Rusya, Eylül ayının son gününden itibaren, Suriye’deki silahlı muhalif grupların kontrolündeki hedeflere yönelik hava saldırılarını başlattı. Böylece, zaten taraf olduğu Suriye’deki iç savaşa fiilen de dâhil olmuş oldu.
Yaklaşık dört buçuk yıldır süren iç savaşın, önce ABD ve şimdi Rusya`nın fiili müdahaleleriyle uluslararası bir sıcak çatışma ortamına dönüşmesi riski daha da arttı.
***
Dünyada tedirginlik hızla yayılırken, bölgede önemli bir gelişme daha yaşandı.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Rusya`ya ait bir savaş uçağının 3 Ekim tarihinde Türk hava sahasını ihlâl ettiğini açıkladı.
Yapılan açıklamaya göre; Hatay Yayladağı bölgesinde gerçekleşen ihlâl, bölgede devriye uçuşu yapan iki F-16 uçağı tarafından önlendi ve SU-30 Rus jeti Suriye’ye geçerek Türk hava sahasını terk etti.
Dışişleri Bakanlığı, Rusya’dan böyle bir ihlâlin tekrarından kaçınmasını talep etti, aksi takdirde yaşanabilecek arzu edilmeyen bir hadiseden Rusya`nın sorumlu olacağını bildirdi. Rusya’nın Ankara Büyükelçisi, Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı ve Rusya protesto edildi.
Rusya, ihlâlin bir hatadan kaynaklandığını bildirdi. Türk Dışişleri’nin notasına Kremlin’den "Türkiye ile ilişkimiz çok yönlü. Bu yüzden zedelenmez" yanıtı geldi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Kim olursa olsun angajman kurallarımız bellidir... Tavrımız çok açık. Kim sınırlarımızı ihlâl ederse önce uyarırız, dostça uyarırız. Hangi ülke olursa olsun" şeklinde açıklama yaptı.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ise bu olayın kendilerini "fazlasıyla endişelendirdiğini" belirterek, "Türkiye, hakları doğrultusunda karşılık vererek bu uçağı düşürebilirdi" dedi.
***
Aradan 24 saat geçmeden, Dışişleri Bakanlığı’ndan bir açıklama daha geldi. Rus savaş uçakları Türk hava sahasını ikinci kez ihlâl etmişti.
Brüksel`de basın toplantısı düzenleyen NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, "Bu bir kaza değil. Bu ciddi bir ihlâl" açıklaması yaptı. Stoltenberg, Rusya`nın yaptığı iki ihlâlin de süresinin birkaç saniyeden uzun olmasının şüphe uyandırdığını belirterek, "Bu ihlâl, geçmişte Avrupa`da gördüğümüz ihlâllerden daha uzun sürdü" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Buna sabretmemiz mümkün değil. Arzu etmediğimiz bazı adımlar atılmaktadır. Bunu kabul etmek Türkiye’ye yakışmaz... Rusya’yla ilişkilerimiz ortadadır. Ama bizi kaybederler. Rusya Türkiye`yi kaybederse çok şey kaybeder" açıklamasını yaptı.
Bu arada bir açıklama da Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan geldi. 5 Ekim tarihinde Suriye sınırında devriye uçuşu yapan F-16 uçaklarına milliyeti tespit edilemeyen bir MIG-29 uçağı tarafından radar kilidi muhafaza edilmek suretiyle 4 dakika 30 saniye süre ile tacizde bulunulmuş, yine aynı gün Suriye’de konuşlu SA füze sistemleri tarafından 4 dakika 15 saniye süren bir diğer taciz olayı yaşanmıştı.
***
Tüm bu gelişmeler topu topu iki gün içerisinde yaşandı ve Türkiye ile Rusya arasındaki gerginlik hızla tırmandı.
Bu arada, Türkiye kamuoyunda, Rusya ile bir çatışmanın yaşanabileceği tedirginliği ortaya çıktı. Hemen sonrasında ise sokaktaki vatandaşın kafasında bildik bir soru tekrar şekillendi: "Ya Rusya gazımızı keserse? Üstelik kış hemen kapımızdayken!"
Acaba, vatandaş kaygılanmakta haklı mı?
Türkiye’nin ihtiyacı olan enerjinin vanaları ne ölçüde Rusya’nın ellerinde ve bu vanalar kesildiğinde Türkiye ne ölçüde zarar görecektir?
***
Dünyanın onuncu büyük ekonomisi Rusya’nın tam bir enerji hammaddesi zengini olduğunu biliyoruz.
Dünyanın en büyük doğal gaz rezervi bu ülkede. Aynı şekilde, en fazla doğal gaz üretimini de yine bu ülke gerçekleştiriyor.
Dünyanın yedinci büyük petrol rezervine sahip. Suudi Arabistan’ın hemen ardından ikinci büyük petrol üretimi Rusya’da yapılmakta.
ABD’den sonra dünyanın ikinci büyük kömür rezervi ve altıncı büyük kömür üretimi de bu ülkede.
Uranyum rezervine sahip ve aynı zamanda uranyum üretimi de yapan sayılı ülkelerden biri.
Rusya, enerji hammaddeleri bakımından bu kadar şanslıyken, dünyanın yirminci büyük ekonomisi Türkiye’nin pek öyle olduğu söylenemez.
Kayda değer bir petrol ya da doğal gaz rezervi yok. Zaten tükettiği petrolün yüzde 93’ünü ve doğal gazın yüzde 99’unu ithal etmek zorunda.
Önemli miktarlarda kömür rezervleri var, ancak bunlar da büyük oranda düşük kaliteli. Tükettiği kömürün yüzde 51’ini dışarıdan ithal etmekte.
Özetle, tükettiği toplam enerjinin ancak dörtte birini yurt içinde üretebiliyor, kalan dörtte üçünü ise dışarıdan ithal ediyor.
Türkiye, enerjide dünyanın en fazla dışa bağımlı birkaç ülkesinden biri.
***
Gelelim, tek başına Rusya’ya olan enerji bağımlılığına...
Türkiye’nin; doğal gazı da, kömürü de, petrol ürünlerini de en büyük oranda ithal ettiği ülke Rusya.
En çok tükettiği enerji hammaddesi olan doğal gazın yüzde 55’ini Rusya’dan ithal etmekte. Tükettiği petrol ve petrol ürünlerinin yüzde 16’sı ve kömürün yüzde 17’si yine Rusya’dan gelmekte.
Son toplamda, Türkiye, yıllık bütün enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 27’sini Rusya’dan karşılıyor.
Dünyada, enerjide tek bir ülkeye bu düzeyde bağımlı olan ülke sayısı son derece az.
Bir zamanlar, enerji tasarrufu gündeme geldiğinde sıkça kullanılan bir slogan vardı: İki ampulden birini söndürelim...
Rusya’nın, iki ampulden olmasa da, dört ampulden en az birini söndürecek gücünün olduğu görülüyor. Üstelik Rusya’nın bu gücü giderek de artmakta.
Bu ülkeden doğal gaz ithalatı, 10 yıl öncesine göre yaklaşık yüzde 40, kömür ithalatı ise yüzde 35 oranında artış gösterdi.
***
Peki, ya Rusya vanaları kapatırsa?
Ya Rusya’dan gelen oluk oluk doğal gaz, petrol ve kömür birden kesilirse?
Önce petrol. Rusya’dan gelen petrol ve petrol ürünlerinin başka ülkelerden ikame edilmesi göreli daha kolay olacaktır.
Bunun yanında, büyük oranda ulaştırmada kullanılması nedeniyle aşırı tüketimin sınırlandırılması da mümkündür.
Bir önceki yıl net ithalatının en az doksan günlük miktarı kadar petrol stokunun bulundurulması zorunluluğu ise Türkiye’ye önemli bir zaman kazandırabilir.
Tabii, eğer şirketler tarafından bu düzenlemeye uyuluyorsa.
Rusya’dan ithal edilen kömürün ikamesi ise nispeten daha zordur. Önemli bir kısmı ısınmada ve sanayi tesislerinde kullanılan ithal kömürün yerine yerli kömürün konulması Türkiye kömür sektörünün kapasitesi dikkate alındığında mümkün olamayacaktır.
Buna karşın, uluslararası piyasalardan kömür tedariğinin yapılabilmesi mümkündür. Bununla beraber, söz konusu tedarik en azından 90 günü bulacak ve elbette tedarik maliyetleri de normalden daha yüksek olacaktır.
Asıl sıkıntı ise doğal gazda yaşanacaktır. Rusya’dan ithal edilmekte olan yıllık 30 milyar metre küpe yakın doğal gazın başka kaynaklardan temini son derece güçtür.
Üstelik Türkiye, ithal doğal gaza bağımlılık hızla artarken doğalgaz depolama kapasitesini de maalesef yeterince geliştiremedi. Arz güvenliği bakımından son derece önemli olan ve yıllık tüketim miktarının en az yüzde 20’si büyüklüğünde olması gereken doğalgaz depolama kapasitesi, yıllık tüketimin ancak yüzde 6’sı kadar tesis edilebildi.
Söz konusu oran; ABD’de yüzde 18, Almanya’da yüzde 20, yüksek doğal gaz bağımlılığının olduğu bir diğer Avrupa ülkesi İtalya’da yüzde 30, Rusya’nın kendisinde yüzde 27 ve Ukrayna’da ise yüzde 49 düzeyindedir.
Dolayısıyla, Rusya’nın sevkiyatı kesmesi durumunda, öncelikle 10.000 megavata yakın bir elektrik santralinin faaliyet dışı kalması kaçınılmazdır.
Söz konusu kapasitenin, Türkiye kurulu gücünün yedide birini oluşturduğu dikkate alındığında, bu gelişmenin Türkiye sanayisi için önemli bir darbe olacağı açıktır.
Dahası, Rus doğal gazını doğrudan kullanmakta olan sanayi tesislerinin sayısı da azımsanmayacak ölçülerdedir.
Isınma konusuna gelince... Vatandaş haklı. Kış kapımızda ve nüfusun neredeyse üçte birinin ısınma ihtiyacı Rusya’dan ithal edilen doğal gaz ile karşılanmakta. Dolayısıyla, vatandaşı birinci elden etkileyecek olan gelişme konutların ısıtılmasında ortaya çıkacaktır.
Aslında bu konu, uzun analizlere gerek bırakmayacak ölçüde açıktır. Ülkenin enerji ihtiyacının dörtte birini sağlayan tek bir borunun vanası günün birinde kapandığında, ortaya çıkan sonuçlar hiç de arzu ettiğimiz gibi olmayacaktır.
Bu noktada sevinilecek tek husus, Akkuyu’da Ruslar tarafından kurulmakta olan nükleer santralin henüz devreye girmemiş olmasıdır. Çizdiğimiz bu tablonun içerisine Akkuyu’nun da dahil olması ile işler çok daha içinden çıkılmaz bir hal alacaktır.
***
Sonuç olarak, Rusya’nın vanaları kesmesinin Türkiye için son derece ciddi sonuçları olması kaçınılmazdır.
Dahası, bu tabloya İran ve Irak’taki vanaların da dahil edilmesi durumunda tam bir felaket senaryosu söz konusu olur. Çünkü bu üç ülke, Türkiye enerji tüketiminin yüzde 45’e yakın kısmını sağlamaktadır.
Enerjide arz güvenliği meselesi hafife alınmamalıdır. “Dünya’nın bin bir türlü hali olduğu” akılda tutulmalı, konjonktürel iyimserliklere kapılıp da enerjide arz güvenliği sorununun doğrudan dış politikada yansımalarının olacağı, hangi zaman diliminde hangi olumsuzluklara yola açacağının belli olmayacağı ve ulusal güvenlik zafiyetlerine yol açabileceği unutulmamalıdır.
Nejat TAMZOK
Ankara/Ekim 2015
e-Posta: nejattamzok [at] yahoo.com
KAYNAKÇA:
1 - World Bank, Gross Domestic Product (Current US$) by Countries, 2014.
2 - World Energy Council, World Energy Resources – 2013 Survey, 2013.
3 - Nejat Tamzok, “Türkiye enerji ithalatında kaçıncı sırada?”, https://www.academia.edu/8462397/T%C3%BCrkiye_enerji_ithalat%C4%B1nda_ka%C3%A7%C4%B1nc%C4%B1_s%C4%B1rada, 23 Eylül 2014.
4 - Nejat Tamzok, “Enerjide en bağımlı olduğumuz ilk on ülke”, https://www.academia.edu/9809227/Enerjide_en_ba%C4%9F%C4%B1ml%C4%B1_oldu%C4%9Fumuz_ilk_on_%C3%BClke, 17 Aralık 2014.
5 - Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Doğal Gaz Piyasası Sektör Raporu 2014, Ankara, 2015.
6 - 5015 Sayılı Petrol Piyasası Kanunu, Madde 16.
7 - BOTAŞ, 2014 Yılı Sektör Raporu, Ankara, 2015.
...