Türk Akımı tamam da, ya sonra?

Halil DAĞ

HALİL DAĞ

Bu hafta dünyanın gözü İstanbul’da. Dünya Enerji Kongresi yoğun bir gündemle bu hafta İstanbul’da başladı, devam ediyor. Gerçi katılımlara bakıldığı zaman Türkiye, Azerbaycan ve Rusya hariç diğer devletlerin bakan ve çeşitli düzeydeki temsilcilerle katıldığını da hemen gözlemlemekteyiz. Dolayısı ile bu kongrenin ağır topu olarak bu üç ülkenin öne çıktığını söylemek mümkün.

Kongre nedeniyle Türkiye’ye gelen Putin, son aylarda tekrar yumuşama sürecine giren Türk-Rus ilişkilerini enerji temelinde güçlendirecek bir ajandayla karşımıza çıktı.

Ortaya atıldığı andan itibaren Türkiye’nin enerji gündeminin odağına oturan Türk Akımı Projesi, tarafların attığı imza ile nihayet yasal bir statüye kavuşturuldu.

Türkiye ile Rusya’nın ilişkileri inişli çıkışlı olmasına karşın Türkiye için stratejik ve ekonomik bağlayıcılık düzeyi en yüksek anlaşmaları Rusya ile yapmış durumdayız. 1990’larda yapılan doğalgaz anlaşmaları, Mavi Akım ardından Akkuyu Nükleer Santrali Antlaşması ile Türkiye ciddi anlamda Rusya’nın stratejik şemsiyesi altına girmiş durumdadır.  Bu şemsiyenin altında Türkiye’nin silik bir gölge olmaktan başka şansı olamaz.

Evet, aynen bu şekilde tanımlamak lazım Türkiye’nin durumunu, Rusya’nın stratejik şemsiyesi altında gittikçe bağımlı, pasif bir gölge haline gelme. Üstelik bu anlaşmaların anında Türkiye için sıcak çatışma tehdidi haline gelebilecek bir ülke ile yapılmış olması, Türkiye’nin gelecekte elini kolunu daha da bağlayacaktır.

Çünkü Türkiye bu anlaşmalarla doğal olarak alternatifleri kendi eliyle yok ederek alternatifsiz kalacaktır. Türkiye, Rusya’nın her türlü geçimsizliğine rağmen, anlaşmaları keyfince esnetme girişimlerine rağmen yüksek düzeyli bağımlılığı dolayısıyla rağmen sesini çıkartamayacaktır.

Türkiye bu anlaşmalarla aynı zamanda Rusya’ya karşı koz olarak kullanabileceği diğer güçleri ve aktörleri de bölgeden uzaklaştırdığı için ihtiyaç duyduğunda bir güvenlik şemsiyesi de bulamayacak, adeta demir perdenin altında ezilen Doğu Bloku ülkeleri gibi Rusya’nın stratejik şemsiyesinde büzüşüp kalacaktır.

Rusya, bu yıl Almanya üzerinden Avrupa’ya gaz dağıtım ağını daha da güçlendirerek Türkiye üzerinden yaşadığı sıkışmadan kurtulma konusunda bir adım attı. Zaten Avrupa önemli ölçüde Rusya’ya bağımlıydı ve bu yılki gelişmelerin sonucunda Rusya, Avrupa üzerindeki enerji gücünü daha da artırırken Türkiye’siz yaşayabilme konusunda da ferahlatıcı bir adım atmayı başardı.

Buna karşın Türkiye ne yaptı?

Türkiye’nin alternatiflerini daha önce defalarca konuşmuştuk;

  • Barzani ailesinin petrol ve gazı,
  • İsrail’in yeni yeni keşfederek Akdeniz’in en büyük enerji oyuncusu adayı olmasını sağlayan gazı,
  • Mısır’ın gazı ve bölgesel gücü,
  • İran gazı,
  • Diğer Ortadoğu ülkeleri ve benzer alternatifler…

Bu kadar çok ve önemli alternatif varken Türkiye’nin enerjinin bütün ayaklarını Rusya ile tamamlamaya çalışması devasa bir yanlıştan başka bir şey değildir. Zaten Akkuyu Anlaşması tek başına nükleer enerjide bizi Rus politikasına bağımlı hale getirmiştir. Bu alanda ne zaman bir Molotov’un çıkacağı hiç belli değildir. Bunun burası kaba Rus diplomasisi, tarihte örneği bol.

Hatta beklemeye hiç gerek yok, Suriye’de Türkmenleri adeta bize inat bombalamaya devam edenin Rusya olduğunu hepimiz görüyoruz. O yetmez gibi Türkiye’nin güvenliği için hayati bir önemi olan Musul Operasyonu’ndan Türkiye’yi dışlamaya çalışan Rusya’nın ta kendisi… İşte bizim enerjide göbekten bağlandığımız dost Rusya. Dostluğu bu şekilde olan bir Rusya’nın düşmanlığını tahmin etmeye gerek var mı?

Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinin düşük profilli seyretmesi ve son yıllarda yükselişe geçen Rusofillik Türkiye’nin tehlikeli sularda yüzmesine neden oluyor. Türk Rusofillerin kafası bir türlü basmıyor. ABD düşmanlığı edeceğiz diye ayı ininde kış uykusuna yatmaya kalkışıyorlar.

Bu olsa olsa ahmaklıktır değilse de açıkçası hainliktir.

ABD’nin kısmen de olsa kendi içine kapandığı, yeni başkanlık seçiminde dünya liderliği kapasitesinden yoksun iki adaydan birinin seçilecek olması Rusya’nın iştahını hayli kabartmış olmalı. Rusya, Suriye’nin Tartus kentinde kalıcı üs kurmaya hazırlanıyor.

Ruslara bu yetmemiş olacak ki ABD’nin bu bölgedeki en sağlam müttefiki olan Mısır ile ilişkileri düzelterek Mısır’da askeri üs kurmaya çalışıyor.

Oysa ki defalarca tekrarladığım gibi, Mısır, Rusların ya da başkalarının değil bizim bölgesel müttefikimiz olmalıdır. Çünkü Rusya’nın Akdeniz’de yarattığı tehdidi ancak Türkiye-İsrail-Mısır üçlüsü ortadan kaldırabilir. Türkiye bu bölgede varlığını sürdürebilmek için derhal bu iki ülke ile kalıcı stratejik imzalar atmak zorundadır. Aksi durumda Rus-İran ittifakından destek alan yol geçen hanı Irak bile Türkiye’ye posta koyma cesaretini kendinde bulur.

Bölgemizde bu gelişmeler olurken Türk Akımı’nın imzalanması bizi asla sevindirmemelidir. Çünkü bu imza adından başka hiçbir güzelliği olmayan yağlı bir urgandan başka bir şey değildir…

Halil DAĞ - 11 Ekim 2016