Dünyada spot fiyatlarla yapılan LNG ticareti doğalgazın taşıma kolaylıklarını da beraberinde getirdi. Bu yolla yapılan doğalgaz ticareti de son yıllarda hızlı bir artış eğiliminde...
ABD’nin 2018 yılından itibaren doğalgaz üretiminin iç talepten kalan kısmıyla Avrupa pazarına girmesi, Kuzey Akım 2 boru hattı sorunu, Türkiye’nin de haklı şekilde tarafı olduğu Doğu Akdeniz’deki Münhasır Ekonomik Bölge meselesi ve yeni hidrokarbon aramaları doğalgaz arzını jeopolitikanın merkezine oturttu.
Bu konjonktürde Rusya yeni doğalgaz ihracat kapıları aramaya yöneldi. Rusya bir yandan LNG üretim kapasitesini geliştirirken bir yandan da Aralık 2019 da, Çin ile yaptığı 30 yıllık sözleşmeyle, kurulan 3000 kilometre uzunluğunda ve -62 derece koşullarında çalışacak, dünyanın en büyük inşaat projesi kabul edilen Sibirya’nın Gücü Boru Hattı tam kapasiteye ulaştığında senede 38 milyar metreküp doğalgazı Çin’e satmaya başlayacak. Rus doğal gazının ilk kez Kuzey Çin pazarına girmesi, Rusya’nın pazar çeşitlendirmesi yapması, arz esnekliğini artıracağı için yerel pazarlardan gelecek fiyat baskılarına karşı daha dirençli hale gelmesi muhtemel.
Doğalgazda bunlar olurken diğer fosil yakıtlar da boş durmuyor. Petrol ve buharlık kömür fiyatları da ciddi rekorlar kırıyor. Kömür fiyatları son bir yılda 50USD/ton seviyesinden 250USD/ton seviyelerine gelmiş durumda. Bu hızlı artış derive talebin şiddetinden kaynaklandığı düşünülse de olması muhtemel arz şoklarının da habercisidir. Bu husus, endüstrilerin üretim maliyetlerini doğrudan etkileyecektir. Dünya ekonomisinin durgunluktan çıkış çabalarını göz önüne aldığımızda arz şoklarının stagflasyon- durgunluk içinde enflasyon- üretme kapasitesi dikkat çekici bir risk olarak değerlendirilmektedir.
Pandemiden ekonomik ve sosyal çıkışın başladığı ve talebin artacağı öngörüsüyle başlayan enerji hammaddeleri talebinin doğurduğu fosil yakıt fiyat artışları içinde bulunduğumuz yılın son çeyreğine damgasını vurdu diyebiliriz. Yukarıda oluşum koşullarına kısaca değindiğim talebin 2022’de de devam etmesi kuvvetle muhtemel.
Fosil yakıtların karbon emisyonuna olumsuz katkıları nedeniyle sanayileşmiş ülkelerin ihtiyatla yaklaşmaya başladıkları gerçeği ve yenilenebilir enerji üretim maliyetlerinden gözle görülür düşüşlerin başladığı gerçekleri etrafında 2022 yılı son çeyreğinden itibaren ılımlı dalgalanma içine gireceğini ve bu durumun orta uzun vade fosil yakıtların fiyat oluşumunda belirleyici olacağı ortada.
Geçtiğimiz haftaki yazımdan itibaren yaptığımız değerlendirmeler etrafında Türkiye’ye baktığımızda, fosil yakıtların fiyatlamalarındaki değişimin etkisinin büyük olduğunu söyleyebiliriz. Doğal gazdan örneklersek, 2020 yılı istatistiklerine göre Türkiye’nin toplam doğal gaz ithalatı 48 milyar metreküp. Bunun 36 milyar metreküpü uzun vadeli kontratlarla yapılıyor.
Bu kontratlar Enerji Günlüğü yazarı Sn. Ali Arif Aktürk’ün de yazılarında vurguladığı gibi yakın ikame diğer fosil yakıtların fiyatlarına endeksli sözleşmeler. Fiyatlar ise endeksleme yoluyla üç ayda bir geçmiş altı aylık veriler dikkate alınarak yapılıyor. Bu ay başında yapılan fiyat güncellemesinin içerisinde fiyatların hareketlenmeye henüz başlamadığı Nisan, Mayıs ve Haziran aylarına ait enerji fiyatlarının da olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Böyle baktığımızda ocak ayı fiyat güncellemelerinin bir hayli yüksek olacağını öngörebiliriz.
2020 yılı doğalgaz verilerine baktığımızda Türkiye’nin 56 milyar metrüküp ithalat yaptığını görüyoruz. Bu ithalatın yüzde 60’lık kısımı boru hatlarından, uzun vadeli kontratlarla alınan gaz, kalan 20 milyar metreküplük kısım ise spot piyasadan sağlanıyor. Türkiye 12 milyar metreküp doğal gazını spot fiyatlarla Rusya’dan boru hatlarıyla almayı tercih etmiş, kalan 8 milyar metreküp doğalgaz ise LNG formunda ithal edilmiş.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sn. Fatih Dönmez geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada “Türkiye bu sene kuraklık dolayısıyla hidroelektrik kapasitesinde bir kısım azalmalar kaydetti. Ancak, elektrikte fiyatları dengelemek için doğalgaz santrallerimiz daha çok çalışıyor. Sanayide de ciddi bir kapasite kullanım oranı yakalandı. O nedenle doğalgazda 8 ila 10 milyar m3 talep artışı olacağını öngörüyoruz. Bütün bunlara rağmen sevkiyatta sıkıntı çıkmazsa sorun yaşamadan bu seneyi geçireceğimizi öngörüyoruz” dedi.
Baka Dönmez’in bu açıklamaları pandemiden çıkıştan kaynaklı doğalgaz talebinin bir parçasının da ülkemizden geldiğini vurgulaması açısından oldukça önemli. Bu değerlendirmeler etrafında, doğal gaz kullanımında artışın kaçınılmaz olduğu ve tedarik sorunuyla karşılaşılmazsa asgari 8 milyar metreküp ilave doğalgaz ithalatının gerçekleşeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Konuşmasında otuz senedir enerji sektörünün içinde olduğunu ve ilk defa böyle bir durumla karşılaştığını ifade eden Bakan şunları ekliyordu:
“Uzun dönemli kontratlarımız sayesinde (fiyatlar) daha dengeli seyir izleyecektir. Ama fiyat artışları yeni kontratlara yansıyabilir. Bugün için arz güvenliği fiyattan daha önemlidir. Bu durumda da maliyetleri ister istemez üstlenmek zorundasınız.”
Yüksek fiyatlardan yapılması kaçınılmaz olan doğalgaz ithalatının ilk etkisi cari açık üzerinde görülüyor. Bu değerlendirmeler ısınma ve elektriğin maliyetinin artacağını ve bu artışın finasmanının devletin bütçe ve fon gelirleri üzerinden kamuya olumsuz yansıyacağını ifade etmek kehanet sayılmaz.
Konunun bir başka yönü ise gizli vergi olan enflasyon. Elektrik ve doğalgaz fiyatlarındaki artış bir sonraki ayın enflasyon oranını yaklaşık olarak %5 artırıyor.
Bu enflasyon üzerinde doğrudan etki bir de bu artışlar nedeniyle yapılması muhtemel proaktif fiyat artışlarını da eklersek enflasyonu artırıcı etkileri daha net tarif edebiliriz.
Proaktif fiyat etkisini son günlerde döviz kurundaki yukarı yönlü artışta da görüyoruz. 1USD’nin 10 TL’ye dayanmasının sebeplerini analiz ederken, ABD Merkez Bankasının da sıkılaştırma beklentileri ile enflasyon ve TCMB faizlerinin uyumsuzluğunun gibi öğelerin yanı sıra artan enerji maliyetleri ve küresel enflasyon beklentilerinin de rol oynadığı aşikardır.
Avrupa ve Ülkemiz enerji maliyetlerinin arttığı tedarik zorluğu riskinin ortaya çıktığı zor bir kışa mevsimine giriyor. Bu dönemeç noktasında ise Türkiye’de enerjinin verimli kullanımı, elektrik nakil hatlarının kayıp oranlarının azaltılması gibi konular yakıcı önem kazanıyor.