ünitelerin çabuklaştırılmasıyla kesintinin kalkabileceğini matematiksel olarak göstermiştir. Bu meslekdaşımızın gayretinin (!) altında, görevinden alınmak üzere denilen TEK Genel Müdürünün yerine geçmek amacı bulunuyordu.” (Sayfa 34) 

“Çukurovalı Enerji Bakanı Selahattin KILIÇ da kendi genel müdürüne karşı ve Çukurova şirketinden yana… Yönetim Kurulumuz, ben dahil dört üyeden oluşuyordu. İkisi eski parlamenter ve biri Genel Müdür Yardımcısı (Kamil TOKTAŞ). Bu sonuncu da “Adanalı” idi.” (Sayfa 152 ve 146) 

DEMİREL'İN NECDET SEÇKİNÖZ TAKINTISI

“Bakanlıkta yabancı heyetlerle yapılan toplantılara çağrılmıyordum. Bana haber verilmeden yardımcım (Kamil TOKTAŞ) davet ediliyordu. ..Bu yardımcım Enerji Bakanlığı ile yakın ilişkiler içindeydi, benim alanımı daraltıyordu. Bu arada Yönetim Kurulunda Enerji Bakanlığı temsilcisi olarak görevli diğer bir Genel Müdür Yardımcımın onayı Bakanlıkça geri çekilerek görev bu Genel Müdür Yardımcısına verilince, kendisi Kurumda ikinci adamlığa çıkmış oldu.” (Sayfa 169)

“Adalet Partisi, daha sonra Doğru yol Partisi, her iktidara gelişlerinde Necdet Seçkinöz’ü değişik Bakanlıklarda müsteşarlık koltuğuna oturtmadan yapamadılar. Nedense, SEÇKİNÖZ’süz yapamıyorlardı. Yaşı 65’e gelince de Devletteki hizmetinin devamı için özel Kanun bile çıkartıldı.” (Sayfa 170)

“... Kurum içindeki bazı yapışkan tiplerin ortalığa yaydıkları yanlış görüntüler…” (Sayfa 177)

(Enerji Bakanı Deniz Baykal’ın) “Odası’ndan çıktığımda, kapıda yerime tayini yapılacak TEK’in eski Planlama Dairesi Başkanı sırasını bekliyordu.” (Sayfa 192)

Kitabın sonunda yer alan 20 Haziran 1978 tarihli veda mesajında Behçet Bey, Genel Müdürlüğü zamanında yapılan devasa çalışmalardan (köy elektrifikasyonunda elde edilen büyük başarılar ve Soma, Afşin, Yatağan gibi büyük linyit santralları yapımının başlatılması) hiç bahsetmiyor. Bütün bu başarıların sadece sonuç olduğunun o da farkında. Bu büyük hamlelerin arkasında yatan esas büyük başarısından dolayı şu alçakgönüllü kelimelerle övünüyor sadece:

“Genel Müdürlüğüm süresince çeşitli siyasal iktidarlar hükümette bulundular. Bu değişimlere rağmen, Kurumumuz her türlü siyasal etkilerin dışında tutulabilmiştir.” (Sayfa 205)

O kadar.

Veda mesajı metnini yazarken destek aldığı Zeki Turgay kendisine şöyle diyor: “…yönetimde esas başarın, bu camiayı politikanın rüzgarından uzak tutabilmendir. Bunu nasıl başardın bilmiyorum. Fakat bunun değeri zamanla daha iyi anlaşılacaktır.” (Sayfa 197)

Gerçekten de daha sonra, özellikle 80’li yılların ortalarından itibaren Behçet Bey’in değeri gitgide daha fazla anlaşılmıştı.

NÜFUZ EDİLEMEYEN TEK

70’li yıllarda TEK Türkiye Elektrik Kurumu’nun dışındaydım. Yani Behçet Bey’le hiç çalışmadım. Ama onun zamanındaki Kurum hakkında duyduklarım genellikle olumlu şeylerdi.

O sıralarda devlet işletmelerine siyasi müdahaleler alabildiğine artmıştı. Ama bütün devlet kurumlarını hallaç pamuğu gibi atan siyasetçilerin bir türlü TEK’e nüfuz edemedikleri söyleniyordu. Yine anlatılanlara göre, Kurum içinde herhangi bir makam boşalınca, o makama kimin gelmesi gerektiğini hemen hemen herkes bilirdi ve genellikle tahmin edilen kişi o makama atanırdı.

Bütün bu anlatımlar benim için de büyük önem taşıyordu. ODTÜ’den mezun oluşumdan hemen sonra 1976 yılı Temmuz ayında girdiğim Aliağa PETKİM’den deneme süresi içinde çıkarılmıştım. Bütün personel şubesi buna hayret etmişti. PETKİM tarihinde hiç böyle bir şey görmemişlerdi.

Uzaktan akrabam da olan Adalet Parti’li birinin sadece solcu olduğumu ileri sürerek beni işten attırdığı söyleniyordu. Ama işten çıkarıldığımı bana bildiren PETKİM Aliağa Kompleksi Grup Başkanı Kemal Mijgar imzalı yazıda, elbette hiç bundan bahsedilmiyor ve “hizmetimden istifade edilemeyeceği kanaatine varıldığından” iş akdimin feshedildiği belirtiliyordu. Bu çok ağırıma gitti. Yıllarca çalışarak Türkiye’nin en iyi üniversitelerinin birinden mezun olmuştum. Bu “kanaate” 20 gün gibi kısa bir süre içinde nasıl varıldığına dair herhangi bir açıklama yoktu. Tamamen siyasi bir uygulama olduğu buradan belliydi. O zamanlar tanımadığım birçok mühendisin aynı dönemde siyasi nedenlerle işten çıkarıldığını sonradan öğrendim.

Yıllar sonra, Behçet Bey’in “Yüksek Gerilim’li Yıllar (70’li Yıllar)” isimli kitabındaki anılarını okudum. Bu kitapta anlatılan bir olay, beni hayretler içinde bıraktı. 1977 Yılında Başbakan Demirel başkanlığındaki Hükümetin bir Kararname çıkararak Çukurova Elektrik A.Ş.’ne elektrik üretme ve satma konusunda mevcut imtiyazlarını genişleten yetkiler vermeleri üzerine, Behçet Bey buna karşı çıkıyor ve konuyu Danıştay’a götürerek Kararname’yi iptal ettiriyor! Çünkü yürürlükteki kanunlara göre, Türkiye’de elektrik üretim, iletim ve dağıtım yetkisi TEK’e verilmiştir.

Bunu okuyunca talihsizliğime yandım. Demek, 70’li yıllarda muazzam hamleler yapan Türkiye Elektrik Kurumu’na katılmakta biraz geç kalmıştım. Bize gelinceye kadar Kurum her açıdan dibe vurmuştu. Değil Başbakan’a itiraz etmek, iktidar partisinin il veya ilçe teşkilatına dahi direnemeyen genel müdürler altında çalıştık yıllarca. Örnek olarak vermek gerekirse, 1034 MW’lık Soma Termik Santralı’nın İşletme Müdürü Abdülkadir Çarıkçı, aynı partinin iktidarı, aynı bakan ve genel müdür yönetiminde iken iki kez görevden alındı, iki kez göreve iade edildi. Tabii ki, bu soytarılığın esas sebeplerini biz gayet iyi biliyorduk. Santralın bulunduğu il ve ilçedeki iktidar partisi örgütü ile milletvekillerinin tepişmeleri, santral yönetimi üzerinden güç gösterisine dönüşüyordu. Bu arada olan da santrala oluyordu.

HAKSIZLIK BİREYSEL SORUN MU?

PETKİM’den çıkarıldıktan sonra bir süre Çanakkale’de küçük bir fabrikada çalıştım. Sonra da askere gittim. 1978 Ağustos ayında askerliğimi bitirdikten sonra köyüme döndüm. (Aliağa’nın Güzelhisar Köyü) Köydeki arkadaşlarım PETKİM’de bana uygulanan haksızlığın “garanti” giderileceğine inanıyorlardı. Çünkü CHP yeniden iktidara gelmişti. Bu arada, PETKİM’in su ihtiyacını karşılamak üzere köyümüzün sınırları içinde Güzelhisar Barajı kuruluyordu ve köyün ovasından önemli bir alan istimlak edilmişti. Bunu gerekçe göstererek köyümüzün gençlerinin PETKİM’de işe alınması için PETKİM Genel Müdürü ile görüşmek üzere köyden bir heyet Ankara’ya gidecekti. Benim de heyete katılmamı ve sorunumu bizzat gündeme getirmemi önerdiler.

Ankara’da hep birlikte PETKİM Genel Müdürü’nün odasına girdiğimizde bir de ne göreyim, Kemal Mijgar daha da yükselip genel müdür olmuştu. Beni hemen tanıdı ve sırıtarak benim işimin olmayacağını söyledi. Bunun üzerine, heyetteki arkadaşların önerisiyle hep beraber Meclis’e, İzmir Milletvekili Süleyman Genç ile görüşmeye gittik. Benim sorunumu anlatınca, o zamanların “hızlı devrimcisi” Süleyman Genç artistik bir poz takınarak: “Valla biz bireysel sorunlarla uğraşmıyoruz, toplumsal sorunlarla uğraşıyoruz!” demesin mi… “Süleyman Bey, yanlış anladınız galiba” dedim, “Ben size iş dilenmeye gelmedim, bir haksızlığın giderilmesi için geldim. Bundan önemli bir toplumsal sorun olabileceğini de düşünmüyorum. Üstelik iş bulmak için, çok şükür ki, sizin yardımınıza ihtiyacım yok, ben nasıl olsa çalışacak bir iş bulurum..”

Demek bu da benim kırılma noktam olacaktı.

Gerçekten, kısa bir süre sonra hiç kimsenin yardımı veya tavassutu olmadan, İzmit Tütünçiftlik’teki İGSAŞ’ta işe başladım. Bundan sonra da, ömrüm boyunca prensip edindim, yerden göğe haklı olsam dahi kendi şahsî sorunlarımın çözümü için hiç bir siyasetçinin kapısını çalmadım. Onlarla sadece kendilerini eleştirmek için muhatap oldum… Parti kapılarında sürünenlerden ise sadece tiksindim ve böylelerini elimden geldiğince kendi ekibimde barındırmamaya çalıştım.

DENİZ BAYKAL GÖREVDEN ALDI

İlginçtir, benim Süleyman Genç’in kapısını çarpıp çıkmamla hemen hemen aynı tarihlerde (Haziran 1978), Behçet Bey de kendisini görevden aldığını bildiren Deniz Baykal’ın odasından çıkıyordu. “Odasından çıktığımda, kapıda yerime tayini yapılacak TEK’in eski Planlama Dairesi Başkanı sırasını bekliyordu.” (Gültekin Türkoğlu) (Sayfa 192)

Zavallı Gültekin Bey! Behçet Bey’e zerre kadar acıyorsam namerdim. Bu tarihî sahnede acınacak durumda olan Behçet Bey değil, Gültekin Bey’dir… Çünkü, belki de çok tamah ettiği genel müdürlük görevi 1,5 yıl bile sürmemiş, ama TEK’te siyasilerin oyuncağı olan genel müdürler geleneğinin başlatılması şerefi onun üstünde kalmıştır, hep öyle kalacaktır. Bence 1,5 yıllık bir genel müdürlük saltanatı bunca zillete değmezdi…

Behçet Bey, daha sonraki gelişmeleri şöyle anlatıyor:

“Benimle beraber Devletin üst yönetim görevlerinden affedilen 30 kadar bürokrat Tandoğan meydanında Bakanlığa ait küçük bir binaya (Şafak Apartmanı) gönderildik. 30 eski üst bürokrata sadece küçük bir oda, iki masa, bir de telefon…” (Sayfa 193)

(Sonradan bu uygulama devlet işletmelerinde öylesine yaygınlaştı ki, bir ara TKİ Genel Müdürlük binasında müşavir sayısının fiili çalışan sayısını aştığı bile söylendi.)

Behçet Bey devam ediyor:

“1979 yılında siyasal iktidar yeniden el değiştirdi. CHP gitti, AP geldi. Enerji Bakanlığı, CHP’nin müşavir yaptığı ne kadar üst bürokrat varsa, hepsini görevlerine iade etti. CHP’nin bir yıl önce bunların yerine atadıklarını da Tandoğan meydanına gönderdi.” (Sayfa 194)

Ne güzel değil mi? Ama bekleyin, daha da güzeli var. Behçet Bey ekliyor:

“Müşavirlerden bir tek benim durumum değişmedi, geldiğim yerde kaldım. Çünkü her iki siyasal iktidarla da bağım yoktu.” (Sayfa 194)

Behçet Bey için, bir Genel Müdür için, bundan daha büyük bir şeref beratı olabilir mi? Diğerleri belli ki, öyle veya böyle, bir şekilde paçayı kaptırmışlardır. Dostoyevski’nin dediği gibi: “Politika Aleksandr Nevski bulvarı değildir ki, yürürken mutlaka paçanıza biraz çamur bulaşır.”

BÜROKRASİDE TAHRİBAT

Sonunda Behçet Bey, bu dönemi şöyle yorumluyor:

“1978 yılında kısa bir süre için iktidara gelen CHP ile başlayan bu büyük bürokrat kıyımı, Türkiye bürokrasisinde ileride telâfisi güç ve gelecek kuşaklara kötü örnek olarak tarihe geçen bir tahribat sürecinin başlangıcı olmuştur. AP’nin 1979’daki ters yöndeki bürokrat kıyımı da tahribatın iyice genişlemesi ve derinleşmesine yol açmıştır.” (Sayfa 195)

Tümüyle katılıyorum.

En acısını da sona saklamış Behçet Bey:

“1982 yılının 24 Şubat’ında üçüncü hamur kâğıda yazılmış üç satırlık bir yazı ile emekli edildiğim bildirildi. Altında, askeri hükümetin Türkiye’nin en büyüklerinden bir iş grubunun üst yönetiminden Enerji Bakanlığına atadığı bir kişinin imzası vardı.” (Sayfa 195)

Dikkat edin: Behçet Bey, emekli edildiğine yanmıyor, bu işlemi kendisine tebliğ edenin kişiliği onu daha çok üzüyor:

“Kim tarafından?.. Askeri hükümetin atadığı, yaşamı patronuna para kazandırmak için geçmiş, devlete en ufak bir hizmeti olmayan biri tarafından!” (Sayfa 195)

Mağrur Osmanlı devlet erkânının bunlar için, tiksintiyle karışık: “Hâşâ min huzur tüccar!” dediği söylenir.

Behçet Bey’e hak veriyorum. Benzer şeyler benim de başıma geldi. Şimdilik sadece Behçet Bey ile birlikte tekrarlıyorum:

“Hâşâ min huzur tüccâr!”

AMERİKALILARIN DANIŞMANI TÜCCAR GENEL MÜDÜR

Başka “tüccâr”lar da var.

90’lı yılların başıydı sanırsam. Yatağan Termik Santralı İşletme Müdürü Hüseyin Bey (Gün) beni odasına çağırdı. Misafirleri vardı. Bir Amerikalı ve iki Türk. Amerikalı, o sıralar özelleştirileceği söylenen santralı görmeye gelmişti. Yanındaki iki Türk de ona “refakat” ediyorlardı. Birini hemen tanıdım: Kemal Mijgar! Tanıdım ama hiç renk vermedim. Diğerinin adını Hüseyin Bey tanıştırınca öğrendim: Kamil Toktaş! (TEK’in eski genel müdürü). Hüseyin Bey, bu “beyleri”santralda gezdirip bilgi vermemi istedi. Santralı dipten tepeye gezdirdim, Amerikalı’nın bütün sorularını cevapladım. İşimiz bittikten sonra, akşamüzeri yürüyerek tekrar İdare binasına dönerken, usulca Kemal Mijgar’ın yanına yanaştım:

“Kemal Bey,” dedim, “beni hatırladınız mı?”

“Evet, evet, hatırladım tabii Mehmet Bey” dedi tedirgin bir telaşla. “Çok güzel makamlara gelmişsiniz, sevindim!..”

Oysa alt tarafı bir Başmühendis’tim hâlâ! Ama benim bakış açımla o ikisinden daha yukarıdaydım o gün.

“Yaaa, Kemal Bey!” dedim o zaman, “Siz ne olacağını zannetmiştiniz peki?.. Siz bir fiske vurunca, biz yerin dibine mi geçecektik? Ama sizin halinizi de görüyorum…”

Bir şey diyemedi, kulaklarına kadar kızardı sadece...  

 

Önceki ve Sonraki Yazılar