MUSTAFA KARAKEÇİLİ
Tüm Enerji Günlüğü takipçilerine merhaba! Bu benim ilk yazım. Bundan böyle arada sırada sizlere enerji ve özellikle yenilenebilir enerji alanları üzerinden Türkiye ve dünyadaki ekonomik, teknolojik gelişmeler hakkındaki gördüklerimi, duyduklarımı, öngördüklerimi anlatmaya çalışacağım.
İlk yazıma “rüzgarınız bol olsun” diyerek başlamak istiyorum. Çünkü ele alacağımız ilk konu, son yıllarda Türkiye enerji sektöründe giderek daha fazla öne çıkan rüzgar yatırımları ve bu alandaki teknolojik gelişmelerle ilgili. Önce Türkiye rüzgar enerjisi sektörüyle ilgili birkaç notu şuraya iliştirelim.
Rüzgarı öne çıkaran gelişmeleri 2017 yılında yapılan Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA) rüzgar lisans ihalesi, 2017 sonu itibari ile ulaştığımız 6.872 MW kurulu güç (1) ve son iki yıldır dünyadaki en büyük 10 pazardan birisi haline gelmemiz (2) diye sıralayabiliriz.
Evet, tüm bu popülerliğine rağmen rüzgar enerjisi hakkında bazı az bilinen konularda sizleri aydınlatmaya çalışacağım.
Başlıyoruz. 2017 yılı sonu itibariyle ülkemizde devreye alınan santrallerde kullanılan türbinlerin tamamına yakını ithal markalardan oluşuyor. Gerçi özellikle son birkaç yılda devreye alınan santrallerin neredeyse tüm kanat ve kuleleri ülkemizde yapılıyor ama ne yazık ki hala türbin üreticisi bir Türk firması yok ortada. Ve anlaşılan o ki yakın zamanda da yerli bir türbin üreticisi görmemiz zor.
Peki ne olacak? İsterseniz, yerli araba konusunda olduğu gibi, “Geç mi kaldık?” ve “Hangi fırsatları kaçırdık?” sorularına cevap bulmaya çalışalım. Ama önce sektörde yer edinmiş, Türkiye dahil birçok ülkeye satış yapabilen dünya devi firmaların geçmişlerine göz atmakta yarar var.
Vestas’ın 1979, Enercon’un 1984, Nordex’in 1985 yıllarında sektöre girdiklerini görüyoruz. Yani şu anda küresel rüzgar türbini pazarındaki önde gelen bu oyunculara baktığımızda en az 30 yıllık firmalar olduğunu görürüz.
Firma bazında incelemek istersek, General Electric’in (GE) sektöre giriş hikayesi biraz karışık. Enron, 1980’de kurulmuş olan Zond firmasını (daha sonra Clipper’ı da kuran kişiden) ve sonrasında da 1997’de Alman Tacke’yi satın alıyor. Enron’un batması sonrası, 2002’de GE, Enron’u alarak sektöre giriş yapıyor. Sonrasında GE, 2015’de Alstom’u da bünyesine katarak uluslararası pazarlardaki gücünü arttırıyor.
İlk Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA) rüzgar ihalesini kazandığı için son dönemin popüler üreticisi Siemens’e bakalım. Siemens rüzgar türbini işine 2004 yılında dünyada yüzde 9 pazar payına sahip konumdaki Alman Bonus firmasını satın alarak girdi. Geçtiğimiz yıl İspanyol Gamesa ile birleşme sürecini tamamlayarak 2017 sonu itibariyle 6.800 MW’lik kurulu güçle dünyada ikinci sıraya yerleşti.
Şimdi biraz da Çinli üreticilere bakalım. Çin’in ilk beş firmasından biri Sinovel. Onların da ülkemizde 2 santral ile 108 MW’lik türbinleri dönüyor. Sinovel’in kökleri ise aslında ta ABD’ye uzanıyor. Sinovel, 1987’de kurulan American Superconductor Corporation (AMSC) şirketi ile 2005 yılında bir işbirliğine girdi ve sektörde hızla büyüdü. 2010 yılında bu işbirliklerini daha üst seviyeye taşıyacak yeni bir anlaşma da yaptılar. Fakat sonraki yıllarda patent hakları nedeniyle davalık oldular. Sinovel, bu yılın (2018) başlarında Amerikan mahkemelerinde açılan bu davayı kaybetti.
2015 yılında 7.800 MW ile dünyanın en büyüğü olan, 2017 yılını ise 5.400 MW ile üçüncü sırada kapatan, Çinli Goldwind’in hikayesi de oldukça ilginç. Goldwind 2008 yılında Alman Vensys firmasının 1.5 MW’lık türbininin lisansını alarak sektöre giriş yaptı. Bundan sadece yedi yıl sonra, yılda 7.800 MW türbin satışı yapacak seviyeye ulaşıyor. Ulaştıkları seviyeyi daha iyi anlamak açısından; 7.800 MW rakamı, Türkiye’nin 2018 sonunda veya 2019 içinde ulaşacağı toplam kurulu güce eşit. Tabii burada Çin iç pazarının çok büyük olmasının etkisi var.
Çin, son 10 yılda rüzgar enerjisi alanındaki kurulu gücünü 5 bin 900 MW’den tam 188 bin MW’a çıkardı. Yani ortalama her yıl 18 bin MW’dan daha fazla santral devreye aldı. Yani son 10 yılda, her yıl ülkemizdeki toplam rüzgar enerjisi kurulu gücünün üç katını devreye aldılar. Tabii bu rakamların akılalmaz büyüklüğü, Goldwind başta olmak üzere, Çinli üreticilerin çok yüksek sayılarda üretim yapmasını, bu üretim sonucu da kendilerini geliştirmelerine ve yeni modeller üretebilmelerini sağladı.
Bu kadar genel bilgiden sonra; Alman olarak bildiğimiz Siemens’in (Siemens Gamesa Renewable Energy ; SGRE ), aslında Danimarka ve İspanyol, Amerikan olarak bildiğimiz GE’nin yarı Alman, Çinli olarak bildiğimiz Sinovel’in Amerikan, Çinli Goldwind’in ise Almanya çıkışlı olduğunu görüyoruz. Bu da gösteriyor ki sermayenin ve bilginin; dini, dili, ırkı ve ülkesi yok.
Peki, yukarıda aktarmaya çalıştığımız, küresel rüzgar enerjisinin kısa tarihi boyunca ülkemiz neler yaptı? Belki bir kısım okuyucumuz, Sinovel’in kökeni olan AMSC firmasının adını hatırlayacaktır. 2008 yılında Model Enerji firması (Pars Makina ve SNC Kalite şirketlerinin alt kuruluşu) AMSC ile beraber ülkemizde türbin üreteceğini (3) (4) (5) açıklamıştı. Hatta 2009 yılında 1.65 megavatlık WT1650 türbinlerinin ülkemizde üretileceğini, Ankara’da 38.000 metrekarelik bir arsayı aldıklarını duyurmuşlardı. Fakat aradan 10 yıl geçti ve bu birliktelik hiçbir zaman gerçekleşemedi.
Peki, Goldwind’in kökeni olan Vensys firmasının, 2006 yılında, yani daha Goldwind ile anlaşmadan önce, ülkemizde bazı işadamları ile görüşüp, lisansını vererek üretim yapmak istediğini biliyor musunuz? O dönemde ileri görüşlü bir işadamımız 4-5 Milyon Euro tutarındaki bir lisans bedeli ile bu işe başlayabilirdi. Belki ülkemizdeki iç pazar, Çin kadar büyük olmadığı için yılda 7.000-8.000 MW üretim yapacak bir büyüklüğe hiçbir zaman ulaşamayabilirlerdi. Ama en azından dünyanın en büyük 10 firmasından birisi olabilirlerdi.
Rüzgar enerjisi sektörünü takip edenler, 2000 yılında kurulan Soyut Wind firmasını hatırlayacaklardır. Özellikle 2007-2008 yıllarında Türkiye medyasında birçok haberi yer almış (6) (7) , Türkiye’nin ilk yüzde 100 yerli türbini sloganı ile Afrika’ya bile türbin satan Soyut, neden hala MW serisi türbinler üretip, satamıyor?
Geçtiğimiz ay TS EN 61400-1-22 belgesini TSE’den alan Northel firması, çok takdir ettiğimiz firmalardan biri olmakla beraber, 2003 yılında rüzgar türbini teknolojileri geliştirmek amacıyla araştırma ve geliştirme çalışmalarına başlamıştı. Şu an MW serisi türbin üretmeye en yakın Türk şirketi pozisyonundalar. Fakat ne yazık ki, 15 yılın sonunda ancak 300 kW gücünde bir türbini piyasaya sunabildiler.
Gördüğünüz gibi ülkemizde de yıllar içinde bazı girişimler oldu fakat hiçbiri an itibariyle başarıya ulaşamadı. Özellikle AMSC ve VENSYS konusunda, zamanında çok ciddi fırsatları kaçırdık. Son yıllardaki Nordex-Acciona, Siemens-Gamesa, GE-Alstom, Enercon-Lagerwey birleşme/satınalmalarında da gördüğümüz gibi, sektör artık konsolidasyona gidiyor.
“Bloomberg New Energy Finance”in 26 Şubat 2018 tarihli açıklamasında da (8), dört büyüğün piyasayı domine ettiği ve bu dört büyük dışında kalan firmalarda konsolidasyonlar yaşanmasının sürpriz olmayacağı çok açık bir şekilde belirtiliyor. Yani belirli bir hacmin üzerinde üretim ve satış kapasiteniz yoksa, dünya pazarında aktif olmanız, ayakta kalmanız çok zor. Hatta ülkemizde bile önemli projelere imza atmanız zor.
Sektördeki rekabet ve elektrik fiyatlarındaki düşüş, türbin fiyatlarının ve kar marjlarının da ciddi şekilde düşmesine neden oldu. Yapılacak yatırımların geri dönüşleri hiç olmadığı kadar zor. Böyle bir ortamda çok makul şartlarda bir lisans alınması ile ancak bir Türk markası piyasada yer alma şansı yakalayabilir. Eğer yıllık 1.000 MW olan iç piyasanın yüzde 50’sine, yani 500 MW satış kapasitesine ulaşabilirse bu yerli firma belki ayakta durabilir. Tabii az önce bahsettiğim diğer rakiplerin önüne geçerek, pazarın yarısını almak hiç de kolay değil.
Özetlersek… Rüzgar türbini alanında kar marjlarının yüksek ve rekabetin düşük olduğu dönemler bitti. O dönemlerde yapılacak bir lisans satınalması veya firma satınalması ile ortaya çıkabilecek bir Türk üreticisi olma şansı da yok denecek kadar azaldı. Yani ilerleyen dönemler lisanssız veya öztüketime yönelik projeler dışındaki lisanslı veya YEKA projelerinde yabancı menşeili firmaları görmeye devam edeceğiz.
Peki bu durumda küresel rüzgar pazarında Türkiye ileride de bir şekilde hiç oyuncu çıkaramayacak mı?
Ya da ne yapılmalı?
Bu soruların cevaplarına dair önerilerimiz de bir sonraki yazımızın konusu olsun…
Mustafa KARAKEÇİLİ
Bu yazıyı kaleme alırken yararlandığım ve atıfta bulunduğum kaynakları aşağıda bulabilirsiniz.
- (http://www.tureb.com.tr/turebsayfa/duyurular/turkiye-ruzgar-enerjisi-istatistik-ozet-raporu)
- http://gwec.net/wp-content/uploads/vip/GWEC_PRstats2017_EN-003_FINAL.pdf
- http://www.hurriyet.com.tr/american-superconductor-gets-turkish-contract-9599913
- http://www.gazetevatan.com/ruzgar-turbinleri-artik-turkiye-de-uretilecek-213135-ekonomi/
- http://www.radikal.com.tr/ekonomi/yerli-mali-ruzgr-turbinleri-geliyor-912501/
- http://www.3eelectrotech.com.tr/arsiv/yazi/soyutun-ruzgary-eritreyi-aydynlatyyor
- http://www.turkloydu.org/tr-tr/haberler-ve-etkinlikler/haberler/2009/ruzgar-enerjisi-santrallerinde-ilk-adim.aspx
- https://about.bnef.com/blog/vestas-keeps-lead-in-onshore-wind-siemens-gamesa-narrows-gap/