Akkuyu Nükleer Santrali'nin temelinin atılmasının ardından, Ankara Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi, Moskova'daki Ulusal Nükleer Araştırma Enstitüsü (MİFİ) ile anlaşma imzalandı. Biliyorsunuz, Akkuyu için temel atıldıktan sonra; Moskova’ya gidip özel eğitim gören 189 öğrencinin çoğunun, santralde çalışmak üzere hazır olduklarını öğrendik. Şimdi de Moskova’daki ilgili enstitü ile anlaşma yapan üniversitelerimizin haberi servis edilmeye başlandı. Habere bir göz atalım: “Türkiye'nin ilk nükleer santrali olacak Akkuyu Nükleer Santrali için ilk temel Mersin'in Gülnar ilçesinde törenle atıldı.
Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu uzmanı Kerim Has, Türkiye ile Rusya arasındaki nükleer ilişkilerdeki gelişmeleri Sputnik Haber Ajansı'na değerlendirdi.
Akkuyu Nükleer Santrali 2010 yılında hükümetlerarası anlaşma ile yürürlüğe girmişti. Bu projenin hayata geçirilmesi konusunda taraflar fikir birliğine varmışlardı. Akkuyu Nükleer Santrali'nde ilk temel atılarak, santralin başlama süreci hayata geçirilmiş oldu. Rusya, yaşadığı ekonomik kriz nedeniyle zor şartlar içinde. Santral için yapılan yirmi milyar dolarlık yatırım, Türkiye'ye gösterilen güvenin bir neticesi.”
Böyleden böyle, deniyor anlayacağınız… Muhtemelen peşinden Gülnar’daki esnafın mühendislere çok satış yapacağını; lojmanlar yapılıncaya kadar kiraların uçacağını; küçüklerin nükleer patlama adlı oyunlara rağbet edebileceğini yazan haberler de okuyacağız. Teknoloji ve felaketler böyledir. İlk uzay çalışmalarında astronotların giysileri üzerinden mutfaklarımıza kadar gelen teflon, gündelik hayatımıza girmişti. Ve binlerce şey. Gene son pandemi dolayısıyla; her ne kadar hastalığın ilaç endüstrisince yayıldığı iddiaları basında çok yer alsa bile; aynı salgın yüzünden pek çok yeni aşı ve buluş da gerçekleşiyor… İyi yanları da var, berbat yanları da.
Ama nükleer santral meselesinin başından sonuna hayırlı bir iş olmadığı çok belli. Hatta hayırlı bir iş olmasında hayır bile olageldi, 60 yıldır. Karşı mücadele veren STK gönüllüsü ve çevrecilerin hayır demeleriyle bugüne değin, yapılamadı.
Muhtemelen hatırlayanlarınız olabilecektir, Ecevit’in başbakanlığı sırasında, hükümetin ve ilgili bürokratların toplantısına konuya ilişkin karşı görüşlerini açıklamak üzere davet edilen Prof. Tanay Sıdkı Uyar, elindeki metnin çoğaltılmasını talep edince, 100 örnek üzerinden konuşulmaya başlandı ve kuruluş, işleyiş ve kapanış süreçlerindeki harcanan para ve sağlanabilecek verim üzerinden yapılan görüşmeler sonrasında; en azından bir süre daha 60 milyar dolarlık bir çöp yatırımdan vazgeçilmişti.
Japonların Fukişima deprem ve tsunami sonrası, patlayan santralin sonrasında, hadi size de nükleer enerji santrali kuralım iddiasının, kendilerince bile inanılır olamayacağını görüp çekilmelerinden sonra bu kez Putin devreye girip, olabilmesi için her şeyin yapılabilmesini sağladı. Tatsız bir durum…
NÜKLEER SANTLARİN ZARARLARI…
Gelecek yazıda da genel olarak zararlı olmasının yanı sıra; kabul görmüş yararlarından da söz edeceğim. Nesnellik adına, yoksa tarafım…
“Nükleer enerji santralleri konusunda çok fazla bilgi var. Ve bu bilgilerin geneline baktığımız da bu santrallerinde zararlı olduğu anlaşılıyor. Bu santrallerde ihtiyaç olunan enerji istasyonun merkezindeki reaktörün içinde üretilmiş olan ısıyla elde edilir. Bu ısı ise uranyum atomunun zincirleme reaksiyonu sonrasında elde edilmektedir. Atomdan çıkan enerjinin ısı miktarı yüksektir fakat çıkarmış olduğu radyasyon ondan çok daha yüksek ve zararlıdır.
Nükleer enerji ancak özel istasyon ve kurşun mezarlarda saklanabilir. Nükleer santral reaktöründe açığa çıkan nötronları emme yeteneği olan kontrol çubukları bulunur. Bu çubuklardan çıkacak olan ısı ise reaktörün çevresini gaz tabakası tarafından emilerek hapsedilir. Isınan bu gaz ısı değiştiriciler aracılığı ile borular içerisindeki suya alınırlar.
Bu işlem sonrasında uranyum çubukları soğuyuncaya kadar yani radyasyon oranı normale dönüşünceye kadar suyun altında saklanırlar.
Bu sürenin sonunda ise analiz yapılır ve radyasyon oranı tespit edilmiş olur. normale dönen radyasyon sonrasında katı olan atıkların toprağa gömülmesi sağlanır sıvı olanlar ise denize ya da göllere dökülür.”
Nükleer enerji santrallerinin ürettiği atıkların tehlikeli olması
– Riskli bir teknoloji olması
– Kazalara sebebiyet verebilmesi
– Nükleer santrallerin terör saldırılarının hedefi haline gelebilme riski
– Nükleer silahların yaygınlaşmasını kolaylaştırması
– Nükleer enerji kaynağı olan uranyumun tükenebilme riski
© AA / Anıl Bağrık
Akkuyu'da ilk temel atıldı
TÜRKİYE'NİN ENERJİ İHTİYACI İÇİN ÖNEMLİ
Öte yandan Akkuyu ile birlikte, taraflar arasında Türk Akımı projesi müzakere ediliyor. Bu açıdan baktığımızda, Türkiye enerji sektörünün Rusya’nın öncelikli hedeflerinden biri olduğunu görüyoruz. Şu an itibari ile Japonlarla ve Korelilerle ikinci nükleer santral için müzakere yürütülüyor. Bu açıdan Türkiye ve Rusya arasında Akkuyu üzerinde devam eden işbirliği, Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılamak için önemli. Akkuyu projesinin kamuoyu yönü de var. 2010 yılında anlaşma imzalandıktan sonra Türkiye'den eğitim için öğrenci gönderilmesi söz konusuydu. Son 4 yıl itibari ile Türkiye'den gelen 250 civarında öğrenci Moskova’daki MİFİ’de eğitim alıyor. Bu eğitimler St. Petersburg’daki başka bir nükleer üniversitede devam edecek.
Türkiye nükleer uzmanların yetiştirilmesine yönelik bir projeyi de hayata geçiriyor. Bu işin kamu diplomasisine bakan yönü. Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkiler açısından baktığımızda, Akkuyu santrali örnek bir proje. Fiyat konusunda zannediyorum Türkiye'nin bazı çekinceleri vardı. Belki ilerleyen zamanlarda elektrik konusunda Rusya fiyat indirimi yapabilir.