Dünya genelinde yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak elektrik üretimi giderek kendini daha kuvvetli hissettiriyor. Bu teknolojik-ekonomik-politik dönüşüm o kadar hızlı ki, bazı Avrupa ülkelerinde elektrik tüketiminin tamamına yakını yenilenebilir kaynaklardan üretilip hatta ihracat yapan pozisyona gelmiş durumda.
Ancak tabii ki bu aynı zamanda bir ekonomik güç göstergesidir. Çünkü hala yenilenebilir enerji, konvansiyonel enerji üretim biçimlerine göre daha pahalıya elde edilebiliyor. Yenilenebilir enerjiye dönüşümünün kolay-hızlı yoldan finansmanı için en kestirme yol tartışmasız makul bir teşvik sistemidir.
Bizdeki YEKDEM’in benzeri birçok model dünyada da uygulanıyor. Çünkü enerji dönüşümü, bir başka ifadesiyle yenilenebilir enerjiye geçiş, çoktan küresel bir yarışa dönüşmüş durumda. Dahası, son 10 yıl içinde yenilenebilir enerjiye yönelik ulusal politikalar Paris İklim Anlaşması, Yeşil Mutabakat süreçleri ile uluslararası somut bir boyut da kazandı.
Herhangi bir malın uluslararası dolaşımda maruz kalacağı vergi rejimi üzerinde, o mal üretilirken kullanılan enerjinin yenilenebilir kaynaklı olup olmaması belirleyici olacaktır. Yani, tüm sektörler çok net mekanizmaların zorlaması-teşviki ile yenilenebilir enerji talep eder duruma gelecek.
Şimdilik pratik uygulaması olan yenilenebilir kaynaklar hidroelektrik, rüzgar, güneş, jeotermal ve biyokütle (biyometanizasyon ve yakma) şeklinde. Son 10 yıl içinde bunlardan hidroelektrik, güneş ve rüzgar teknolojileri ilerledi; bu teknolojilerin verimlilikleri artarken yatırım maliyetleri de düştü.
Ancak, jeotermal ve katı atıklar üzerine kurulu termal proses (yakma) teknolojilerinde ciddi ilerlemeler, verim artışları ve ucuzlamalar gerçekleşmedi ancak aşağıda açıklamaya çalışacağımız gibi; jeotermal ve biyokütle santrallerinin bir takım vazgeçilmez önemleri var; pahalı oldukları gerekçesi ile bu yatırımlardan geri durulması ya da doğru ve yeterli bir biçimde teşvik edilmemeleri ülke çıkarına değildir.
Öncelikle, jeotermal ve biyokütle santralleri termik özellikte olmalarından kaynaklı olarak kesintisiz-istikrarlı baz yükü sağlama kabiliyetine sahip olup bu çok kritik bir özelliktir.
Jeotermal santraller; ithal girdi kullanmayan ve yerli kömür kadar da kirletici olmayan termik-baz yükü santrallerdir. Türkiye’nin baz yükü yerli kömür, ithal kömür ve ithal doğalgaz santralları üzerine kuruludur. Ancak, yapılacak büyük çaplı jeotermal yatırımlar, Türkiye’nin baz yükü konusunda kaynak çeşitliliğine katkı sağlayabilecek kapasitededir. Yani, jeotermal yatırımlar Türkiye için baz yükü bağlamında dışa bağımlılığı azaltacak stratejik niteliğe sahiptirler.
Diğer yandan, katı atıklar üzerine kurulu gazlaştırma-yakma tesislerinin enerji üretiminden daha önemli bir işlevi vardır: o da kamu yararı gereği atıkların sağlıklı bir biçimde bertarafının bu tesislerde sağlanmasıdır. Yani, çöp yakma-gazlaştırma tesislerinde kamu yararı açısından asıl amaç atıkların makul biçimde bertarafı iken, yan ürün elektrik enerjisidir. Bu yüzden, çöp yakma-gazlaştırma yatırımlarına verilecek teşvik en az enerjide dönüşüm kadar önemli olan çevresel sağlığa da katkı sağlayacaktır.
Türkiye’de kentleşmenin geldiği boyut, katı atık bertarafını acil bir kamusal sorun haline getirmiş durumdadır. Artık, büyük metropoller için atıkların toplanması, şehirlerin uzağına taşınması ve gömülmesi yoluyla bertarafı mümkün değildir. Kamu yararı açısından bu atıkların ayrıştırma-geri dönüşüm, biyometanizasyon yoluyla metan gazı elde edilmesi buradan çıkan sıvı ve katı fermente ürün elde edilmesi ve kalan miktarın yakma yoluyla hacmen küçültülmesi zaruri hale gelmiş durumdadır.
Bir diğer açıdan baktığımızda; Türkiye’de şehirlerde toplanabilen çöp miktarına baktığımızda, toplanan tüm çöplerden elektrik üretiyor olsak kurulacak tesislerin kurulu gücü 1000 MW civarında olacaktır ki, bu da mevcut kurulu güç içinde en fazla yüzde 1’e ancak tekabül eder. Ayrıca çöp yakma tesisleri uygun yere yapıldığı takdirde, çıkan atık ile şehrin belirli kısmını ısıtma yada organize sanayilerin buhar ve sıcak su ihtiyacını karşılayabilir değişik Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, böylece doğalgaza olan bağımlılıkta azalır.
Yani, hedef atıkların çevreci yoldan bertarafı iken, üretilecek elektrik sadece bir yan üründür: Çöp yakma-gazlaştırma yoluyla elektrik üretiminin dolaylı sonucu olan katı atıkların çevreci yoldan bertarafı Türkiye için hayati öneme sahip duruma gelmiştir.
Gelelim 2021 yılında yeniden belirlenen YEKDEM fiyatlarının, jeotermal yatırımları ile kentsel katı atıklar üzerine kurulu yakma yatırımları üzerindeki etkilerine…
Genel olarak teknolojideki ilerlemeler ve maliyet düşüşleri sonucunda beklenen oldu ve 30 Ocak 2021 tarihli Resmi Gazate’de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararı ile YEKDEM için 1 Temmuz 2021 tarihi itibariyle geçerli olacak yeni bir fiyat rejimi ilan edildi. Yeni açıklanan YEKDEM fiyatları kimi alanlarda hayal kırıklığı yaratırken kimilerinde de idare eder düzeyde olarak karşılandı. Hayal kırıklığı kısmı jeotermal ve katı atıklar üzerine kurulu gazlaştırma-yakma yatırımlarının payına düştü.
Yenilenebilir enerji yatırımları sektörünün uzun yıllardır Türkiye’de biriktirdiği deneyim göz önünde bulundurularak; hem mühendislik hem de ekonomik bakış açılarından konu değerlendirildiğinde şöyle bir sonuç ortaya çıkmaktadır:
Jeotermal yatırımların desteklenerek önünün açılması için; YEKDEM fiyatının ilk 10 yıl için minimum 94 dolar/MW ve ikinci on yıl içinse 66 dolar/MW olması gerekiyor. Yatırımların finansmanı ve yeni yatırımların önünün açılması bu fiyat rejimi ile mümkün. Bu yolla da yukarıda özetlenen, jeotermal kaynakların Türkiye için alternatif bir baz yükü haline gelmesinin yolu açılacaktır.
ise bir değişikliğe gidilmeli, kaynak bazında teşvikler tekrar gözden geçirilmeli. Bitkisel ve hayvansal atıklar kesinlikle yakılmamalı, yalnızca biyometanizasyon teşvik edilmeli ve çıkan sıvı ve katı fermente ürünü de tarımda mutlaka değerlendirmeliyiz. Kentsel atıklar (belediye çöpü) tehlikeli ve tıbbi atıkların yakılarak bertarafı özellikle desteklemeli ve fiyatı kesinlikle artırılmalı.
Yakma (termal proses ) ise ilk on yıl 150 dolar/MW, ikinci on yıl için 105 dolar/MW olması yatırımların önünü açacaktır.
Peki 10 + 10 yıl nereden çıktı diyecek olursanız; bu tesislerin işletme maliyeti CAPEX, diğerlerine (Güneş, Rüzgar ve HES ) göre oldukça yüksektir. Dahası, yukarıda özetlemeye çalıştığımız gibi jeotermal ve biyokütle-katı atık yatırımlarının Türkiye için stratejik ve çevresel öncelikleri vardır. Bu öncelikler basit bir muhasebe hesabı ile “daha ucuza ya da pahalıya elektrik” üretilmesi ile ölçülebilir türden öncelikler değildir. Zaten sağlayacakları ekonomik ve çevresel faydalar da elektrik maliyetinin çok ötesindedir.
Son olarak belirtmek isterim ki en pahalı elektrik olmayan elektriktir. Son zamanlarda yaşanan elektrik kısıntıları da gösteriyor ki hibrit kapsamındaki yüzde 15 yerine kalan atıl kapasiteyi kullanabiliyor olmalıyız. Ayrıca, YEKDEM’e katılmak istemeyen rüzgar ve güneş yatırımcılarına da kolaylık sağlanıp kapasite tahsisleri yapılmalı ve sadece serbest piyasaya satış yapacak lisanslı elektrik üretim tesisler kurabilmeli.