Bugün yani 3 Aralık 2021 tarihinde doğalgazda elektrik ve sanayiye yüzde 20 zam geldi. Konutlarda ise bir değişiklik yapılmadı. Bugünkü kurdan konut doğalgaz fiyatlarını dolara çevirsek 107$/1000Sm3, sanayi fiyatları 305$/1000Sm3, elektrik fiyatları 350$/1000Sm3, LNG satış fiyatları ise 437 $/1000Sm3 olmuştur.
Ülkede satılan doğalgazın (yaklaşık büyük çoğunluğu CH4 olan gaz) kimyasal kompozisyonu aynıdır. Ama dört ayrı ve birbirinden uçurum farkı olan fiyatla satılmaktadır.
Bu yazımda bir seri halinde doğalgaz fiyat politikaları ile sübvansiyonlarla ilgili değerlendirme ve tavsiyelerimi yazacağım. Yazının tutacağı yer nedeni ile seri halinde yazmaya çalışacağım. Çünkü tek bir yazıda çok uzun olacak.
Benzer önerileri bundan 10 yıl önce de 2011 yılında bir enerji STK’sını yönetiminde yer alırken ziyaretine gittiğimiz o dönem ki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız’a da yapmıştım. O toplantıda bulunan ve halen bürokrat olan kişiler de buna şahittir. O zaman Sn. Yıldız “Biz de benzer konularda çalışmalar yapıyoruz” demiş ve teşekkür etmişti. Üzerinden 10 yıl geçti ve birkaç enerji bakanı değişti ancak çalışmalar bir türlü sonuçlanmadı.
Çoğu insanın bildiği, çok bilindik bir danışmanlık fıkrası vardır. Firma da battığı için ismini kullanmamda bir sakınca yok diye düşünüyorum. Bir çoban yol kenarında sürüsünü otlatmaktadır. Uzaktan tozu dumana katmış camları siyah film kaplı bir lüks SUV yanaşır. Araçtan üzerinde tipik Londra City bölgesi üniforması olan lacivert çizgili takım elbiseli, marka ayakkabılar giyen, siyah gözlüklü, kravatlı genç biri iner ve çobana sorar:
- Eğer kaç tane koyunun olduğunu bilirsem bana onlardan birini verir misin?
Çoban adama uzaylı gibi bakar, bir de koyunlara bakar ve “Tamam beyim” der...
Lüks aracını park etmiş olan genç adam telefonunu bilgisayarına bağlar, internetten bir yerlere girer. GPS’ini kullanarak koyunların bulunduğu alanı tarar, bir database ve logaritma ile doldurulmuş excel tablolarını açar. Sonra iki yüz sayfalık boyalı kağıt bir rapor basar. Sonra da çobana döner ve biraz da ukala bir tavırla şöyle der:
- Tam olarak 350 adet koyunun var...
Çoban da “Doğru beyim” der ve ekler:
-İstediğin koyunu alabilirsin
Genç adam hayvanı üzerini de kirletmemeye dikkat ederek alır ve SUV’nin arka bölmesine yerleştirir. Bu kez çoban genç adama döner ve sorar:
- Beyim, eğer ben senin ne iş yaptığını bilirsem, koyunumu geri verir misin?
- “Elbette, neden olmasın” der genç adam..
Çoban devam eder:
- Sen bir Arthur Andersen danışmanısın...
Bunu duyan genç adam şaşkınlıkla sorar:
- Nasıl oldu da bildin?
Çoban şöyle der:
- Çok basit. Birincisi, buraya çağrılmadan geldin. İkincisi benim zaten bildiğim bir şeyi bana söylemek için benden koyun istedin. Üçüncüsü hiçbir şeyden anlamıyorsun çünkü koyun yerine köpeğimi aldın...
Sanırım ben bu yazıda bedava danışmanlık yaparken 32 yıllık sektör tecrübeme dayanarak fıkradaki gibi köpeği almayacağımı düşünüyorum. 10 yıl önce de naçizane tavsiyelerde bulunurken o toplantıda bulunan adı bende saklı (yazıyı okursa hatırlar) üst düzey bir bürokrat “Arif bey konuları çok iyi bilir yanlış ve hatalı bir şey söylemez” diyerek bu konuyu tasdik etmişti.
Tavsiyelerde bulunma nedenim de 10 yıldan beri çalışan ve bir çıkış yolu bulamayan bakanlığa bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak belki danışmanlık firmaları yaklaşımı ile davetsiz kabul edilebilirim. Ama en azından bazı konularda karar vericilere ilham verebilirsem fıkradaki danışmanın aldığı gibi çoban köpeğini değil ama manevi tatmini almış olurum.
Her ülke dar gelirlisine zaman zaman destekte ve yardımda bulunabilir. Her ülke desteklemek istediği sektörlere teşvikler verebilir. Ama vereceği teşvikler genelde vergisel anlamda devletin gelecekte alacağı vergilerden vazgeçme ya da atıl duran arazilerin üretime yönlendirilmesi vs. gibi teşviklerdir. Hiçbir devlet, sanayicisine ihracat yaparken fiyatta rekabet edebilsin diye nakit kaynak aktarmaz, bir nev’i sermaye transferi yapmaz. İstisnalar vardır, lakin her toplum tasarrufun, sermaye birikiminin önemini bilir ve gelecek nesillerin de toplum kaynaklarında hakkı olduğunu bilir.
Kamu İktisadi Teşekkülleri aslında tüm dünyada vardır. Bunların geçmişine girmeyeceğim. Bizim ülkemizde ilk 1961 Anayasasında kullanılmış olan terim genel olarak kamusal kaynakları kullanmak yoluyla ekonomik alanda faaliyet gösteren Devlet Kuruluşlarını ifade eder. Uluslararası literatürde "devlet şirketi" (Public Enterprise) olarak geçen bu kavram, sermaye sahibi olan devlet adına ticari faaliyetlerini üstlenen bir tüzel kişiliği ifade eder.
Aslında İktisadi Devlet Teşekkülü (İDT), Kamu İktisadi Kuruluşu (KİK) gibi bir çok alt tanımları da vardır. Bu alt tanımlar, sermayenin tamamı ya da bir bölümünün devlete ait olması ya da doğal tekel faaliyeti görüp görmemesi ile değişir. Ama esas olan;
Sermayesinin vergi mükelleflerinin parası olması ve
İktisadi alanda “ticari” esaslara göre kâr amacı güderek, ana sözleşmelerinde yazan konulara göre faaliyet göstermesidir.
Sermaye devletin hazinesinindir. Devletin hazinesi mesela yüzde 20’den borçlanabiliyorsa bir kere koyduğu sermayenin bedeli en az yüzde 20’dir. KİT ticari bir faaliyet yapması sebebiyle bulunduğu ticari faaliyetin ticari risk primlerini de eklediğinizde ilgili yılı, bilançosunu en az yüzde 25 kârla kapatıyor olması gerekir ki vergi mükelleflerinin parasını doğru değerlendirmiş ve zarar etmemiş olsun. Eğer bu kârı yapmıyorsa devletin, ülkenin, gelecek nesillerin birikmiş sermayesini azaltmış, yemiş olur.
Peki KİT’ler hiç mi zarar edemez? Tabii ki kendine verilmiş, ana sözleşmede yazan görevleri kapsamında zarar edebilirler ve her yıl da TBMM tarafından yani halkın temsilcileri tarafından ibra edilirlerdi. Ancak 6741 sayılı Kanunun 8. Maddesine göre Türkiye Varlık Fonu kapsamındaki şirketleri Sayıştay Denetimi de dahil 233. KHK’da dahil birçok KİT’le ilgili kanun ve mevzuatın dışına çıkartılmışlardır.
Bu konudaki tartışmaları kamu hukuku uzmanlarına, bütçe ve maliye uzmanlarına bırakarak naçizane bir Türk vatandaşı olarak verdiğim vergilerin, ecdadımın sermaye birikiminin ve çocuklarımın, torunlarımın gelecekteki hakları için önerilerde bulunuyorum. Çünkü mevcut durum sürdürülebilir olmaktan çok uzaktır.
Hem doğalgaz piyasasına, hem BOTAŞ gibi bir kamu kurumuna hem de şeffaflıktan uzak ödemeler dengesi ve genel bütçeye öngörülemeyecek şekilde zarar vermektedir. Yazımı şimdi burada kesip ikinci bölümde piyasadaki tarife yapısına yönelik, sübvansiyona yönelik ve vergi yapısına yönelik olarak naçizane önerilerde bulunacağım. Yazının ikinci bölümünü de yazmaya başladım. 900 kelimeye ulaştım şimdilik burada nokta koyuyorum...