Küresel ısınma, gezegenimizin başındaki en büyük bela gibi görünüyor. Tabii, biz insanları ve yarattığımız çatışmaları saymazsak...
Aslında dünyamızı bilinçsiz ve acımasızca tüketmeyi sürdürürken küresel ısınma probleminin çok geç farkına vardık. Buna en çok sebep olan gelişmiş ülkeler başta olmak üzere (ABD Trump döneminde çıktığı Paris Sözleşmesi’ne, Biden döneminde geri dönmüştü) hemen hemen tüm ülkeler bu soruna birlikte çare üretmeye çalışıyor. Kimi ülkelerin yaklaşımını timsah göz yaşları şeklinde değerlendirmek mümkün elbette. Ancak bu mücadelede başarıya ulaşmak o kadar da kolay görünmüyor.
Küresel ısınmaya karşı bir araya gelen ülkeler, 2050 yılına kadar “Net Sıfır Karbon” hedefi ile hareket ederek, küresel ısınmayı 1.5Cº ile sınırlandırmayı amaçlıyor.
Hedefe giden yolun temelini ise temiz enerjiye geçiş oluşturuyor. Karbon salımı kaynaklı küresel ısınmanın en başta gelen sebebi fosil yakıtların kullanımı.
Nüfus artışı ve ekonomik büyüme enerji/elektrik talebini arttırırken, teknolojik gelişmeler aracılığı ile enerji/elektrik kullanımı azaltılmaya çalışılıyor. Bu arada enerji/elektrik üretiminde de hızla temiz/yeşil/yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeye çaba harcıyor.
Daha önceki bazı yazılarımızda da belirttiğimiz üzere, yukarıda ifade edilmeye çalışılan hedeflere ulaşmak için yenilenebilir temiz enerji kaynaklarına, dünya ölçeğinde yıllık 2 trilyon ABD doları seviyesinde yatırım yapılması gerekiyor ki bu cidden büyük bir rakam.
Gelişmiş ülkeler bu yoldaki yatırımları bir ölçüde gerçekleştirebilirken az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için temiz enerjiye geçiş projelerine kaynak bulmak ve ayırmak oldukça zor. Hatta kimileri için temiz enerji yatırımlarına kaynak bulmak tamamen imkansız da denilebilir ve bu da onları kirli enerjiye mahkum ediyor.
Avrupa Kalkınma ve Yatırım Bankası’nın (EBRD) Enerji Sektörü Stratejisi/Taslak Raporunda bu durum şu şekilde ifade ediliyor:
“Hem iklim krizi hem enerji güvenliği, yeşil enerjiye geçişin hızlandırılmasını gerektirmektedir. ... temiz elektrik tedarikinin hızlandırılması gerekmektedir. ... birçok ülkenin uzun vadeli, düşük maliyetli sermayeye erişimi sınırlıdır...”
Mali kaynak yetersizliğinin temiz enerjiye geçiş sürecinde bir engel olarak karşımıza çıkması tek problem sayılmaz. İkinci bir konu daha var ki, o da yatırımların plansızlığı ve özel sektörün kar hedeflerine teslim ediliyor oluşu...
Ülkemizde de örneklerini açık bir şekilde gördüğümüz üzere, elektrik üretim ve dağıtımının büyük ölçüde özel sektöre bırakıldığı ülkelerde, kamusal hizmet değil kâr güdüsü ana yönlendirici haline geliyor. Kamunun kontrolde yetersiz kalması, hatta zaman zaman her şeyin kontrol dışı bırakılması nedeniyle yatırım yer tercihleri dahil olmak üzere her aşamada özel sektör kârlılığının ön planda tutulduğu dikkat çekiyor.
Küresel ölçekte, kapitalist sistem açısından bakıldığında, enerji; satılarak para kazanılacak bir mal, enerji yatırımları ise hem krediler yoluyla finanse edilerek atıl paranın değerlendirilebileceği bir hizmet alanı hem yatırım mallarının satışının yapılacağı ticari bir faaliyettir.
Bu faaliyet alanlarının hepsinde temel güdü kâr elde etmek olup ne iklim krizi, ne gereksiz yatırım ve atıl kapasite, ne tarım alanlarının gasp edilmesi özel sektör yatırımcısının kaygısı olmayacaktır.
Kanun koyucuların kuralları ile dizginlenebildiği ölçüde dizginlenecek özel sektörün, her aşamada kendi lehine sınırları zorlamaya çalışacağı açık.
Bu ve benzeri olumsuzluklar değerlendirildiğinde, sektörde kamu kontrolünün etkin kılınması gerektiğini söylemek en mantıklı yaklaşım olarak görünüyor.
Kamusal bir hizmet olan enerjinin, planlı ekonomi çerçevesinde, yıllık kâr hedefleri yerine gelecek nesiller gözetilerek üretilip tüketime sunulması, Net Sıfır hedefinin de olmazsa olmazıdır diye düşünüyorum.
Aktarmaya çalıştığımız gerekçeler çerçevesinde iklim krizinin, özel sektörün vicdanına bırakılmayacak kadar ciddi bir problem olduğu ortada. Bu durumda tüm kurum ve kuruluşlar ile birlikte hareket edilerek, temiz enerji yatırımları konusunda ülke bazında yatırım planları uygulamaya sokulmalı. Bu planlar uluslararası finans kuruluşlarının da desteği ile ve kamu eliyle hayata geçirilmeli.
Ve unutmayalım... Uygar, eğitimli, çevreci insanlar isek eğer, en temiz ve ucuz enerjinin tasarruf edilen enerji olduğu gerçeğini hayatımızın her alanında hiç aklımızdan çıkarmayalım.