1. YAZARLAR

  2. Dr. Nejat TAMZOK

  3. Türkiye`nin fosil yakıt günahı kaç?
Dr. Nejat TAMZOK

Dr. Nejat TAMZOK

Yazarın Tüm Yazıları >

Türkiye`nin fosil yakıt günahı kaç?

"Türkiye, fosil yakıt (kömür, petrol, doğal gaz, vb.) aramalarına sağladığı tüm devlet teşviklerini en kısa sürede kaldırmalıdır.
MTA, TPAO ve TKİ tarafından yürütülen devlet destekli fosil yakıt arama faaliyetlerine derhâl son vermelidir.
Arama faaliyetleri üzerindeki bütün vergi istisnalarını kaldırmalıdır.
Madencilik Fonu’nun sağladığı düşük faizli kredilerden kömür arama faaliyetlerinin yararlandırılmasına son vermelidir.
Fosil yakıtlara dayalı projeleri “stratejik yatırımlar” listesinden çıkarmalı ve bunları “Altyapı Yatırımları Teşvik Rejimi”nin dışında tutmalıdır.
Fosil yakıt projelerine devlet garantileri sağlamaktan vazgeçmelidir.
Kömüre dayalı projelerin, ihracat kredi desteği gibi araçlarla finanse edilmesini durdurmalıdır.
Fosil yakıt teşviklerine tamamen son vermeye yönelik bir yol haritası oluşturmalı, bu süreçte kömür madenciliğine olan bütçe desteğini tamamen kaldırmalı ve kömür kullanan tüm termik santralleri devre dışı bırakmalıdır."

Yukarıdaki ifadeler, 30 Kasım 2015 tarihinde Paris`te başlayan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı yaklaşırken, Antalya`daki G20 Zirvesi öncesinde yayınlanan bir rapordan alındı. Bu noktaya tekrar döneceğiz ama önce şu Paris Zirvesi`ne bir göz atalım.

İklim değişikliğine ilişkin yeni küresel yol haritası, Paris’teki Konferans`ta uluslararası bir antlaşmaya bağlanacak. Yürümeyen Kyoto Protokolü’nün yerini alacak bu yeni antlaşma ile her ülkenin atmosfere saldığı karbondioksit ve diğer sera etkili gazların sınırlandırılmasına ilişkin kurallar – bir kez daha - belirlenecek. Hedef, küresel ısınmayı 2 derecenin altında tutabilmek.

Paris Zirvesi’ne ilişkin hazırlıklar, pazarlıklar, dayatmalar ya da tehditler hem ülkeler hem de sivil ya da resmi uluslararası kuruluşlar ölçeğinde uzun zamandır sürdürülmekte. Sürecin sonunda, fosil yakıt kullanımının tamamen sonlandırılmasına kadar varan bir yelpazede çok sayıda beklenti söz konusu.

PARİS`TEN YENİ BİR DÜNYA ÇIKMAZ

Paris’te imzalanacak antlaşma sonrasında; yeni bir küresel enerji sistemi, düşük karbon yoğunluklu yeni ekonomiler, kısaca neredeyse tamamen yeni bir dünya beklentisi içerisinde olanlar hiç de az değil. Bununla beraber, geçtiğimiz yılın sonlarında New York ve Lima’da gerçekleştirilen iki uluslararası toplantıda, taraflar, Paris’te alacakları pozisyonlarını büyük ölçüde gösterdiler.

Ortaya çıkan tabloya bakıldığında, Paris’ten yeni bir dünya çıkmasını beklemek aşırı iyimserlik olur. Yine de, - özellikle Obama’nın etkisi ile - Kyoto Protokolü’ne göre daha etkili bir antlaşmanın ortaya çıkması muhtemel.

G20`DEN MESAJ: BİLDİĞİMİ OKURUM

Paris Zirvesi’ne ilişkin son ipuçları ise Paris terör olaylarının gölgesinde bu ay içerisinde gerçekleştirilen ve başkanlığını Türkiye’nin yaptığı G20 Zirvesi’nde ortaya çıktı.

Küresel sera gazı salımının yaklaşık yüzde sekseninden sorumlu olan G20 katılımcılarının söz konusu zirvesinde, çevrecileri sevindirecek net ve kararlı ifadeler bu defa da ortaya konulamadı. Tam tersine, G20 katılımcıları, “enerji piyasalarını teşvik etmeyi sürdüreceklerini” ve “enerji güvenliğinin artırılması için enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesini ve enerji yatırımlarını devam ettireceklerini” sonuç bildirgelerinde özenle vurguladılar.

Zirvenin sonuç bildirgesinde yer alan; "büyüme ve sürdürülebilir kalkınmanın destekleneceği" ya da "farklı ulusal koşullar ışığında, farklılaştırılmış ortak sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler prensibini yansıtan bir anlaşmaya ulaşma taahhüdü" gibi süslü cümlelerin üstü kazındığında, dünyayı en fazla kirleten ülkeler topluluğunun Paris sonrasındaki dönemde de bildiklerini okumaya devam edeceklerini öngörmek hiç de zor değil.

FOSİL TEŞVİKLERİ HEDEF TAHTASINDA

Zirve öncesinde ise iklim değişikliğine ilişkin geniş katılımlı iki toplantı Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlendi.
Bunlardan ilki 15-16 Eylül tarihlerinde gerçekleştirilen C20 (Civil 20) toplantısıydı. Küresel İklim Forumu ise 12-13 Kasım tarihlerinde yapıldı.

Bu iki toplantı da G20 Zirvesi’ne mesaj vermeyi amaçlıyordu. Ancak, zirvenin sonunda umduklarını bulamadılar. Her iki toplantının da sonuç bildirgelerinin üst sıralarında "fosil yakıt teşviklerinin kaldırılması talebi" yer almaktaydı. Doğal olarak, fosil yakıtlara verilen teşvikler konusu, Paris Zirvesi’nin en önemli gündem maddelerinden birini oluşturacak.

TÜRKİYE`DE FOSİL TEŞVİKLERİ

Şimdi, yazının en başındaki ifadelerin de içinde yer aldığı ve Türkiye’nin fosil yakıtlara verdiği devlet teşviklerini eleştiren rapora dönebiliriz. İşte bu rapor, tam da G20 Toplantısı ve Paris Zirvesi öncesindeki süreçte ortaya çıktı...

"Oil Change International" ve "350.org" isimli iki küresel çevre örgütü tarafından ortak yayınlanan Eylül 2015 tarihli raporun tam adı şu:
"Türkiye`de fosil yakıt üretimini teşvik etmenin maliyeti: Türkiye, fosil yakıt teşviklerini kaldırmaya yönelik G20 taahhütlerini neden yerine getirmeli?"

Rapor, Alex Doukas ve Elizabeth Bast tarafından hazırlanmış. Rapora göre Türkiye;
- Türkiye, her yıl 300 milyon ile 1.6 milyar dolar arasında bir bütçe kaynağını fosil yakıtların teşviki amacıyla harcamakta...
- Sadece fosil yakıt aramaları için kullandığı kamu kaynağının toplamı 2013 yılında 500 milyon dolar düzeyinde...
- Her yıl 250 ile 400 milyon dolar arasında bir bütçe kaynağını tek bir kömür üreticisi kamu kurumunun zararını sübvanse etmek için harcamakta...
- 2012 yılında yürürlüğe giren yeni "Yatırım Teşvik Rejimi" ile petrol ve kömüre yenilenebilir enerjiye oranla çok daha yüksek oranda teşvik sağlamakta...
- Fosil yakıtlar için kamu kaynaklarından sağlanan kredi ve elektrik satış garantileri, merkezi bütçe üzerinde ciddi yük oluşturmakta...
- Söz konusu yükler, ülkenin kredi notunu ve dolayısıyla borçlanma maliyetlerini tehdit etmekte.”

Raporun nihai önerisi ise Türkiye’nin, fosil yakıt arama ve üretimine sağladığı tüm teşvikleri acilen kaldırması...

RAKAMLAR GERÇEKTE NE SÖYLÜYOR?

Pekâlâ, Türkiye’nin öyle ciddi bir fosil yakıt üretimi var mı?

Rakamlar bunu söylemiyor.

Örneğin, Türkiye’nin ham petrol üretimi 2014 yılında günde sadece 49 bin varil. Dünya ham petrol üretimi içerisinde Türkiye’nin payı sadece binde yarım (on binde beş) düzeyinde. Türkiye, kendi petrol tüketiminin ancak yüzde 7’sini yerli üretimle karşılayabilmekte.

Doğal gaz üretimi ise 2014 yılında 500 milyon metreküp. Dünya üretiminin binde 1,5’u. Kendi tüketiminin ancak yüzde birini üretebilmekte. Gerisini ithal ediyor.

Demek ki, küresel üretim hacmiyle karşılaştırıldığında, Türkiye’nin petrol ve doğal gaz üretimi neredeyse ihmal edilebilir düzeyde.

Ya kömür?

Doğru. Petrol ve doğal gaz ile karşılaştırıldığında Türkiye’nin kömür üretimi biraz daha fazla. 2014 yılında yaklaşık 60 milyon ton düzeyinde kömür üretimi gerçekleştirmiş.

Bununla beraber, söz konusu üretim büyüklüğü, aynı yıl küresel kömür üretiminin sadece binde 4’ü...

Bu üç fosil yakıtın (petrol, doğalgaz, kömür) 2014 yılındaki küresel üretim düzeyi 11,3 milyar ton petrol karşılığı olarak gerçekleşti.

Burada Türkiye’nin üretim payı yaklaşık 18 milyon ton. Demek ki Türkiye’nin bir yıllık küresel fosil yakıt üretimine katkısı sadece binde 1,7 oranında.

Dahası, aslında Türkiye, dünyada kişi başına fosil yakıt üretiminin en az olduğu ülkeler arasında. G20 ülkeleri içerisinde ise Japonya’dan sonra kişi başına en az enerji üretimini Türkiye yapmakta.

Türkiye’nin, son yıllarda gerçekleştirdiği aramalarla kömür kaynaklarını iki katına yakın arttırdığı doğrudur. Bununla beraber, yeni bulunan kaynaklardan gerçekleştirilebilmiş önemli sayılabilecek bir kömür üretimi mevcut değildir. Daha uzun bir süre de bu kaynakların kömür yatırımlarına dönüştürülebilmesi son derece şüphelidir.

Her yıl oldukça yüksek miktarda bir bütçe kaynağının tek bir kömür üreticisi kamu kurumu (Türkiye Taşkömürü Kurumu) için harcandığı da doğrudur. Bununla beraber, söz konusu sübvansiyondan vazgeçmenin koca bir Zonguldak şehrini kendi kaderine terk etmek anlamına geleceği de unutulmamalıdır.

SORUN ÜRETİMİNDE DEĞİL TÜKETİMİNDE

Fosil yakıtların çevre üzerindeki ciddi etkilerini yadsıyacak değilim. Tüketimlerinin tüm dünyada hızla azaltılması gerektiği görüşüne de tamamen katılırım.

Bununla beraber, Türkiye’nin fosil yakıt arama ya da üretimlerine verdiği teşvikler konusundaki eleştirilerin abartılı olduğu düşüncesindeyim.

Gerçekte, iklim değişikliği bakımından Türkiye’de sorunlu olan alan fosil yakıt üretimleri değil tüketimleridir.

Türkiye’nin dünya fosil yakıt üretimine katkısı binde 1,7 oranındayken, tüketim payı yüzde 1 düzeyine yaklaşmaktadır. Dünya petrol tüketimi içindeki payı yüzde 0,8, doğal gaz tüketimi içindeki payı yüzde 1,2 ve kömür tüketimi içindeki payı ise yüzde 0,9 düzeyindedir.

TÜRKİYE`NİN KATKISI VERİMLİLİKTEN GEÇER

Dolayısıyla, Türkiye’nin iklim değişikliği alanında bir katkısının olması isteniyorsa, fosil yakıt üretimine değil tüketimine odaklanılması gerekir.

Türkiye’nin, özellikle enerjinin verimli kullanımı noktasında alacağı daha çok uzun bir yol bulunmaktadır.

Enerji verimliliğinin en önemli göstergelerinden olan ve bir birim gayri safi yurtiçi hâsıla üretmek için tüketilen enerjiye karşılık gelen enerji yoğunluğu, 2002-2012 yılları arasındaki dönemde neredeyse yerinde saymıştır.

Birincil enerji yoğunluğu söz konusu dönemde, -2000 yılı dolar fiyatlarıyla- her 1.000 dolarlık hâsıla için 0,30 ton petrol eşdeğerinden ancak 0,28 ton petrol eşdeğerine kadar düşürülebilmiştir.

Aynı dönemde, enerji yoğunluğundaki iyileşme oranının Avrupa Birliği’nde (AB-28) yüzde 15 ve OECD ülkelerinde ise yüzde 20 düzeyine yakın olduğu dikkate alındığında, Türkiye’de elde edilen yüzde 6,7 oranındaki iyileşmenin yeterli sayılmaması gerektiği açıktır.

Bugün, Türkiye, her 1.000 Dolar büyüklüğünde yeni hâsıla üretebilmek için İtalya’dan 2,1 kat, Almanya’dan 1,9 kat, Yunanistan’dan 1,5 kat ve Avrupa Birliği (AB-28) ortalamasından 1,7 kat daha fazla enerji harcamak zorundadır.

Dolayısıyla, Türkiye, hem mutlak hem de birim hâsıla başına enerji tüketimini hızla düşürmelidir. Ancak, bunu yaparken, vatandaşlarının refah düzeyini arttırmaktan da vazgeçmemelidir.

ANAHTAR BÜYÜKLERİN ÜSTLENECEĞİ FATURADA

Bununla beraber, enerji verimliliğini arttırmanın maliyeti arama ya da üretime verilen teşviklerden daha düşük değildir.

Paris Zirvesi, söz konusu maliyetlerin karşılanmasında gelişmiş ülkelerin ne ölçüde sorumluluk üstleneceklerine dair pazarlıkların da yapılacağı bir arena olacaktır.

Gelişmekte olan ülkelerdeki enerji verimliliğinin arttırılması ya da yeni-yenilenebilir kaynaklara yönelmeleri için gereken maliyetlerin karşılanması noktasında gelişmiş ülkelerin sorumluluk üstlenmemeleri durumunda, gelişmekte olan ülkelere –bu yazının başında aktarıldığı gibi- "sizler artık fosil yakıtları kullanmayın" diyebilmek mümkün olmayacaktır.

Böylesi bir durumda, gelişmekte olan ülkelerin en kolay ya da en ucuz bulabildikleri fosil kaynaklara yönelmeleri kaçınılmazdır.

Ankara/Kasım 2015
Dr. Nejat TAMZOK
E-Posta: nejattamzok (At) yahoo.com

...

Önceki ve Sonraki Yazılar