Konuk Yazar: Seyran DUMAN
Avrupa karanlık bir kıtada yer alıp güneş enerjisini etkin kullanabiliyorken Türkiye neden güneş enerjisini etkin kullanamıyor? Almanya’nın güneş enerjisi potansiyeli Türkiye’ye göre yüzde 60 daha az olmasına rağmen Almanya güneş enerjisinde küresel güçlerden bir tanesi. Buradan yola çıkıp, İstanbul Aydın Üniversitesi’nin düzenlediği Kurumsal Yönetim ve Sürdürülebilirlik Sempozyumu’nun, Enerjide Sürdürülebilirlik Paneli’nde, Avrupa Birliği’nin (AB) ve Almanya’nın güneş enerjisi potansiyeli ile Türkiye’ninki karşılaştırılarak Türkiye’de güneş enerjisinin etkin kullanımını önleyen bürokratik nedenlerin neler olduğundan bahsettim. Oradaki değerlendirmelerimizi faydalı olacağı umuduyla Enerji Günlüğü okuyucuları için de özetlemek istiyoruz. Özet desek de tek bir yazıda değil, üç bölüm halinde paylaşmayı tercih ettik. Görüş, eleştiri ve önerilerinizi beklediğimizi bilmenizi isteriz.
Yazı dizimizin bu bölümünde Avrupa Birliği’nin yenilenebilir enerji politikası kapsamında güneş enerjisini genel bir değerlendirmeden, ikincisinde Almanya’nın yenilenebilir enerji politikasında güneş enerjisi, üçüncüsünde ise Türkiye’nin yenilenebilir enerji politikası ve bu çerçevede güneş enerjine genel olarak değinildikten sonra güneş enerjisinin etkin kullanımını önleyen bürokratik gerçeklerin neler olduğundan bahsedeceğim.
Öncelikle AB’nin hem yenilenebilir enerji politikasını hem de güneş enerjisi politikasını değerlendirmekte fayda var. Alsas Loren bölgesinde çıkan kömür ve çeliğe Avrupa’daki ülkelerin hakim olma isteği birinci ve ikinci dünya savaşına sebebiyet verdi. 1951 yılında Avrupa Kömür Çelik Topluluğu’nun kurulması ise savaşın hammaddesi olan kömür ve çeliğin barışın aracı olmasını sağladı. 1960 yıllarında Avrupa pazarına giren petrolün maliyeti düşüktü, dolayısı ile bir enerji birliği öngörülmemişti. Ancak yaşanan gelişmelerle beraber aslında AB hem ekonomik birlik hem de enerji birliği kurmaya çalıştı. 1970’li yıllarda meydana gelen Petrol Krizleri ile AB alternatif enerji kaynaklarına yöneldi. Özellikle 1979 yılında meydana gelen Kippur Savaşı ile Batı Avrupa ülkelerine uygulanan petrol ambargolarının yanında birkaç ay içinde petrol fiyatlarının artması ile yenilenebilir enerji kaynaklarına ilk defa ihtiyaç duyuldu. 1980’li yıllarda çevre bilincinin artması ve ithalat oranlarının azaltılması açısından yenilenebilir enerji kaynaklarının araştırma ve geliştirmesine (AR-GE) teşvikler verildi. 1990’lı yıllarda, özellikle 1997’de Beyaz Kitap ile AB, yenilenebilir enerji kaynaklarına AR-GE desteklerinin yanında birlik çapında hedefler alarak hem güneş enerjisinin hem de diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının önünü açtı. AB aynı zamanda Beyaz Kitap ile yenilenebilir enerjinin payını %6’dan 2010’a kadar %12’ye çıkarmayı da hedefledi. Hedeflerin altında çatılarda güneş enerjisinden elektrik üretimi için 1 milyon fotovoltaik kullanımı ve güneş enerjisinden sıcak su elde edilmesi de yer aldı.
2000’li yıllara gelecek olursak genişleyen AB’nin ithalat oranlarında tekrar bir artış yaşandı. Dolayısı ile AB ithalat oranlarını azaltmak için yenilenebilir enerjilerin geliştirilmesi açısından üç önemli direktif yayımladı. 2001 direktifi ile çevre odaklı sürdürülebilirliğin sağlanması için yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması vurgulandı. Ayrıca AB, 2002 yılında Kyoto Protokolü’nü onaylayarak 2008 yılından 2012 yılına kadar seragazını 1990’a göre %8 oranında azaltmayı hedefledi. 2003 direktifi ile ise taahhütlerin tutturulabilmesi, iklim değişikliği ile mücadele edilmesi bakımından özellikle ulaşımda benzin ve dizel yerine biyoyakıt ya da diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması teşvik edildi. 2009 direktifi ile AB üyesi ülkelerin ulusal yenilenebilir enerji eylem planı oluşturulması zorunlu kılındı. Öte taraftan 2009 direktifi ile AB 2020 yılına kadar yenilenebilir enerjinin payını %20’ye yükseltmeyi ve seragazı salımını 1990’a göre %20 azaltmayı hedefledi. 2011 yılında AB, %8 seragazı hedefinin gerçekleşmemesinden kaynaklı 2050 Yol Haritası’nı oluşturdu. Yol haritası ile AB, 1990’a kıyasla 2050’e kadar seragazı emisyonlarının %80-95 oranında azaltmayı hedefledi.
Üye ülkeler ulusal yenilenebilir enerji planı doğrultusunda teşvik mekanizmaları geliştirmiştir. Ayrıca üye ülkeler farklı güneş enerji potansiyeline sahip olduklarından dolayı bu yönde teşvikler verilmiştir. Güneş enerjisinden elektrik üretimi elde etmek için kamu yatırımı kredi ve finans, sabit fiyat garantisi, kota, sermaye sübvansiyonu ıskonto, vergi ve KDV indirimleri, yeşil sertifika ticareti, yatırım teşvikleri ve rekabetçi kamu ihaleleri gibi farklı teşvikler uygulanmıştır. Öte taraftan Almanya, Fransa, İspanya, İngiltere, Danimarka, Yunanistan ve İsveç güneş enerjisinden elektrik üretimi bakımından en çok teşvik veren AB ülkeleridir.
AB 2014 yılında ise, 2009’da yaşanan ekonomik kriz ile enerji maliyetlerinde ve ticaret dengesinde bozulma yaşanmasından kaynaklı ara dönem olarak 2030 hedeflerini belirledi. 2030 hedefleri ile yenilenebilir enerji kaynaklarının payını %27’ye artırmayı ve seragazı emisyonlarının %40 oranında azaltılması amaçlandı. 2015 yılında AB enerji ithalat oranının %54 olması, Paris Anlaşması’nın imzalanması ve Ukrayna-Rusya arasında yaşanan doğalgaz krizinden dolayı “İleriye Yönelik İklim Değişikliği Politikası ile Esnek Enerji Birliği için Bir Çerçeve Stratejisi” benimsendi. Belirlenen strateji ve 2016 yılında bütün AB için temiz enerji paketi ile AB’nin küresel rekabet edebilirliği oluşturuldu. Aslında günümüzde AB’nin, hem iklim değişikliği ile mücadele etmede hem de yenilenebilir enerji konusunda küresel güç olmak istediğini söyleyebiliriz. Ayrıca karşılaştırma yapma açısından AB’nin hem yenilenebilir enerji hem de güneş enerjisi kapasiteleri Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı’nın 2019 (IRENA) raporundan alınarak son dizinde anlatılacaktır.
Sonuç olarak AB enerji politikasının üç sacayağı bulunmaktadır. Enerji alanında rekabet etmeyi, çevre odaklı sürdürülebilir kalkınmayı ve enerjiği güvenliğini sağlamaktır. Bu bağlamda; çevrenin korunması hedefi ile enerji üretiminde ve tüketiminde güneş ve diğer yenilenebilir enerjilerin kullanımının arttırılması, enerji alanında rekabet edebilirliğin ve enerjinin sürdürülebilirliğinin sağlanması amaçlanmıştır. Dolayısı ile AB’nin yenilenebilir enerji ve güneş enerjisi politikası da bu üç sacayağına dayanarak şekil aldığı görülmektedir.
Gelecek yazıda buluşmak üzere…