1. HABERLER

  2. NÜKLEER

  3. EDAM: Nükleer için bağımsız düzenleyici kurul lazım

EDAM: Nükleer için bağımsız düzenleyici kurul lazım

Enerji Günlüğü - Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) koordinasyonunda hazıranan "Nükleer Enerjiye Geçişte Türkiye Modeli Raporu"nun...

EDAM: Nükleer için bağımsız düzenleyici kurul lazım

Enerji Günlüğü - Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) koordinasyonunda hazıranan "Nükleer Enerjiye Geçişte Türkiye Modeli Raporu"nun ikincisi açıklandı. Raporda, nükleer enerjinin arz açığına çözüm olablileceği ancak risklerin giderilmesi için ilave adımlar atılması gerektiği vurgulandı. Raporda ayrıca, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'nun bağımsız olamayacağı, bu yüzden nükleer alanında bağımsız bin düzenleyici kurul oluşturulması önerildi.
EDAM koordinasyonunda bağımsız bilim insanları Türkiye'nin önündeki nükleer enerji seçeneğinin artı ve eksilerini değerlendirdiler. EDAM Başkanı Sinan Ülgen, Boğaziçi Üniversitesi'nden Doç. Dr. Gürkan Kumbaroğlu, İstanbul Aydın Üniversitesi'nden Prof. Dr. Hasan Saygın, Sabancı Üniversitesi'nden Doç. Dr. İzak Atiyas ve Deniz Sanin ile EDAM uzmanlarından Aaron Stein tarafından kaleme alınan raporda, nükleer enerjinin ekonomik açıdan diğer enerji kaynaklarına oranla bazı avantajlar taşıdığı belirtildi. Çalışmada, nükleer enerjiye geçişin Türkiye’nin enerji güvenliğine katkı sağlayacağı ve sera gazı emisyonlarını azaltmasına yardımcı olacağı ifade edildi. Buna karşılık Türkiye'nin nükleer enerjiye geçişin risklerini azaltacak hukuki ve kurumsal altyapıyı henüz oluşturmadığına dikkat çekildi. Türkiye’nin uranyum zenginleştirmesi veya nükleer atık konusundaki stratejisinin belli olmadığına dikkat çeken Rapor, hükümetin Türkiye’nin nükleer enerjiye geçişine dair daha bütünlüklü bir stratejiyi kamuoyu ile paylaşması gerektiğinin altını çizdi. Böylesi bir stratejinin, Türkiye’de nükleer enerjiye yönelik tartışmaları daha sağlıklı hale getireceği ifade edildi. Bu sayede örneğin Türkiye’nin nükleer yakıt döngüsü, yani nükleer yakıt üretimi ve nükleer atıklara dair stratejisinin de tartışılabileceği kaydedildi.

FIRSAT MALİYETİ ÇIKARILDI
EDAM Başkanı Sinan Ülgen, Türkiye’nin nükleer enerjiye geçiş sürecine dair bu çalışmada, nükleer enerjinin diğer enerji kaynakları ile karşılaştırmalı olarak fırsat maliyeti analiz yapılmak suretiyle bir ekonomik bilanço çıkarıldığını belirtti. Ülgen raporda ulaşılan sonuçları şöyle değerlendirdi:
"Bu raporun en çok tartıştığımız ve bize de ilginç gelen yönü birim enerji maliyetinin kaynaklara göre karşılaştırması oldu. Bu tablolara çıplak gözle baktığınızda nükleer enerjinin maliyet açısından aslında kömür ve gaza göre çok büyük bir avantaj ya da dezavantaj ortaya çıkarmadığı görülüyor. Örneğin, iyi (%5) faiz koşullarında Akkuyu nükleer güç santrali benzer kapasiteye sahip doğal gaz santrallerine göre 1 milyar $ üretim avantajı ortaya çıkarırken, yüksek (%10) faiz koşullarında doğal gaz 250 milyon $ cıvarında avantajlı hale geliyor. Bu hesaplamaları yaparken Uluslararası Enerji Ajansı’nın (UEA) varsayımlarını kullandık. Buna göre UEA’nın maliyet rakamlarının ortanca değeri sırasıyla %5 ve %10 faiz oranı varsayımı altında nükleer için 5.9 ve 9.9 cent/kWh, kombine çevrim gaz santrali için 8.6 ve 9.2 cent/kWh, kömür için 6.2 ve 9.0 cent/kWh olarak veriliyor.
Nükleer enerjinin bir diğer avantajı da dışa bağımlılığın azaltılması ve ödemeler dengesi üstünde olacak.Türkiye’nin 2011 yılındaki 54 milyar dolarlık enerji ithalat faturası dış ticaret açığının yaklaşık yarısına tekabül ediyor. Nükleer enerji sayesinde elde edilecek kapasite bu dışa bağımlılığı azaltacak zira nükleer enerjide ithal yakıtın toplam maliyet içindeki payı % 10’un da altında. Dolayısıyla nükleer santrallerde toplam elektrik üretimi içinde ithal yakıtın payı doğal gaz ve petrolden çok daha düşük."

RAPORDA NELER ARAŞTIRILDI?
EDAM Başkanı Sinan Ülgen'in editörlüğünü üstlendiği ve araştırma sürecine Prof. Dr. Hasan Saygın (İstanbul Aydın Üniversitesi), Doç. Dr. Gürkan Kumbaroğlu (Boğaziçi Üniversitesi), Doç. Dr. İzak Atiyas'ın (Sabancı Üniversitesi), Deniz Sanin (Sabancı Üniversitesi) ve Aaron Stein’ın (EDAM) katıldıkları raporda öne çıkan bulgular şöyle özetlendi:

Yükselen enerji talebi: Türkiye’nin durumu, gelişen ekonomi ile birlikte hızla artan elektrik enerjisi ihtiyacıyla, talebi doyuma ulaşmış Avrupa ülkelerinden çok yükselen Asya ülkelerine benzemektedir. Türkiye’de uzun vadede yılda ortalama %7-8 büyüyen talep nedeniyle elektrik sektöründe yeni yatırımlara ve kapasiteye ihtiyaç vardır. Kişi başı tüketimin Avrupa ülkeleri ortalama seviyesine ulaşabilmesi için yaklaşık 4 kat daha artması gerekmektedir. Dolayısıyla kayıp-kaçaklar ne kadar aşağı çekilse de iktisadi olarak gelişen bir Türkiye’de elektrik enerjisinde talep artışının ve ilave kapasite ihtiyacının orta ve uzun vadede sürmesini beklemek gerekir.
Termik santraller ikame edilemeyecek: Yenilenebilir enerji üretiminde fiyatların hızla düşmesini sağlayacak ve iletim hatlarını yeterli kılacak bir teknolojik devrim olmadığı ve yatırımları destekleyecek uluslararası fon girişi bulunmadığı sürece termik santralleri tümüyle ikame etmeleri gerçekçi bir beklenti değildir.

Yüzde 80 ithala bağımlılık: Enerji arzında %80 düzeyine ulaşmış olan ithal bağımlılığı fiyat istikrarını ve fosil yakıt ithalatının elli milyar doları aşan faturası ödemeler dengesini tehdit eder konumdadır. Bu nedenle, karar vericiler tarafından Türkiye’nin elektrik üretiminin yaklaşık yarısını teşkil eden ithal doğal gazın elektrik üretimindeki payının daha fazla artmaması istenmektedir. Yeni yatırımlarda doğal gaza alternatif olarak güvenilir üretim sağlayacak ekonomik seçenekler olarak kömürle çalışan termik santraller ve nükleer güç santralleri öne çıkmaktadır.

Nükleerde sera gazı avantajı: Nükleer güç santrallerinin elektrik üretimi esnasında sera gazı salımlarına yol açmadığı bilinmekte, bu nedenle nükleer yakıt kaynaklı elektrik enerjisi fosil yakıt kaynaklı elektrik üretimini ikame ettiği oranda sera gazı salım azaltımı sağlanmaktadır. Akkuyu nükleer güç santrali tüm üniteleri ile işletmeye alındığında yılda yaklaşık 19.5 milyon ton CO2 emisyon tasarrufu sağlayacağı belirlenmiştir. Bu rakamın elektrik üretimi kaynaklı emisyonların yaklaşık olarak %7sine tekabül ediyor olacağı hesaplanmıştır. Bu çalışmada ortaya konulduğu üzere elektrik üretimi kaynaklı emisyonların Türkiye’nin toplam emisyon hacmi içerisinde %40a varan oran ile en yüksek paya sahip olan sektör olduğu düşünüldüğünde sağlanacak emisyon tasarrufunun önemli bir miktar teşkil edeceği daha iyi anlaşılabilmektedir.

Nükleer mevzuat eksik: Türkiye'de nükleer enerjiye ilişkin yasal ve düzenleyici çerçevede mevzuat ve düzenlemeler açısından da önemli eksiklikler olduğu bilinmektedir. Nükleer atık sorunu nükleer enerjinin geliştirilmesinde en hassas konulardan biridir. Benzer biçimde Türkiye’de mali yükümlülükler ve sigorta konusunda da ciddi belirsizlikler vardır

Nükleer Enerji için Bağımsız Düzenleyici Otoriteye ihtiyaç var: Türkiye’deki halen düzenleyici otorite işlevini yürüten TAEK’in henüz bağımsız bir otorite olmadığı genel kabul görmektedir. TAEK’in nükleer enerjiyi geliştirme faaliyetleri içinde ve reaktör işletiyor olması bağımsızlığın önündeki engellerden sadece bir tanesidir. Bağımsızlığın sağlanması için en azından düzenleyici otoritenin karar alma sürecinin siyasi etkiden korunması, karar organlarında yer alanların olağan dışı durumlar dışında görevden alınamamaları, ve siyasi otoritenin, düzenleyici otoritenin bütçesi üzerindeki kontrolünün azalması gerekir. Bu gibi bağımsızlığa yönelik önlemlerin yanı sıra düzenleyici otoritenin çalışmalarının saydam ve kamuoyu tarafından izlenebilir olmasını sağlamak gerekmektedir. Düzenleyici otoritenin kuruluş kanununda saydamlık konusu ayrıntılı hükümler yer almalı ve kurumun düzenleme faaliyetlerini saydam bir biçimde yerine getirmesine yönelik önlemler alınmalıdır.

Nükleer stratejimiz yok: Türkiye’nin henüz nükleer enerji ile ilgili bütünlüklü bir politikası oluşturulmamıştır. Gelecek nesilleri de yakından ilgilendiren nükleer enerjiye geçiş sürecinde, hükümet henüz Türkiye’nin nükleer stratejisini kapsamlı biçimde ela alan bir politika belgesini kamuoyu ile paylaşmamıştır.Her şeyden önce henüz siyasi otorite ülkenin nükleer santrale ihtiyacı olup olmadığı konusunda ciddi bir analiz içeren, alternatiflere göre nükleer enerjinin fayda ve maliyetlerini tartışan ciddi bir çalışma ortaya koymamıştır. Bizzat böyle bir çalışma yaratılması süreci kamuoyu görüşlerinin alındığı, bu görüşlere cevapların verildiği bir süreç şeklinde işlemelidir. Bundan sonra nükleer politikanın nasıl geliştirileceğini, gerekli yasal ve düzenleyici altyapının nasıl oluşturulacağını, güvenlik kültürünün nasıl yaratılacağını, nükleer yakıt, uranyum zenginleştirme, kullanılmış yakıt, devreden çıkarma gibi konularda nasıl adımlar atılacağını belirten bir politika dokümanına gereksinim vardır. Bu dokümanların katılımcı bir biçimde hazırlanması, kamuoyunun bilgilendirilmesi ve görüşünün alınması, bu görüşlere yeterli cevapların verilmesi gerekmektedir.