1. YAZARLAR

  2. Mehmet KARA

  3. Türk solar endüstrisi kritik bir dönemeçte  
Mehmet KARA

Mehmet KARA

Yazarın Tüm Yazıları >

Türk solar endüstrisi kritik bir dönemeçte  

Türkiye’de güneş ve rüzgâr başta olmak üzere alternatif enerji kaynakları 2000’li yıllarla birlikte çok konuşulur hale gelmişti. Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun’un (Yenilenebilir Enerji Kanunu) kabul edilip (10 Mayıs 2005) Resmi Gazete’de yayımlanması (15 Mayıs 2005) bunu daha da ileri götürdü. 

Yenilenebilir Enerji Kanunu ve buna dayalı çıkarılan ikincil mevzuat düzenlemeleri, ekonomi yönetimi nezdinde yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık verilmeye başlandığının somut göstergeleri idi. Yine de işler yenilenebilir aşığı kanaat önderleri ile bu alana yatırım yapmaya hevesli girişimcilerin beklediği hızda ilerlemedi. 

Çünkü güneş ve rüzgâr santrallerinin devreye alınabilmesi için şebeke yeterli mi yetersiz mi sorularına cevap aranıyor, konu enine boyuna tartışılıyordu. Kesintili ve/veya darbeli kaynaklarla elektrik üreten tesislerin, mevcut altyapıya (elektrik iletimi/dağıtımı) zarar verip, şebekenin işletilmesini güçleştirebileceği endişelerinin giderilmesi de zaman aldı. 

HEPSİ YENİLENEBİLİR AMA EN BÜYÜK İLGİ GÜNEŞE  

Nihayet elektrik tesisleri kabul süreçlerindeki değişikliklerle, alternatif enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim santralleri kurmaya hevesli girişimcilerin önü açıldı. Bakmayın genel bir 'alternatif enerji kaynakları' kavramı kullandığımıza, aslında bu tartışmaların göbeğinde daha çok güneş enerjisi (Diğerleri biyokütle, jeotermal, rüzgâr ve hidroelektrik) yatırımları yer alıyordu. Rüzgâr da önemliydi elbette, fakat ölçek büyüklüğü nedeniyle o alanla ilgilenen kişi sayısı daha az idi. 

Her neyse, güneş enerjisine dair bilgi arttıkça, gerekli hukuki hazırlıklar tamamlandıkça bu alana yönelik ilgi de iyice depreşti. İlgiyi arttıran faktörlerden biri, kurulacak güneş santrallerinde üretilecek elektrik için devletin alım garantisi vermesiydi, hem de döviz cinsinden... 

Ancak ne kadar destek ve teşvik edici unsur devreye girse de konu yeni, sektör yeni, bilgi de sınırlı idi ve işler bir türlü hızlanmıyordu. Çünkü devreye girdikten sonra üretecekleri elektriğin kime satılacağı sorunu yaşanmasa da, bu tesislerin başlangıç maliyeti çok yüksekti. O yüzden kapısı çalınan bankalardan kredi sağlamak da zordu. Çünkü tarihi boyunca proje finansmanı konusunda bir türlü ilerleme kaydedemeyen Türkiye finans sektörü, burada da geleneksel refleksini gösteriyordu. 

Özetle, maliyetler, yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırımı hâlâ çok cazip olmaktan uzak tutuyordu. Her şeye rağmen, güneş enerji santrali yatırımları için kişisel teminatlar ya da başka ara formüller yoluyla finansman sağlanıyordu ama takdir edersiniz ki bu yolla istenilen hızı yakalamak pek de mümkün değildi. 

Bu arada teşvik edici başka adımlar da atılıyordu. Güneş enerjisi yatırımları devlet teşviklerinden yararlanabiliyordu. Vergi avantajları ile sosyal güvenlik prim desteklerinin de içinde yer aldığı bu teşvikler arasında, söz konusu yatırımlarda kullanılacak ekipmanın ithalatından alınan gümrük vergileri başta olmak üzere pek çok yükümlülük ya hafifletiliyor, ya iyice azaltılıyor ya da tamamen sıfırlanıyordu.

EKİPMAN İŞİNE GİRENLER, İLK PANEL FABRİKALARI 

Öte yandan, güneş enerji santralleri kurma hevesi arttıkça, bu santraller için ekipman üretimi yapmanın da iyi bir fikir olarak öne çıkması beklenmeliydi değil mi? Nitekim Türkiye’de güneş paneli fabrikaları da kurulmaya başlandı. 2013-14 dönemine gelindiğinde ortada megavat (MW) düzeyinde bugünkü ölçülerde ciddiye alınabilecek bir güneş santrali yatırımı olmasa da, panel üretmeye girişmek akıl kârı mıydı bilinmez ama kimileri açısından “madem gelecek güneşte, elimizi çabuk tutalım” yaklaşımı geçerliydi. 

Zaman ilerledikçe Türkiye’de bir güneş enerjisi ekosistemi oluşuyor, gelişme hızlanıyordu. Öyle ya, enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmak önemliydi elbette ama yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanıma sunmak için ihtiyaç duyulan ekipmanlar tümüyle ithalat yoluyla karşılandıktan sonra ne anlamı vardı bu işin, değil mi? 

YERLİ SOLAR SANAYİSİ YARATMA ADIMI

İşte tam da bundan hareketle, yerli ekipman üretimini destekleyecek çözüm arayışları çoktan başlamıştı bile. Nitekim 2015 yılında yerli güneş paneli üretiminin gelişimine destek vermek amacıyla panel ithalatına tarife dışı engeller koyuldu. Bu ürünlerin ithalatı sırasında ciddi bir ilave vergi alınmaya başlandı. Bunun üzerine ülke içinde güneş paneli üretim yatırımları daha fazla ilgi çekmeye başladı. Sıfırdan yatırımların sayısı, dolayısıyla toplam güneş paneli üretim kapasitesi de hızla arttı. 

YERLİ EKİPMAN, İHALE ŞARTI OLDU 

Bu arada 2017 yılından itibaren yerli ekipman üretimi şartlı büyük ölçekli yenilenebilir enerji yatırım lisansı ihaleleri başlatıldı. YEKA olarak bilinen bu ihalelerde ortaya çıkan fiyatlar, güneşin geleceğine duyulan güveni de yansıtıyordu. Zira, yenilenebilir enerjiye dayalı santral lisansları, yurt içinde üretilmiş ekipmanla kuracakları tesislerde üretecekleri elektriği en ucuza vermeyi taahhüt eden isteklilere veriliyordu. Ve bu ihalelere teklif atan hevesli sayısı hiç de az değildi. Bazı ihalelerde hükümetin “gelin, teklif verin” çağrıları nedeniyle zoraki katılımcılar bulunsa da, genel olarak bu projelere ilgi ve talep yüksekti. 

COVID SALGINI VE SONRASI 

2020 yılı başında dünyanın başına bela olan Covid 19 salgını her alanda olduğu gibi enerjide de işleri değiştirdi. Hayatı yavaşlatan pandemi, enerji talebini aşağı çekmişti. Petrol fiyatları sıfırlanmış, hatta vadeli kontratlarda eksi fiyatlar bile oluşmuştu. Herşey zoraki şekilde pandeminin seyrine bağlandığından, belirsizlik had safhadaydı ve herkes beklemeye geçmişti.  

Ancak pandemiden çıkışta pek çok kişinin beklemediği bir durum yaşandı. "Büyük insanlık" Covid 19 ile başa çıkabildiğini görmeye başlamıştı ki, salgın süresince ertelenmiş enerji talebi bir anda açığa çıkıverdi. Pandeminin petrol, kömür ve doğalgaz tedarik zincirlerinde yol açtığı kopuklukların etkisiyle enerji emtia fiyatları fırladı, hatta deyim yerindeyse bu ürünler zaman zaman karaborsaya düştü. Bu durum Türkiye’de akaryakıt ve doğalgaz faturalarını kabartmakla kalmadı, elektrik fiyatlarını da fırlattı. Çünkü ithal kömür ve doğalgaz, toplam elektrik üretiminde önemli bir paya sahipti. 

SANTRAL DİYE YOLA ÇIKIP PANEL İŞİNE EL ATANLAR

Yaşanan gelişmeler, özellikle enerji yoğun sanayi kollarında işletmeleri kendi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla öz tüketim amaçlı elektrik üretim tesisi kurmaya yöneltti. Tabii burada ilk tercih güneşe dayalı elektrik üretim santralleri idi. Bunun bir nedeni de, güneş santrallerinin Avrupa ülkelerinin sarıldığı Yeşil Mutabakat kriterlerini karşılamak için karbon azaltmaya da hizmet edecek oluşuydu. Bu durum güneş paneli talebinde patlamaya yol açınca yerli ekipman üreticileri arasına hızla ve çok sayıda yeni oyuncu daha katılıverdi.

Bu yeni yetme solar sanayicileri arasında kimler yoktu ki? Tekstilcisinden, demir çelikçisine, seramikçisinden, çimentocusuna, plastikçisinden camcısına, gıdacısından makinacısına, perakendecisinden elektrikli ve elektronik cihaz üreticisine, hemen hemen bütün sektörlerden girişimciye rastlamak mümkündü. 

GÜMRÜKTEN ÇEKİLEMEYEN SOLAR PANEL ÜRETİM BANTLARI

Ancak üzerinden fazla bir zaman geçmemişti ki, bu girişimcilerin pek çoğu yaptığına bin pişman, ellerinde henüz kurulumunu bile tamamlayamadıkları makina parklarıyla kalakaldılar. Hatta kimi fabrika kurulum ekipmanları gümrüklerden çekilememiş, orada yeni alıcılara satılmaya kalkışılıyordu. 

Tabii bu arada olanlar olmuş, yaşanan gelişmeler rakamlara yansımış, Türkiye 2022 yılı itibariyle Avrupa’nın birinci, dünyanın dördüncü büyük güneş paneli üretim kapasitesine sahip ülkesi haline gelivermişti. Bu derecelerle epey övündü ekonomi ve enerji yönetimi. Sektörel kanaat önderleri de öyle... 

Fakat son birkaç aydan bu yana solar endüstrisi üzerinde kalıcı etkilere yol açacak köklü bazı değişiklikler yaşandığını söylemek mümkün. Ona geçmeden önce yine biraz geriye gidelim en iyisi. 2015 yılında başlayan solar ekipmanlarında yerlileşme çabaları, üreticileri güneş panelinde yerli hücre kullanımına yönlendiriyordu. 

HÜCREYE YERLİ DİYEBİLMEK İÇİN NE LAZIM?  

Önce ithal güneş panelleri, yatırım teşvikleri kapsamından çıkarılmışken, daha sonra yerli hücre kullanılarak imal edilenler dışındaki paneller teşvike konu edilemez hale getirildi. Bu da yetmedi, hücrenin yerliliği tartışılmaya başlandı. Öyle ya, ingottan dilimlenmiş mikro incelikteki silikon plakaların uzun işlemlerden geçirilmesiyle ortayan çıkan hücrenin, hangi aşamadan itibaren yerli sayılacağı da önemliydi. Çünkü çalının arkasından dolanmaya kalkanlar olacaktı ve oldu da nitekim. Toplam hücre maliyetinin yüzde 90’ını oluşturan prosesleri yurtdışında tamamlanmış şekilde getirilen plakalara, yurt içinde en fazla yüzde 10’luk ilave maliyetle yapılan küçük bir işlem sonrası yerli hücre damgası vurmaya başlayanlar görüldü. 

BLUE WAFER'A DA İLAVE GÜMRÜK VERGİSİ 

Bu durumda ekonomi ve enerji yönetimi, uygulamanın amaca hizmet etmediği sonucuna vardı. Bunun üzerine yeni değişiklikler yapıldı. Silisyum plakaların güneş hücresi öncesi son aşaması kabul edilen Blue Wafer’ın ithalatı da kilo başına 85 dolarlık ilave gümrük vergisine tabi hale geldi. Böylece yerli güneş paneli için yerli hücre kullanımı uygulamasının solar ekipmanlarda yerlileşme amacına tam hizmet etmesi hedeflendi. 

SANTRALLERİ TEŞVİK İÇİN YERLİLİK ŞARTI SIKILAŞTI

Bu arada Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, yatırım teşvik şartlarında yaptığı bir değişiklikle, üretim süreci ingot dilimleme aşamasından veya öncesindeki bir aşamadan başlayarak yurt içinde üretilmiş güneş hücreleri kullanılmadan üretilen güneş panellerini, kapsam dışına çıkardı. Yani güneş santrali yatırımlarının teşvik edilebilmesi için, santralin kurulumunda kullanılacak panel ya da benzeri komponentlerin yerlilik şartları iyice sıkılaştırılmış oldu.   

PANEL FABRİKASI TEŞVİKİNE DE İNGOT DİLİMLEME ŞARTI

Ve bununla da yetinilmedi... 2022 yılından itibaren Türkiye’yi dünyanın en büyük dördüncü güneş paneli üreticisi haline getiren altyapıyı, yerlileşme-yerlileştirme açısından daha nitelikli hale getirecek yeni bir adım daha geldi. Bu adım da güneş paneli fabrikası kurmak isteyenlere yatırım teşviki verme şartlarını değiştirmek oldu. Ağustos 2024 sonunda, “fotovoltaik güneş paneli üretimi yatırımlarının, üretim süreci ingot dilimleme aşamasından veya öncesindeki bir aşamadan başlayarak üretilen güneş hücresi ile entegre olması halinde ve hücre üretim kapasitesini aşmamak kaydıyla desteklenebileceği” yönündeki düzenleme yürürlüğe girdi. 

KİMİ PANEL FABRİKASI PROJELERİNİN TEŞVİKİNE İPTAL 

Tüm bunlar olurken, daha önce stratejik yatırım teşvik belgesine bağlanmış iki güneş paneli fabrikası projesinin teşvik belgeleri iptal edildi. Bunlardan biri Atayurt İnşaat tarafından Malatya’da kurulması planlanan yıllık 500 MWp kapasiteli fotovoltaik güneş paneli üretim tesisi projesi, diğeri ise Eko Temiz Enerji tarafından Niğde’de kurulması planlanan yıllık 1000 MWp kapasiteli güneş paneli üretim tesisi projesi idi. 

ESKİLERİN YENİ ŞARTLARA UYUMU NE KADAR MÜMKÜN?  

Görünen o ki Türkiye, enerji kaynaklarının yanı sıra enerji teknolojileri alanında da ithalata bağımlılıktan kurtulup ekipman üretim ve ticaretinde etkili olmak istiyor. Peki solar ekipmanları konusunda gelinen noktada, yerlilik için aranan şartları taşıyan kaç oyuncu var? Ve halen istenen şartları taşımasa da mevcut güneş paneli üretim kapasitesinin ne kadarı böylesi bir dönüşüme hazır? Bunu biraz da zaman gösterecek. 

BİR TESİS TAM UYUMLU, İKİNCİSİNİN ELİ KULAĞINDA, ÜÇÜNCÜ... 

Peki, halen Türkiye'de yerlilik konusunda getirilen yeni kriterleri yüzde 100 karşılayan tesis var mı? Evet var şimdilik sadece bir adet "ingottan modüle (panel) entegre güneş paneli üretim tesisi" bulunuyor. O da Kalyon PV’ye ait Ankara’daki entegre tesis. Hisseleri Borsa İstanbul’da işlem gören iki şirket daha bu alanda iddialı. Bunlardan biri İzmir Aliağa’da güneş hücre fabrikasında üretime geçtiğini duyuran Smart Güneş idi. Smart Güneş’in hücre tesisindeki üretim prosesi, ingot dilimleme aşamasından sonra başlıyor. Dolayısıyla üretim prosesine dilimleme aşamasını da eklemesi gerekecek, ki bildiğimiz kadarıyla Smart Güneş bunun hazırlıkları içinde. Anlaşılan yıl bitmeden Smart Güneş de yeni şartlara uyum sağlamış olacak. 

CW SOLAR CELL YERLİ HÜCRE YATIRIMI YOLDA

Bu arada önde gelen güneş paneli üreticilerinden Antalya merkezli CW Enerji de güneş hücresi fabrikası kurma hazırlığı içinde. CW Enerji iştiraki CW Solar Cell Enerji AŞ’nin yaklaşık 3.1 milyar TL’lik ingottan başlamak üzere entegre hücre üretim tesisi yatırımı için yaptığı teşvik başvurusu onaylandı. Finansman sağlama görüşmeleri devam eden tesislerin kurulumu için yakında kazma vurulması bekleniyor. 

Evet, yer veremediğimiz çok şey var elbette ama Türkiye solar endüstrisinin şu kısa ömründe geçirdiği aşamalar ve geldiği durum özetle bu. Şu anda bazıları üretim bandını kurmaya bile vakit bulamamış 90’a yakın güneş paneli yatırımcısı var. Devreye alınan yıllık GES kurulu gücü verileri ile yapılan güneş paneli ihracat verileri dikkate alındığında sektördeki kapasite kullanımının yüzde 30’ları geçmediğini söylemek çok da yanlış olmaz. 

Kapasite yetersizliği yok, düşük kapasite kullanımını sorunu var. Teknolojinin hızlı değişip geliştiği bu alanda çoğu üretim yapamayan mevcut tesislerin kendi gelirleri ile kendilerini büyütüp yeni gelişmelere ayak uydurmalarını beklemek çok da mantıklı görünmüyor. 

ÇİN HEGEMONYASI VE TÜRKİYE'NİN KONUMU 

Evet, kapasite var ama şimdi de asıl dert yerlileşme. Şimdi soru şu: Türkiye’de bir yılda yapılan güneş enerji santrali kurulumu 3-4 bin MW seviyesindeyken neden enerji ekipmanlarında yerlilik meselesi bu kadar tartışılıyor? Öyle ya, pek çok alanda olduğu gibi bu alanda da küresel ana belirleyici Çin.

Türkiye solar ekipmanları alanında kendisini Çin’in Avrupa’ya giriş kapısı, ABD’ye ihracat için atlama tahtası olarak mı görüyor yoksa bunun çok daha ötesinde başka hedefler mi gözetiyor? Örneğin, silikon teknolojilerinde elde edilecek deneyimin yaratacağı yeni fırsatlar peşinde koşmak bunlardan biri olabilir mi? Neden olmasın?  

 

Önceki ve Sonraki Yazılar