NİKO STELYA
‘Gaza gelmek’ Türkiye’de halk arasında sıklıkla kullanılan bir argo deyimdir. Heyecana yenik düşüp, anlık, ani kararların peşinden sürüklenenler için sıklıkla kullanılır.
Bugünlerde bu argo deyim Doğu Akdeniz’de ve Ege’de büyük iktisadi hülyaların ve stratejik hesaplaşmaların peşinden sürüklenen ülkeler için de kullanılabilir bir hüviyete bürünmüş durumdadır.
Son yıllarda, Doğu Akdeniz’de ışık hızıyla değişen stratejik denklemlerden ve ekonomik açmazlardan etkilenen bölge hükümetleri karşıt milliyetçilikleri, su yüzüne çıkmaya başlayan yeni iktisadi hedefler üzerinden güncellemek ihtiyacını duymaktadırlar.
Yeni enerji rezervleri aracılığıyla rakip milliyetçi söylemlerin dönüşümü aşağı yukarı dört yıl önce başlamıştır. Doğu Akdeniz’de stratejik dengelerin dönüşmeye başladığı, Atina’nın ekonomik iflasla karşı karşıya kaldığı bir dönemde PASOK hükümeti olası bir İsrail - Kıbrıs (Rum tarafı) - Yunanistan ekseni üzerinde kafa yormaya başlamış, aynı dönemde Rum ve Yunan teknokratlar 21. yüzyılın başlarında rafa kaldırılmış olan Doğu Akdeniz’deki ve Ege’deki enerji rezervlerini masaya yatırmışlardır.
‘Mavi Marmara’ serüveninin Türkiye ile İsrail’i karşı karşıya getirdiği bir dönemde, PASOK liderliğinin güdümünde, AKEL hükümetinin rızası ve İsrail tarafının aktif desteğiyle İsrail - Kıbrıs - Yunanistan stratejik ekseni oluşturulmuş ve kısa zamanda bu eksene bölgenin yeni enerji hesapları eklemlenmiştir.
2011 Yazında Mari Askeri Üssündeki büyük patlamayla birlikte ekonomik ve siyasi iflas bayrağını çeken AKEL Hükümeti tüm dikkatini Kıbrıs sularındaki enerji rezervlerine odaklamış, bu rezervlerin olası ‘Türk tehlikesi’ karşısında garanti alınması için İsrail’in ve Batı’nın aktif desteğini aramıştır. Bu bağlamda İsrail - Kıbrıs - Yunanistan hattında diplomatik, kültürel, ekonomik, stratejik ve askeri etkileşimler yoğunlaştırılmıştır.
Ankara ‘karşıt cephenin’ adımlarına ‘mahallenin büyük ağabeyi edasıyla’ yanıt vermeyi yeğlemiş, Kıbrıs yönetimi bu söyleme ‘milliyetçi ajitasyon’ kokan bir duruşla karşılık vermiş ve 2011 yılının sonlarına doğru karşıt Türk ve Helen milliyetçilikleri, son dönemde pek dillendirilmeyen, nur topu gibi yeni bir boyut kazanmıştır: İktisadi milliyetçilik. Yeni dönemde, karşıt milliyetçi ajitasyonların ‘oyun sahası’ Doğu Akdeniz halklarının ortak zenginliği olan enerji rezervleri olacaktır.
Geçtiğimiz aylarda kurulan Andonis Samaras azınlık hükümeti Doğu Akdeniz’deki araştırmalardan sonra sıranın Ege’deki araştırmalara gelmiş olduğunu yüksek tondan dışa vurmuştur. Atina’nın bu duruşuna, Ankara Kıbrıs’ta ve Ege’de ‘alternatif’ gaz ve petrol aramaları başlatmak ve gerilimi dengeli bir şekilde yükseltmek suretiyle karşılık vermiştir.
Bugün gelinen noktada, Doğu Akdeniz’deki ve Ege’deki enerji satranç tahtasında, Yunanistan, Kıbrıs ve Türkiye halkları yeni bir gerçekle yüz yüze kalmış durumdadırlar: İktisadi milliyetçilik, başka bir deyişle ‘gaz milliyetçiliği’ ve emperyalist çıkarlar bu ülkelerin geleceğini ipotek altına almaktadırlar. Enerji rezervleri üzerinden sürdürülen geleneksel Türk ve Yunan zıtlaşması, uluslararası büyük sermaye kesimlerinin iştahını kabarmakta, Akdeniz ve Ege sularındaki enerji rezervlerinin etkin kullanımını tehlikeye sokmaktadır.
Dahası, polis kurşunuyla öldürülen 15 yaşındaki Aleksis arkadaşlarına türlü işkence yöntemleri uygulayan Yunan Hükümeti’nin popülist söylemi ile, Ankara ile Diyarbakır arasındaki büyük mesafeyi hesaplamadan Üsküp ile Yemen’i birleştirmeyi hayal eden Ankara’nın iddialı söylemeleri, güncelleşen milliyetçi söylem vasıtasıyla bizleri yeni tarihi serüvenlere sürüklemektedir. Akl-ı selim tüm dünya yurttaşlarına düşen vazife iddialı popülist söylemlerden uzak durup, ortak geleceğe odaklanmak olmalıdır.
* DR. NİKO STELYA: Türkolog, Kathimerini Kıbrıs Gazetesi Kuzey Kıbrıs - Türkiye masası editörü
* E - Posta. stelgias@gmail.com