Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilerde AKP iktidarıyla derinleşen karşılıklı yakınlaşma süreci, yerini karşılıklı gerilime bırakmış durumda.
Tarihsel olarak bölgesel güç olma konusunda çatışma halindeki taraflar arasında pragmatizm temelli politikalar sayesinde yükselen işbirliği, Suriye krizi sonrasında oldukça hızlı ve sert bir şekilde çatırdamaya başladı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin`in, 2014`ün son aylarında Güney Akım Projesi`ni iptal ederek Mavi Akım Projesi`nin genişletilmesine dayalı Türk Akımı`nı hayata geçireceklerini açıklamasının üzerinden bir yıl bile geçmeden taraflar birbirlerinin "sınırlarını/kırmızı çizgilerini" ihlal etmeye başladı.
Ukrayna krizi ve tepe-taklak olan petrol fiyatlarının yarattığı ekonomik kaybı telafi etmek isteyen Rusya, Suriye sorunu üzerinden Türkiye ile karşı karşıya gelmiş durumda. Bir yıl öncesine kadar taraflar arasında kullanılan "dost ülke" söyleminin yerini hızla ve keskin bir şekilde tırmanan bir gerilim aldı.
Suriye sorununda Batı`ya karşı en başından itibaren Şam yönetimini destekleyen Rusya`nın Esad rejimine askeri destek sağlaması iki ülke arasındaki tarihsel çatışma retoriğini yeniden canlandırdı.
Son olarak Türkiye`nin angajman kuralları doğrultusunda sınır ihlali yapan Rus savaş uçağını düşürmesi, taraflar arasında yeni hükümetin kurulmasıyla yeniden başlaması beklenen müzakere sürecinin geleceğini belirsizliğe itti.
Taraflar arasındaki siyasi gerilimin yol açtığı misilleme bombardımanının, enerji işbirliği alanında -şimdilik sadece söylem düzeyinde kalmakla birlikte- önemli yansımaları var.
Suriye sorununa büyük güçlerin müdahil olmasının enerjideki hakimiyet mücadelesi göz ardı edilerek anlaşılması mümkün değil. Bu mücadelenin en önemli nedeni olan enerji, aynı zamanda kullanılan en önemli araç konumunda...
Türkiye ve Rusya arasındaki enerji ilişkilerinde karşılıklı bağımlılık durumu söz konusu. Ancak Rus enerji kaynaklarına aşırı bağımlılığı, Türkiye`nin durumunu daha kırılgan bir hale getiriyor.
Rus doğalgazının Almanya`dan sonra en büyük ikinci müşterisi Türkiye. Bu durum, Ankara`nın sahip olduğu en büyük avantaj. Ancak, Türkiye`nin doğalgaz arzının yaklaşık yüzde 55`i Rusya tarafından sağlanıyor.
Doğalgazda tek kaynağa yüksek bağımlılık, Türkiye`nin hareket alanını daraltıyor. Bunun da ötesinde Türkiye`de tüketime sunulan elektriğin yüzde 50`den fazlası Rus doğalgazı yakılarak üretiliyor.
Rusya`nın Türkiye`nin birincil enerji tüketimindeki payı bunlarla da sınırlı değil. Rusya, Türkiye`nin petrol ithalatında Irak ve İran`ın ardından üçüncü sırada yer alıyor.
Öte yandan Türkiye`nin kömür ithalatının yüzde 35`ini karşılayan tedarikçi ülke de Rusya...
Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda Türkiye`nin enerji ihtiyacının 1/5`ini karşılayan Rusya, bu yüksek oranla Türkiye`nin bir numaralı enerji arz ülkesi olma avantajına sahip.
Türkiye`nin ilk nükleer santrali olarak planlanan 20 milyar dolarlık Mersin Akkuyu Nükleer Santral Projesi`nin inşası ve işletmesi de Rusya`ya ait. Alternatif enerji kaynağı olarak savunulan nükleerde de Rusya ile çalışılması, Ankara-Moskova arasındaki katmerli bağımlılık ilişkisini daha da derinleştirmiş durumda.
Üstelik kaynak çeşitlendirmesi açısından savunulan bu projenin ilk reaktörünün, taraflarca açıklandığı gibi, en geç 2022 yılında devreye girmesi de şüpheli hale geldi.
Türkiye ve Rusya arasındaki enerji güvenliği meselesinin arz-talep dışındaki bir üçüncü boyutu daha var ki, bu da enerjinin transferidir.
Ukrayna`yı by-pass etmeye hazırlanan Rusya`nın, Güney Akım`ı rafa kaldırarak Türk Akımı ile Avrupa Birliği`ni şaşırtması sonrasında ikili ilişkilerde yükselen işbirliği enerjisi yerini belirsizliğe bırakmış durumda.
Avrupa Birliği`nin doğalgazda yaklaşık yüzde 30 oranındaki Rusya bağımlılığının sağladığı kaldıracın avantajlarını sonuna kadar kullanan Rusya, enerji diplomasisinin tüm manevralarını birbiri ardına sergilemeye devam ediyor.
Geçmişte doğalgaz fiyatlarını "havuç-sopa" yaklaşımı ile kullanan Rusya, bir "enerji süper gücü" olduğunu son dönemde kesintiler ve projeler üzerinden hissettiriyor. Transfer ülkelerini by-pass ederek boru hatları üzerindeki kontrolünü pekiştirmek isteyen Moskova`nın, projeleri yarıştırma savaşında Türk Akımı giderek cazibesini yitiriyor. Bu da Türkiye`nin enerji hub`ı olma nihai hedefi açısından önemli bir kırılma noktası anlamına geliyor.
Ayrıca tarafların doğalgaz fiyatı konusundaki uzlaşmazlığı yargıya (tahkim) taşımış olması da uzlaşma ihtimalini giderek güçleştiriyor. İki ülke arasındaki siyasi sorunlar derinleştikçe müzakereleri sürekli ileri bir tarihe ertelenen ve kapasitesi şimdiden yarıya düşen Türk Akımı`nın açıklanan takvimin gerisinde kalacağı artık kesinleşmiş durumda.
Bu arada, Kuzey Akım 2 projesinin, Türk Akımı`na alternatif olarak öne çıkması da bir başka gelişme. Öte yandan Rusya, Türkiye`nin angajman kurallarını uygulayarak Rus jetini vurmasının hemen ardından Karadeniz`de bir LNG tesisi kurmayı ve Asya`ya yönelik doğal gaz sevkıyatını artırmayı planladığını resmi haber ajansı aracılığıyla duyurdu.
Avrupa pazarındaki hakim konumunu kaybetmeyi göze alması söz konusu olmasa da Rusya, doğalgaz ihracatında yüzde 80 oranında AB`ye bağımlı olmasının yarattığı handikabın, zayıf noktası haline gelmesine izin vermeyeceğini, enerji diplomasisi manevralarıyla ortaya koyuyor.
Rusya`nın Çin ile doğalgaz alanında yaptığı işbirliği de, Doğu Akdeniz`in Suriye açıklarındaki doğalgaz rezervlerinin geliştirilmesi konusunda sağlanan anlaşma da, Rusya`nın, doğalgaz pazarında hakim konumunun sarsılması tehdidine seyirci kalmayacağının göstergeleri olarak kabul edilebilir.
Türkiye ve Rusya arasında siyasi ve askeri gerilimin tırmanmasının iki ülke açısından da hayati önem taşıyan enerji ilişkilerini tümüyle tahrip etmesi şimdilik söz konusu değil. Ancak, tarafların enerji güvenliğinin ana prensibi olan çeşitlendirme konusunda yaptıkları sert açıklamalar, ilişkilerin orta vadede yeni bir görünüm alacağı beklentilerini güçlendiriyor.
Türkiye`nin cezai şart nedeniyle Akkuyu Nükleer Santral Projesi`nde başka bir ülkeyle çalışma tehdidi, Rusya`nın LNG`ye yönelme resti ve boru hattı projelerinin her gün yeniden şekillenmesi, şimdilik sadece tarafların birbirlerinin `sınırları`nı zorlaması olarak değerlendirilebilir.
Fakat enerji güvenliği de tıpkı sınır güvenliği gibi ülkelerin kırmızı çizgileri arasında yer alıyor. Taraflar arasındaki siyasi ve askeri tansiyon, enerji ilişkilerinin ateşini yükseltmekle birlikte, bu alandaki işbirliğinin devamında iki ülkenin yüksek menfaatleri bulunuyor. Tarafların kısa vadede bu menfaatleri gözden çıkarmasını beklemek gerçekçi bir yaklaşım olmaz.
Bununla birlikte, Ankara ve Moskova arasındaki enerji işbirliğiyle ortak sinerji yaratma yaklaşımı, yerini daha temkinli bir stratejiye bırakmış durumda.
Doğalgaz depolama sorununu çözememiş durumdaki Türkiye`nin kısa vadede "Rusya`dan doğalgaz almıyorum" deme lüksü olmadığı gibi Rusya`nın da Türkiye`ye yönelik doğalgaz arzını kesmesi Moskova`nın içinde bulunduğu ekonomik darboğaz nedeniyle olası görünmüyor.
Bununla birlikte Rusya`nın, kış aylarında yaşanabilecek basınç düşüklüğü, açıklanamayan teknik arızalar ve planda olmayan bakım çalışmaları gibi nedenlerle doğalgaz akışında bir azaltmaya gitmesine karşı Ankara`nın hazırlıklı olması gerekiyor.
Orta ve uzun vadede ise taraflar arasındaki karşılıklı bağımlılık ilişkisinde kaynak çeşitlendirme konusunda ilk hamleyi yapan taraf oyunun kurallarını değiştirme gücüne de sahip olacaktır.
Yeni kurulan 64. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti`nin ilk ve öncelikli sınavı, jeopolitik rekabetle ekonomik işbirliğinin sağladığı menfaatler arasında "stratejik derinlik" dengesini sağlamak olacaktır.
Dr. Azime TELLİ
@AzimeTelli