Enerji Günlüğü (ÖZEL RÖPORTAJ - Mehmet KARA) - ELDER Başkanı Kıvanç Zaimler, vatandaşın en ucuz fiyatı verenden elektrik alabileceği bir piyasaya ihtiyaç duyulduğunu söyledi. Zaimler, ilave talebin yol açtığı elektrik üretim maliyetini düşürmek için doğalgazın payını azaltmak gerektiğini de vurguladı.
Türkiye enerjide dışa bağımlı, ülkede enerji kıt. Peki kıt olan bir şeyin fiyatının ucuz olması beklenebilir mi? Piyasa mantığıyla elbette beklenemez. Ama tüketiciler fiyatların yüksekliğinden yakınıyor. Peki dünyada ve Türkiye’de elektrik fiyatları nasıl oluşuyor, sistem nasıl işliyor? Spot elektrik fiyatlarındaki artışın arkasında ne var? Ve fiyatlar nereye gider, neden? Tüm bu sorulara Türkiye elektrik sektörünün merkezinde yer alan kurumlardan birinin, Elektrik Dağıtım Hizmetleri Derneği ELDER’in Başkanı Kıvanç Zaimler ile cevap aradık.
Elektrik piyasasında durum nedir?
Öncelikle elektrik sektörünün konumuna ve özelliklerine kısaca değinmek isterim. Değer zincirine baktığımızda elektrik fiziksel olarak üretiliyor, iletim hatlarından iletiliyor, dağıtım şebekesi üzerinden de nihai tüketiciye ulaştırılıyor. Fiziksel akışın dışında elektriğin toptan ve perakende satış piyasaları da var. Rekabetçi bir ekonomi anlayışı perspektifinden hareketle, bu sektörün hedefi elektriğin yeterli, kaliteli ve kesintisiz şekilde olabilecek en düşük maliyetle tedariki... Ve bunun çevreye, yani bugünkü iklim değişikliğiyle mücadele çabalarına da hizmet edecek şekilde yürütülmesi lazım.
Peki pratikte durum nasıl?
Türkiye 2000 yılından itibaren enerji sektörünü, serbest piyasa anlayışına geçme düşüncesi içinde yeniden yapılandırdı. Bugünkü düzenleyici kurumun, EPDK oluşturulup Elektrik Piyasası Kanunu’nun çıkarılması da bu yapılaştırmanın önemli adımlarındandı. Ve bugün geldiğimiz noktada elektrik üretiminde özel sektör ciddi pay edindi. Özel sektörün daha etkin, kamunun ayak izinin azaldığı bir alana dönüştü. İşin dağıtım ve perakende satış tarafı da özel sektör eliyle yürütülüyor.
Tüketicilere nasıl yansıdı bu gelişmeler?
Yaklaşık 45 milyon elektrik abonesi var. Bu tüketicileri eskiden sadece mesken, ticarethane ve sanayi aboneleri diye sınıflandırıyorduk. Bugün ise serbest ve serbest olmayan tüketiciler sınıflandırmamız var. Yani, elektriğini istediği tedarikçiden pazarlık usulüyle alabilenler ve kamunun ilan ettiği tarifelerden satın almak zorunda olanlar. Bir de arada ister pazarlık usulüyle isterse tarife üzerinden alım yapabilecek grup var.
Peki bu üç abone grubu nasıl belirleniyor?
Bunlardan biri en düşük tüketime sahip mesken aboneleri. En yüksek tüketime sahip grup, yani son kaynak tedarik tarifesine (SKTT) tabi dediğimiz, yıllık 7 milyon kWh’in (2022’den itibaren bu miktar 3 milyon kWh’e düştü) üzerinde elektrik kullanan aboneler ise bir diğer grup. Bu müşterileri ikili anlaşmalarla elektrik almaya teşvik eden bir sistem var.
Anlaşamaz ya da pazarlıkla almak istemezsem?
Zaten tarifenin adı da oradan geliyor. Kendi tedarikçimi kendim seçip ikili anlaşma yapmak istemezsem bugünkü spot piyasa fiyatı ile ilişkilendirilmiş bir fiyattan, yani SKTT dediğimiz tarifeden elektrik tüketebiliyorum. Dolasıyla buradaki amaç piyasasının serbestleşmesi, arz talep durumuna göre tüketicinin kendi duruşunu alabilmesi, ikili anlaşmaların sağlanabilmesi. Böyle bakılınca her segmentteki elektrik faturasının alt kalemleri de birbirinden farklı oluyor. Bugün bu fatura içindeki en yüksek kalem enerji üretim maliyetidir. Onun üzerine iletim ve dağıtım için ödenen bedeller gelir.
Elektriğin üretim maliyetini nasıl ölçüyoruz?
Diyelim ki bugün 100 birim enerjiye ihtiyacınız var. Elimizdeki yenilenebilir enerji kaynaklarını, yani en ucuz, en temiz kaynakların kullanımını azami seviye çıkarırız. Bunlar rüzgar, güneş ve hidroelektrik kaynaklarımızdır. Bunların kapasitesi ile 50 birim ürettik. Kalan talebi karşılamak için de öncelikle yerli kömürlerimizi, ardından ithal kömürü kullanırız. Buna da yaklaşık 30 diyelim. Geriye kalan 20’lik kısım için de doğalgaz harcarız.
Spot elektrik fiyatları niye arttı, artıyor?
Pandemi öncesi talep 100 idi, sonrasında bu 115’e çıktı. Bu ek talebi karşılamak için daha fazla kaynağa ihtiyaç duyuldu. Bu da doğalgaz, yani en pahalı kaynak. Bu arada hidroelektrik santrallerimiz kuraklık nedeniyle düşük üretim yapabildiğinden yerli ve yenilenebilir kaynakların payı da 50’den 40’a düştü. Bu durumda doğalgazın payını 40’a çıkarmamız gerekti. En yüksek maliyetli enerji kaynağı olan doğalgazın payı arttı. Dolayısıyla elektrik üretim maliyetimiz arttı.
Türkiye dahil dünyada bir çok ülkede elektrik fiyatları doğalgaza bağlıdır. Maliyet uluslararası piyasada belirlenir. İthalata bağlı bir ülke olarak biz de bu maliyete katlarınız Tüketicilerin elektrik faturası içinde ithal edilen doğalgaz önemli bir yer teşkil ediyor diyebiliriz. Biz ülke olarak doğalgazın elektrik üretimindeki payını azaltacak faaliyetleri desteklemek zorundayız.
Bu denklemde dağıtım şirketleri nerede?
Dağıtım şirketleri 2008-2013 yılında yapılan döviz bazlı özelleştirmelerle özel sektöre devredildi. 13 milyar dolarlık bir kaynak kamuya aktarıldı. Bugün dağıtım şirketleri üretilip kendisine iletilen elektriği dağıtır. Dolayısıyla şebekenin gerektirdiği yatırımları yapar. Kentleşmenin çok yoğun olduğu, hane başına yaşayan insanların azaldığı dolayısıyla hane sayısının arttığı bir ülkedeyiz. Sanayi gelişiyor, yeni fabrikalar kuruluyor. Dolayısıyla dağıtım şebekesini büyütmek gerekiyor. Mevcut dağıtım şebekesinin de iyileştirilmesi lazım. Oradaki teknik ticari kayıpların iyileştirilmesi düzeltilmesi lazım. Elektrik kesintilerinin azalmasına yönelik ciddi yatırımlar yapmak lazım. Dağıtım şirketlerinin asık görevi şebeke yatırımı yapmaktır. Bundan sonra dağıtım şirketleri şebekenin üzerindeki operasyonu yaparlar. Sayaçları okurlar, şebekede arıza olunca ona müdahale ederler. Arıza olmasın diye bakım yaparlar. Dağıtım şirketleri teknik ve teknik olmayan kayıt operasyonlarını yürütürler. Genel aydınlatmadan sorumludurlar.
Peki ELDER üyeleri, yani EDAŞ’lar nereden para kazanıyor?
Parasını gelecek 10 yılda geri alacağınız şebeke yatırımını finanse etmek için dış kaynak bulursunuz. Geri alacağınız tutarın ne kadar altında bir maliyetle kredi bulursanız, o ölçüde finansal gelir elde edersiniz, bunu yazalım bir kenara. İkincisi işletme giderlerine karşı EPDK’nin belirlediği bir gelir tabanı var, yani maliyet bazlı bir yapıda onarım, bakım, sayaçları okumak bir bedelle dağıtım şirketlerine tahsis ediliyor. Bu da yönettikleri bölgenin büyüklüğüyle şebekenin yapısıyla alakalı bir konu. Ama burada dağıtım şirketleri verimlilik ve kalite açısından sürekli denetim altında tutuluyor. İddialı hedefler veriliyor, denetleniyor ve buna bağlı ödül veya ceza mekanizması çalışıyor.
En ucuza kim verirse elektriği ondan almalı
ELDER Başkanı Kıvanç Zaimler, geçmişte konuşulan ancak artık pek gündeme gelmeyen “bölgesel elektrik tarifeleri” konusundaki sorusu üzerine şöyle dedi:
“Serbest piyasa ekonomisinin olduğu bir yerde tüketici hangi bölgede yaşarsa yaşasın, istediği tedarikçiden enerji alabilir. Tamamen serbest piyasa uygularsan ne ulusal ne bölgesel tarifeye ihtiyaç olmaz. En ucuz elektriği kim verirse ondan alabileceğim bir sistem olmalı. Bence bölgesel tarifeye geçiş yönünde bir planlama yok.”
Enerjide gelecek: Yerli kaynak, düşük maliyet, verimli tüketim
ELDER Başkanı Kıvanç Zaimler, Türkiye enerji piyasalarının geleceğini sorusu üzerine şunları söyledi:
“Enerjide geleceği iklim/çevre, arz güvenliği ve fiyat/maliyet faktörlerinden oluşan trilema, imzansız üçlü ile tanımlamaya çalışmalıyız. Bu üç unsur arasında bir denge bulmak zorundasınız. Sadece iklim ayağında yenilenebilir yatırım yaparsanız bunun arz ve maliyet boyunu kaçırabilirsiniz. Yapılması gerekenleri üç başlık altında toplayabiliriz. Birincisi elektriği üretirken maliyeti azaltmalıyız. İkincisi yerli kaynakları azami derecede kullanmalı, hatta üretim teknolojilerini de ülkemizde geliştirmeliyiz. Ve üçüncüsü de enerjimizi verimli tüketmeliyiz. Özellikle sanayide verimli ekipman kullanımı şart. Ve bunları yapmak için elimizde büyük bir kozumuz var, genç ve akıllı insan kaynağımız.”
Mehmet KARA - Enerji Günlüğü