Bu hafta İstanbul Fuar Merkezi’nde ICCI2016 İstanbul Uluslararası Enerji ve Çevre Teknolojileri Fuarı ve Konferansı’na katıldım. Yerli enerji piyasasında gereksiz bir kötümserlik hakimdi. Ancak bu ortamda fırsat arayan Çin firmaları çok sayıda stand kiralayarak gelmişlerdi. İngilizceye dilleri dönmüyordu. Ama iş bağlamak, müşteri yakalamak için yırtınıyorlardı.
Ortada az sayıda yerli üretici firma vardı. Yerli müteahhitler kendilerini yurtdışına atmışlar. Çünkü hakkaniyetli eşit rekabet ortamı yok. İşler, ayrıcalıklı olanlara gidiyor. Yoksa işler, ihaleler, siparişler iptal ediliyor. Neden kendilerini zorlasınlar?
Ama olmuyor. Hukuk altyapısının güçlenmesi, altüst olan yapının yenilenmesi lazım. Yoksa kilitlenip kalacağız. Bu durumları aşmış çevre ülkeleri bizi geçecekler. Enerjide, savunmada bu işler basit değil. Bu işler basit yapsatçı inşaat pazarlamasıyla, basit komisyoncu aracı düzeniyle yürümez. En yüksek katma değeri ortaya koymak, ciddi mühendislik yapmak gerekir.
ICCI Enerji Fuarı’nın açılışında gözlerimiz üst düzey devlet erkanını aradı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sefa Sadık Aytekin açılışta konuştu. Neler söylediğini Enerji Günlüğü’nün haberinden okumuş olabilirsiniz. Ama Bakan düzeyinde kimse katılmadı. Açılış düzenleyiciler ya da paydaşları tarafından yapıldı.
Acaba “Enerjide arz fazlamız var, nasıl olsa bir süre bize yeter” mesajı mı verildi? Verilen mesajlar karışık, yorumlar çok değişik. Her yıl katılan devlet erkanı neden yoktu, açıklamak, yorumlamak çok zor.
Herkes çok yeni Tufanbeyli Termik Santrali açılışında en üst makamdan verilen mesajlara odaklanmıştı. İthal kömür daha az kullanalım, doğalgaz yakan termik santralleri daha az devreye sokalım. Yerli ve yenilebilir kaynaklara yönelelim.
Ama daha detaylı yönlendirmelere ihtiyacımız var. Tamam, yerli kömür yakan termik santraller yapalım. Ama şu anda yürüyen yatırım politikalarında, tasarım seçimlerinde büyük yanlışlıklar var. Onların hızla düzeltilmesi lazım.
Kömür yakan bir termik santral kazanı işletmeye önce sıvı yakıtla başlar, buhar kazanı yavaş yavaş yanma odasına kömür almaya başlar. Belirli bir süre içinde sıvı yakıt yavaş yavaş azaltılır, tümüyle katı yakıt kömür besleme başlar ve öyle devam eder. Başta kullanılan ilave yakıt -sıvı yakıt- fuel oil sadece ilk ateşleme için kullanılır.
Buhar kazanının sadece kömür yakarak çalışmaya devam etmesi gerekir, beklenir. Bizde öyle olmuyor. Özellikle yeni dönüşümlü akışkan yatak (circulating fluid bed - CFB) kazanlar ilave yakıt kulanmak suretiyle işletilmeye devam ediliyor. Hiç durmadan sıvı yakıt kullanılıyor. Halbuki sistem sadece katı yakıt- kömür kullanmak üzere tasarlanmalıydı.
Demek tasarımlar yanlış. Yabancıların, olsa olsa metoduyla, gerçeklerle bağdaşmayan, uyuşmayan, kervan yolda düzülür, tasarım işletme sırasında yolunu bulur, işi alalım sonrasını nasıl olsa hallederiz mantığı ile kullanılan tasarımları daha en başta, geçici işletme aşamasında yolda kalıyor.
Dönüşümlü akışkan yatak CFB kazan tasarımları bizim yüzde 40-55 su içeren siyah kartopu yerli linyite uygun değil. Bu tasarımlara kömür ön ısıtma, susuzlaştırma, kurutma sistemleri eklemek lazım. Kışın donmuş buz halindeki kömür bantlara ulaşıyor. Kırıcılara kömür değil, buz giriyor. Yanma odasına ulaşmıyor, ulaşamıyor, bu yakıtı yakabilmek için devamlı ilave sıvı yakıt gerekiyor. Devamlı kömür besleme ile sistemi çalıştırmaya imkan yok. Kazan tasarımları yanlış.
Bu tasarımlara milyonlarca dolarlık ödemeler yapılıyor. Olmayacak tasarımlar üzerinde ısrar ediliyor. Neden? Çünkü fiyat ucuz. Çünkü kolay finansman var. Çünkü anahtar teslimi. Çünkü uzun ve zorlu mukaveleyle kim uğraşacak? Atıyorsun 3-5 sayfa mukaveleye imzayı, bitiyor.
Ama bu iş böyle değil. Bir siparişi vermek için uzun, kapsamlı teknik ve ticari şartname hazırlamak gerekir. Satıcının verdiği kendisi için uyumlu, alıcı için uyumsuz, teklif evrakını şartname, kömür kontratı olarak kullanmak doğru değildir. Alıcı daha ilk anda duvara toslar.
Bu kömür bu tasarımlarla yanmaz. Bunun yakılacağı tasarımları yabancılar değil, yerli mühendisler yapar. Santralin 20-30 yıllık çalışma ömrü boyunca satıcı, alıcının yanında emre amade durur.
Üzülerek görüyorum, yatırımcı hala yabancı tasarım peşinde, çok ucuz malı istiyor. Almanlar, Amerikalılar kendi tasarımları olmayan termik santralleri kullanmazlar, kullananlara iyi gözle bakmazlar, kamu kurumları, kontrol firmaları her şeyi çok sıkı elekten, kontrolden geçirirler.
Bizde ki kontrol yok, bizde yabancı ne getirirse aynen geçiyor, sonra ortalık, çalışmayan problemli endüstriyel tesislerle doluyor, satın alma kararında payı yetkisi olmayan genç mühendisler sonra ot yoluyorlar, zorlanıyorlar, işler yürümüyor.
Buhar kazanı dediğiniz tasarım uzay teknolojisi değildir, uzay teknolojisi olsa ne fark eder, bu teknolojiyi ne pahasına olursa oksun yerli mühendislik ile çözmek zorundayız.