Vestas TR CEO’su: Rüzgâr hedefinde netliğe ihtiyaç var

Vestas Türkiye CEO’su Levent İshak, içinde 5 GW’lik offshore rüzgâr santralinin de yer aldığı 120.000 MW’lik 2035 yılı yenilenebilir enerji hedefinin alt kırılımlarının netleştirilmesi gerektiğini söyledi.

MEHMET KARA

Kömür ve petrol gibi fosil yakıtların yerini yenilenebilir kaynaklara bırakması olarak da formüle edilebilecek enerji dönüşümü tüm ülkelerin gündeminde. Bu dönüşüm enerji ekipmanları alanındaki gelişmeleri de etkiliyor.

Öte yandan son yıllarda ABD başta olmak üzere pek çok ülke rekabet yerine korumacılığa ağırlık veriyor. Bu durum enerji kaynaklarında olduğu gibi enerji ekipmanları alanında da dışa bağımlılıktan kurtulmak isteyen Türkiye açısından önemli dersler içeren bir süreç olarak karşımızda duruyor.

Avrupa’nın köklü rüzgâr türbini üreticilerinden Danimarka merkezli Vestas, bu alandaki gelişmelerin merkezinde yer alan bir aktör. Türkiye’de rüzgâr endüstrisinin gelişiminde önemli rol oynayan Vestas, yerlileşme çabalarının gerek ülkeler gerekse enerji aktörleri üzerinde ne tür etkileri olduğunu bizzat yaşayarak gören bir aktör. Vestas Türkiye CEO’su Levent İshak, Enerji Günlüğü’nün rüzgâr enerjisine dair sorularını cevapladı.

Rüzgâr endüstrisinin gündeminde hangi başlıklar var hızlıca onu alabilir miyiz?

Gündemin ilk sırasında iklim krizi, küresel sıcaklık artışını 1,5 derece ile sınırlandırma hedefine ne kadar hızlı gidebiliriz konusu var. Her ülke elinden geleni yapıyor. Herkes bunun için kendi mevzuatını izin süreçlerini güçlendirmeye çalışıyor. Bu çalışmaları hızlandırma öncesi bir patinaj devresindeyiz. Yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırımın ciddi şekilde artacağı bir süreç yaşayacağımızı öngörüyoruz. Biz de bu sürecin tam ortasında bir firma olarak elimizden gelen katkıyı sunmaya çalışıyoruz.

Bu hızlanma beklentinizin ipuçlarını nerede görebiliyoruz?

Daha önce yenilenebilir enerji yatırımları ile ilgili izin süreçleri büyük sıkıntıydı. Bu süreler 7-10 yıllara varıyordu. Ama bu süreler kısaltılıyor. Mesela Almanya bu sene 10.000 MW’lik rüzgâr enerji santrali lisansı dağıttı. Diğer ülkeler benzer yarışların içinde. Herkes izin süreçlerini bir an önce modifiye etmeye çalışıyor. Bir adım önde olanlar var, geride olanlar var. Ayrıca üreticiler özellikle gelecek büyük tedarikçiler kendilerini bu sürece uydurabilmek için tedarik noktalarını geliştiriyor. Şu anda ciddi anlamda değerlendiriyorlar. Bir yarış başlangıcı var görünüyor.

Türkiye’de durum ne?

Türkiye’de durum biraz karışık. Şöyle karışık: Türkiye’nin çok güzel bir hedefi var. 2035 yılına kadar içinde 5 GW’lik offshore rüzgâr santralinin de yer aldığı 120.000 MW’lik çok ciddi bir hedef... Bu hedefin konması son derece değerli. Bunun alt kırılımlarını görmeye ve anlamaya ihtiyacımız var. Hedef çok güzel ama nasıl yapılacağının yolunu hep beraber sektör olarak çizmemiz gerekiyor. O yüzden istişare toplantılarımız devam ediyor, karşılıklı fikir alışverişimiz var. Türkiye de bu süreçte hızlanmak için elinden gelen gayreti gösterecektir diye umuyoruz. Ama bunu mümkün olan en doğru, en sürdürülebilir şekilde bir an önce yapması lazım.

Geçmişte yaşandığı gibi ekipman tedarikinde sıkıntılara yol açılma riski yok mu?

Bu risk her zaman var. Pozitif tarafından bakalım. Biliyorsunuz yeni açıklanan 1200 MW rüzgâr, 800 MW güneş olmak üzere 2000 MW’lik YEKA lisans yarışmaları var. Daha önce istediğimiz iyileştirilmelerin birçoğu yeni YEKA sözleşmesine derç edilmiş durumda. Bu olumlu bir şey. Ama şu anda istenilen tam istenilen yerde değil. Biraz daha yolu var. Bunun istişaresi yapılıyor.

Sıkıntı nerede?

Bunlardan biri, koyulan taban fiyat. Tesisin ilk 6-7 yılında üretilen elektriği taban fiyattan piyasaya satma, sonraki 20 yıl boyunca teklif ettiğiniz fiyattan satma hakkınız var. İhalede minimum fiyata inildiğinde yarışma bitmemişse bu kez üzerine, MW başına 10 bin liradan başlayarak lisans bedelini başta ödeme taahhüdü ile devam ediliyor. Bunun güzel tarafı, lisans bedeli cepten peşin çıkacağı için yüklenicilerin tesisi kurma motivasyonu daha fazla olacak. Diğer risk 3.5 dolar/sent taban fiyat dünya konjonktürüne ve yaşadığımız coğrafyaya, Avrupa’ya baktığımız zaman çok düşük bir mertebe. Ve biz buna çok yakın olan fiyat mertebesinde bu işin çalışmadığını gördük maalesef. Bu 3,5 dolar/sent biraz daha yukarı, mesela 4,5 mertebesine çıkarılabilir, bu kez projenin yapılabilirliği güvence altına alınır. Onun üzerine yarışma devam edebilir şeklinde bir yaklaşım var.

Birim başına 3.5 dolar sentin 20 sene boyunca sabit olması bu sizce doğru bir yaklaşım mı?

Bunu beş sene önce, Avrupa’da sıfır, hatta eksi faizlerin olduğu bir dönemde konuşsaydık çok fazla dikkat çekmeyen bir nokta olabilirdi. Ama şu anda ciddi anlamda Covid zamanı ve Covid sonrası fiyatlardaki artışları gördük. Yani her şey arttı, enflasyon yükseldi. Şu anda tüm dünya bir enflasyon içinde. Ve henüz bunun etkisi hala gitmedi, enflasyon devam ediyor. Avrupa'da bu artışlar devam ederken 3,5 dolar/cent ile sabit tutup 20 sene boyunca sabit bir fiyattan almak ne derece fizibiliteleri hazırlayacak kuruluşlar bunları nasıl değerlendirecek onu bir görmek lazım, orada endişemiz var.

Peki Türkiye’deki yatırımcı adaylarına öneriniz nedir?

Biliyorsunuz biz Türkiye’deki rüzgâr endüstrisi yatırımcılarından biriyiz. Burada fabrikamız vardı. Fabrikamız derken, kule, kanat, jeneratör üretimimiz vardı. Şu anda sadece kule üretimimiz var. Yatırımcı adaylarının Türkiye’deki değişkenleri, özellikle kur geçişkenliğini iyi okumaları lazım. Son iki yılda Euro veya dolar bazında baktığınız zaman, farklı maliyette bir ülke kategorisine geldik. Rekabette ciddi anlamda sıkıntı yaşıyoruz. Yani burada ürettiğimiz ekipman, Euro bazında Avrupa’daki birçok yerden çok daha pahalı duruma geldi.

Bunun tek sorumlusu kur mu?

Makro ekonomik birçok faktör vardır. Bunları sabaha kadar konuşabiliriz ama çok faydası olmaz, sonuca bakmak lazım. Kur dışında işin bir de ihracat tarafı var. Yaptığınız ürünü sadece iç piyasaya vermeniz yetmiyor, büyük olmanız ve globalde de isim sahibi olmanız lazım. Türkiye’de yatırım yapmak istiyorsanız, ürettiğinizi ihraç etmeniz de lazım. Orada da rekabetçi olmanız gerekiyor. Yani sonuçta bu maliyetleri kontrol etmek için bir ölçek ekonomisi ihtiyacı var biraz. Her şeyin yüzde 100 öngörülemediği bir coğrafyada bir yatırım yapıyorsanız, bunu mutlaka ihracat tarafını da düşünmek zorundasınız. En azından iç piyasanın durağan olduğu bir zamanda, dışarıda bu ürünü değerlendirme konusunda bir planınızın olması lazım. Hangi pazara göndereceğiniz ve hangi fiyat seviyesinde rekabetçi olabileceğinizi iyi değerlendirmeniz lazım.

Son yıllarda tüm dünyada enerji üretim lisansları verilirken yerli ekipman şartları getirilmeye başlandı, bu ne anlama geliyor?

Herkesin bir şekilde ekipmanların yerli olması, bir istihdam yaratması beklentisi var. Çok anormal bir durum değil bu. Herkesin bundan, bu istihdamdan bir şekilde pay alma gayreti var.

Ama ihracat yapmayacaksanız yatırım yapmak anlamsız dediniz…

Evet, işte o yüzden de yerliliği kurgularken, buna göre davranmak lazım. Burada her şeyi yapıyor olmak yetmiyor. B ülkesi de her şeyi burada yap diyecek C ülkesi de… Her ülkeye fabrika kurmak gibi bir lüksümüz yok. Hiç kimsenin yok. O yüzden burada kullanılacak ekipmanları yeri geldiğinde yurt dışına ihraç etmek, yurt dışından da bunların karşılığında farklı ekipmanları getirip burada kullanmak gibi global bir sistemin bir parçası olmak zorundasınız.

Salt bir yerlilik vurgusu tek başına yetmiyor yani, öyle mi? 

Daha kıvrak olmak, rekabet edebilecek şartlarda üretim yapabilmek lazım. Her şeyi her yerde eşit maliyette üretemezsiniz. X ülkesinde ürettiğiniz bir jeneratörün fiyatı başka bir ülkede daha yüksek ya da daha düşük olabilir. Ama mühim olan enerji fiyatlarını düşürmektir, sürdürülebilir ve kaliteli kılmaktır. Bunun için de ciddi anlamda kalite kontrolü ve tedarik zinciri kontrolü gerekir. Her yerde bunu yaptığınız zaman, bu kalite seviyesine bu rekabetçi yere çıkma olasılığınız çok çok yüksek ki bunu biz test ettik ve gördük.

Enerji Günlüğü