DR. NEJAT TAMZOK
Trump’ın Suriye’ye ilişkin açıklamaları geçtiğimiz haftaya damgasını vurdu.
Ohio’da düzenlenen mitinge katılan Başkan Trump, sözü ülkesinin Suriye'deki harcamalarına getirerek yakın zamanda bu ülkeden çekileceklerini, bölgeyle artık “diğerlerinin” ilgilenmesi gerektiğini söyledi.
Bu görüşünü birkaç gün sonra Beyaz Saray’da düzenlenen basın toplantısında tekrar gündeme getirdi. Suriye'den çekilmek istediğini yineleyerek “Askerlerimizi eve geri getirmek istiyorum, bu ulusu yeniden kurmak istiyorum” cümlesini üzerine basa basa vurguladı.
Her ne kadar bazı üst düzey yetkililer henüz Suriye'de yapılması gerekenlerin sona ermediğini ifade etse de Trump’ın bu konuda ısrarcı olacağı anlaşılıyor. Çünkü son Ulusal Güvenlik Konseyi toplantısında Suriye’de Amerikan askerlerinin bir süre daha kalmasını kabul ettiği, ancak bu sürenin kısa tutulmasını istediği bilgisi de haber bültenlerine yansıdı.
ABD’nin Suriye politikasıyla ilgili bu gelişmeler yaşanırken, geçen hafta yine bu ülkeyle ilgili önemli bir haber daha vardı: ABD Enerji Enformasyon İdaresi’nin web sitesinde 28 Mart tarihinde yayınlanan bu haberde, özetle, 2017 yılı net enerji ithalatının son 36 yılın en düşük seviyesine gerilediği bildiriliyordu.
ABD’nin uluslararası alandaki davranış biçimlerinde enerjinin en etkili parametrelerden biri olduğuna hiç şüphe yok. Bu nedenle, söz konusu davranışların analizini yaparken bu ülkenin enerji profilinde son yıllarda yaşanmakta olan önemli değişiklikleri de gözden kaçırmamak gerekir.
***
Bu noktada ilk söylenmesi gereken; ABD’nin geçtiğimiz yüzyıl boyunca sürekli artan enerji talebinin son 20 yıldır neredeyse yerinde saydığıdır. Talebin gelişimine bakıldığında, ABD ekonomisinin enerji ihtiyacı bakımından doygunluk sınırına ulaştığını, bundan sonraki süreçte enerji teknolojilerindeki gelişim ve dolayısıyla verimlilik artışları yoluyla talebin düşme eğiliminde olacağını söylemek yanlış olmayacaktır.
Buna karşın, bu ülkenin enerji üretimi hızla artmaktadır. Son 10 yılda petrol üretimi iki katına yakın, doğal gaz üretimi ise yaklaşık yüzde 50 düzeyinde artış göstermiştir. Ham petrol ihracatı sadece 2017 yılında yüzde 89 düzeyinde artmıştır. Aynı yıl petrol ürünleri ihracatı yüzde 11, doğal gaz ihracatı yüzde 36, kömür ihracatı ise yüzde 61 oranında yükselmiştir.
Bu yüzyılın başında petrol ve petrol ürünleri ihtiyacının sadece yüzde 42’sini, doğal gaz ihtiyacının yüzde 80’ini yerli kaynaklardan üretebilirken, bugün bu ürünlerin neredeyse tamamını ülke kaynaklarından sağlayabiliyor.
Enerji üretim ve tüketimindeki bu gelişmelerin yanı sıra bir diğer çarpıcı unsur da ABD petrol ve gaz rezervlerine ilişkindir. Bu ülkenin petrol rezervleri son 10 yılda yüzde 65 oranında, doğal gaz rezervleri ise yüzde 45 oranında artmıştır. Aynı dönemde Dünya petrol rezervlerinin yüzde 23 ve gaz rezervlerinin ise yüzde 18 oranında arttığı dikkate alındığında, ABD rezervlerindeki bu artış önemlidir. Söz konusu artışların aynı düzeyde devam etmesi halinde Dünya enerji dengelerinin değişmesi muhtemeldir.
Dolayısıyla, bugün itibariyle, ABD’nin enerji ithalatına ihtiyacı kalmamıştır. Hele ki Dünya petrol ve gaz rezervlerinin sadece binde 1,5’una sahip olan Suriye petrollerine ihtiyacı olacağını söylemek mümkün değildir. ABD, Suriye petrol rezervlerinin tamamını sadece beş ayda tüketiyor.
***
ABD’nin, dünya petrol rezervlerinin yaklaşık yarısına, gaz rezervlerinin ise yüzde 40’ından fazlasına sahip olan Ortadoğu’dan, enerji ithalatına ihtiyacının kalmaması nedeniyle çekilmesini beklemek elbette doğru olmaz. Dünyanın bu bir numaralı süper gücü stratejik hedeflerinin gerektirdiği her yerde bütün askeri, ekonomik, kültürel silahlarıyla var olmak, kendisinin ya da uluslararası şirketlerinin çıkarlarını korumak isteyecektir. Bununla beraber, bu ülke için enerji parametresinin önümüzdeki yıllarda da eskisi kadar belirleyici olup olmayacağının politika yapıcılar tarafından dikkatle izlenmesinde yarar var.
Dr. Nejat TAMZOK - Ankara/Nisan 2018
nejattamzok (at) yahoo.com