Rusya-Ukrayna Savaşı özellikle Avrupa’da ciddi bir enerji krizine yol açtı.
Covid-19 salgını yavaşlamaya başladığından beri artmakta olan enerji fiyatları, savaşla birlikte çıkışını sürdürdü. Doğal gaz fiyatları tarihi seviyelere yükseldi. Üstelik fiyatların önümüzdeki kış aylarına doğru daha da artması beklenmekte.
Ama Avrupa açısından asıl sorun, fiyatlardan çok arz güvenliği tarafında: Moskova, kendisine uygulanan yaptırımlar nedeniyle Avrupa’ya neredeyse enerji savaşı açtı. Gün geçmiyor ki Avrupa’ya gönderdiği gaz miktarını azalttığına dair haberler gündeme düşmesin.
Avrupa’nın başta gaz olmak üzere fosil yakıtlarda Rusya’ya olan bağımlılığı son derece yüksek. Ancak bu ülke, Avrupa için artık güvenilir bir enerji ortağı değil.
Dolayısıyla, şimdilerde Avrupa’nın en öncelikli hedefi, yaklaşan kış aylarını kazasız belasız atlatmaktır. Bu nedenle, Rusya’nın gazı tümden kesme olasılığına karşı uzun ve zorlu bir kışa hazırlanıyorlar: Bir yandan gaz depolarını kış mevsiminden önce doldurmaya çalışıyorlar, diğer yandan Rusya'dan yaptıkları enerji ithalatını sınırlandırmak amacıyla farklı coğrafyalardaki kaynakların peşindeler. Bir kısım Avrupa ülkesi ise nükleerin, hatta kömürün daha fazla kullanılmasını gündemine almış durumda.
Diğer taraftan, neredeyse bütün Avrupa ülkeleri enerji tüketimlerini azaltmanın yollarını aramaktalar. Avrupa Birliği enerji bakanları, Rusya’nın gaz arzını kesme olasılığına karşı, geçtiğimiz günlerde doğalgaz tüketimlerini yüzde 15 oranında azaltma kararı aldı.
Tüm bu gelişmelerin sonrasında, Avrupa’dan enerji tasarrufu haberleri de gündeme düşmeye başladı. Söz konusu haberlerin en çarpıcılarından biri, aslında Rusya’ya en az bağımlı ülkeler arasında olan Fransa’dan geldi. Bu ülke, klima ya da ısıtma sistemleri çalışırken dükkân kapılarının açık tutulmasını yasaklamaya karar verdi. Yasağa uymayanlara ise 750 Euro’ya kadar ceza var.
Enerji tasarrufuna, pek çok Avrupa ülkesinde kamu sektörü öncülük ediyor. Örneğin kamu binalarının ışıklandırılmasından vazgeçiyorlar. Ayrıca, bina içlerinde klima kullanımının sınırlandırılması ya da sokak aydınlatmalarının azaltılması da tasarruf önlemlerinin ilk sıralarında yer almakta.
Tüketiciler, enerji kullanım davranışlarını değiştirmeye ve özellikle ev elektriği kullanımlarını azaltmaya teşvik edilmekte. Evlerinde olmadıklarında elektrikli cihazlarını fişten çekmeleri, kullanmadıkları odaların ışıklarını kapatmaları, daha kısa duş almaları, buzdolabının sıcaklığını artırmaları, evlerini daha iyi yalıtmaları isteniyor. Müstakil evlerdeki yüzme havuzlarının ısıtılması yasaklanıyor.
Pek çok ülkede, tarihi binaların cephelerinin ışıklandırılmasından da vazgeçiliyor. Aynı şekilde, ışıklı reklam panolarına yasaklar konulmakta ve özellikle alışveriş merkezlerindeki aydınlatma yoğunlukları azaltılmakta.
Aslında kaygılar Avrupa’yla da sınırlı değil. Bu kıtadaki enerji sorunu, diğer coğrafyalarda da endişeye neden olmakta: Avrupa’nın petrol ve gaz kaynaklarını aşırı stoklamasının, küresel enerji tedarik problemlerine yol açmasından korkulmakta. Bu nokta, özellikle Japonya, Güney Kore ve Tayvan gibi enerjide ithalata yüksek oranda bağımlı ülkeler için önemli.
Türkiye’ye gelince…
Son yıllarda Türkiye’nin petrol, doğal gaz ve kömür tüketimi dünya ortalamalarının çok üzerinde arttı. Dahası, bu yakıtlarda ithalat bağımlılığı da aynı şekilde artmaya devam etti. On yıl önce yüzde 79 olan fosil yakıtlardaki dışa bağımlılık oranı 2021 yılında yüzde 84 seviyesine kadar dayandı. Diğer taraftan, bugün Avrupa’nın endişeyle baktığı Rusya’ya olan enerji bağımlılığımız geçtiğimiz yıl petrolde yüzde 24, doğal gazda yüzde 45 ve kömürde ise yüzde 39 gibi yüksek oranlarda gerçekleşti.
Dolayısıyla, enerjide yaşanan gelişmelerden belki de en fazla kaygılanması gereken ülkelerden biri Türkiye’dir. Enerjide arz ya da fiyatlar tarafı için endişe edilen risklerin gerçekleşmesi; örneğin LNG tedarikinde darboğazla karşılaşılması ya da enerji fiyatlarının tekrar yükselişe geçmesi gibi gelişmelerin yaşanması durumunda, önümüzdeki kış aylarının Türkiye için de kolay geçmeyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Buna karşın, Türkiye’de önümüzdeki kışa dair bir kaygı duyulduğunu ve en azından Avrupa’dakilere benzer tasarruf tedbirleri alındığını gözlemlemiyoruz. Her ne kadar yapılan zamlardan sonra dar gelirlinin enerji harcayacak hali kalmadı ama özellikle kamu alanlarında enerji tüketiminin eskisi gibi devam ettiğini görebiliyoruz. Kafe-restoranlarda müşteri sıcaktan rahatsız olmasın diye açık havanın soğutulması türünden örneklere dahi sıklıkla şahit oluyoruz.
Bununla birlikte, yaşanmakta olan kriz, belki de dünyanın şimdiye kadar gördüğü en derin enerji krizlerinden biri olmaya adaydır ve her türlü önlemi almayı gerekli kılmaktadır.
Bu arada, son dönemlerde Rusya ile aramızın iyi göründüğü doğrudur. Ancak, son yıllarda yaşanan gelişmeler, dış politikada işlerin nasıl bir anda tersine dönebileceğini bizlere sıklıkla gösterdi. Bu nedenle, dünyanın binbir türlü hali olabileceğini gözden uzak tutmamakta yarar var. Dolayısıyla, arz tarafında eli nispeten bağlı olan Türkiye’nin talep tarafına odaklanması ve kısa vadede işe yarayabilecek tasarruf önlemlerini alarak en kötü durum senaryosuna hazırlıklı olması en uygunu olacaktır.