Tuğrul: Akkuyu NGS’de Ruslarla iyi bir anlaşma yapıldı

Enerji Günlüğü – Nükleer uzmanı Prof. Dr. Beril Tuğrul, Akkuyu Nükleer Santrali için Ruslarla gayet iyi bir anlaşma yapıldığını savundu.Para Dergisi’nden...

Enerji Günlüğü – Nükleer uzmanı Prof. Dr. Beril Tuğrul, Akkuyu Nükleer Santrali için Ruslarla gayet iyi bir anlaşma yapıldığını savundu.

Para Dergisi’nden Erkan Kızılocak, Türkiye’nin az sayıdaki nükleer uzmanlarından Prof. Dr. Beril Tuğrul ile nükleer enerji üzerine konuştu. Kızılocak’ın haberi şöyle:

“Nükleerde akılcı olmak lazım”

Akkuyu Nükleer Santrali’nin deniz yapılarının temelinin atılmasıyla tartışmalar yeniden alevlendi. Türkiye’nin az sayıdaki nükleer uzmanlarından Prof. Dr. Beril Tuğrul, Ruslarla çok iyi bir anlaşma yapıldığı görüşünde…

Türkiye'nin nükleer enerji macerası 50 yılı aşkın bir geçmişe sahip. Uzun yıllar boyunca büyük tartışmalara sahne olan nükleer enerji girişimi, geçtiğimiz aylarda Mersin Akkuyu’da atılan temelle somut hale geldi. Gerçi Akkuyu’da henüz deniz yapıları için temel atılmış olsa da, projede artık geri dönülmez bir yola girildiği anlaşılıyor.

Nükleer enerji sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada tartışmalı bir konu. Özellikle Çernobil ve en son Japonya’daki Fukuşima kazası tartışmaları ve tepkileri artırdı. Fukuşima kazası Türkiye’deki Akkuyu projesinin bile iki yılı aşkın bir süre boyunca gündemden düşmesine neden oldu. Türkiye, Rusya ile hükümetler arası anlaşma imzalayarak bu konuda kararlı tutumunu ortaya koymuş durumda. Akkuyu Nükleer Santrali yap-sahip ol-işlet modeliyle tamamen Ruslar tarafından inşa edilecek.

Öte yandan, bu duruma yönelik itirazlar ve eleştiriler de artmış durumda. Türkiye nükleer enerji teknolojisinde tecrübeli bir ülke değil. İTÜ, Hacettepe ve Ege Üniversitelerinde lisans veya yüksek lisans düzeyinde nükleerle ilgili eğitim programları bulunuyor. Nükleer alanında en başta Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nu (TAEK) saymak gerekiyor. Nitekim inşa edilecek nükleer santralin resmen denetleme yetkisi bu kurumda olacak. Prof. Dr. Beril Tuğrul ise, nükleer enerji denilince Türkiye’de akla gelen az sayıdaki uzmandan biri. İTÜ Enerji Enstitüsü Nükleer Araştırmalar Anabilim Dalı Başkanı olan Prof. Tuğrul, aynı zamanda Türkiye Atom Enerjisi Komisyonu üyesi. Tüm kariyerini nükleer enerjiye adayan Prof. Tuğrul ile dünyadaki durumu, Türkiye’nin pozisyonunu, izlenen politikaları, eleştirileri ve kaza risklerini tüm yönleriyle masaya yatırdık...

Nükleer alanında dünyadaki genel durum nedir?

Dünyada şu anda 441 adet nükleer enerji santrali faaliyet gösteriyor. Bunların içinde birinci nesil santral çok az kalmış durumda. Ermenistan, İran, Pakistan ve Güney Afrika’da bu tip santraller halen çalışıyor.

Elektrik üretiminde tablo nedir?

Dünyada elektrik ihtiyacının yüzde 17’si nükleer enerjiden karşılanıyor. En çok nükleer santral 104 adetle ABD’de bulunuyor. Buna karşın nükleer enerjiden elektrik üretiminde yüzde 80’e yakın oranla Fransa ilk sırada. Bu ülkede 56 tane santral var. Bu Fransa’nın tercihinden kaynaklanıyor. Çünkü emre amade güç dediğimiz yani her an kapasite artırmaya uygun başka bir kaynağı yok. Fransa’yı Avrupa’da güçlü kılan da bu nükleer kapasitesi aslında. Bu sayede kendini petrol ve doğalgaz bağımlığından kurtarıyor. Ortadoğu’da eli en güçlü Avrupa ülkesi diyebiliriz. O yüzden Ortadoğu politikalarında her zaman etkin bir ülke olarak rol oynuyor.

Nükleer denilince akla kaza riski geliyor…

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) belirlediği bir kaza skalası var. Kazaların önemini 1 ila 7 arasında derecelendirir. 4’ten yukarısı ciddi bir kaza olduğu anlamına gelir. 4’den küçük kazalar reaktörün kendi içinde cereyan eder ve dışarıya yansımaz. Bu şekilde çok sayıda kaza olduğunu tahmin edebiliriz. Asıl kamuoyunu ilgilendiren ve çevresine zarar veren kazalar 4’den yukarı ölçeğe sahip olanlardır.

Ciddi kazalar hangileri oldu?

Dünyada bugüne kadar iki tane 7 seviyesinde nitelenebilecek kaza oldu. Bunlardan önce, 1979 yılında ABD’de Three Mile Island bölgesinde 5 seviyesinde bir kaza oldu. Çernobil ve Fukuşima en fazla zarara neden olan kazalar olduysa da Çernobil’i aslında bir kaza olarak nitelemek doğru değil. Çünkü reaktör üzerinde bir deney yapıldı. Yani isteyerek ve bilerek güvenlik sistemleri devre dışı bırakıldı. Bu kazadan sonra güvenlik sistemleri otomatik hale getirildi. Yani insan eliyle artık müdahale edilemiyor.

Fukuşima neden oldu o zaman?

Japonya’daki Fukuşima nükleer santral kazası 9 büyüklüğündeki deprem sonrası meydana geldi. Aslında reaktör ünitesi bu şiddetteki depremde yıkılmadı dayandı. Tsunamiye de dayandı. Ancak açığa çıkan ısıyı soğutan sistemler içeriye giren su yüzünden devre dışı kaldı. Kaza bu yüzden oldu. Birinci nesil bir reaktör olmasına rağmen revize edilmiş ve kazadan birkaç ay önce yetkili kurumdan çalışabileceğine dair onay almıştı.

Fukuşima’dan sonra ne değişti?

Nükleer teknoloji bu tip olumsuz olayları dikkate alır. Her kazadan sonra teknoloji kendini revize etmiştir. Nükleer santral teknolojisinde birinci ve ikinci nesil derken şimdi üçüncü nesil devreye alınmıştır. Fukuşima’dan sonra ise “3+” denilen yeni nesil nükleer santral teknolojisi kullanılmaya başlandı. Üçüncü nesil santrallerde reaktörün kendi kendini kapatacağı bir sistem tekrar oluşturuldu.

Almanya’nın nükleerden vazgeçtiği söyleniyor…

Almanya eski teknolojiye sahip olan yedi nükleer santrali devreden çıkardı. Bu vazgeçtiği anlamına gelmiyor. Vazgeçip vazgeçmediğini zaman gösterecek. Nükleer enerji programını tekrar revize edip devam edebilir. Bu santrallerin yeni teknolojiyle revize edilmesinin planlandığını düşünüyorum.

Nükleer enerji, Türkiye için bir ihtiyaç mıdır?

Enerji politikalarında çözüm tek değildir. Her ülkenin politikasının enerji kaynaklarına sahip olma veya olmama durumuna bağlı olarak oluşturulması lazım. Enerjide önemli olan ‘emre amade’ kapasitesidir. Bu elektrik talebinin en yüksek olduğu anda devreye alınabilecek aktif gücü ifade eder.

Yerli kömür santrallerimiz var…

Onu kullanmak istiyoruz ancak Soma ve Ermenek kazaları kömür ocaklarıyla ilgili de teknik altyapı sorunu olduğunu gösterdi. Bu sorun çözülebilir elbette ama ısıl değeri düşük olduğu için sera gazı etkisi bu kez sorun teşkil ediyor.

Peki, yenilenebilir enerji çözüm değil mi?

Yenilenebilir enerji şebekede marjinal oranda kalmak zorunda. Çünkü rüzgar esmediği, güneş olmadığı zaman olabilir. Güneş panelleri fırtına veya dolu yağışıyla zarar görüp çalışamaz hale gelebilir. O zaman ‘el el üstünde oturalım’ diyemeyiz. Dolayısıyla emre amade santral kapasitesi bağlamında petrol ve doğalgazımız da yok. Biz doğalgaz santrallerine çok önem verdik. Çünkü kolay kuruluyor. Teknolojisi de kolay. Ama ithalat nedeniyle cari açığa neden oluyor.

Vazgeçilmez mi görüyorsunuz yani?

Türkiye’nin güçlü bir emre amade kapasiteye ihtiyaç var. 2023 hedeflerine bakarsak büyük enerji gerektiren hedefler. Nükleer santraller kurmak bu açıdan vazgeçilemez bir seçenek olarak karşımıza çıkıyor. Kaldı ki, doğalgazı ve petrolü olan İran, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler bile nükleer santral kurmak istiyor. Kimisi denizden içilebilir su elde etmek için kimi de teknolojiye sahip olmak için.

Santral kurmadan nükleer teknolojiye sahip olunamaz mı?

Nükleer santral aynı zamanda ileri teknolojilerin giriş kapısıdır. Çünkü nükleer santral kurmakla sanayiniz de bu teknolojiye uyum sağlamak zorunda kalacaktır. Özel sektöre açık liberal bir ekonomide itici güç olmadan yani müşteri olmadan teknoloji üretmek çok daha palyatif ve dar kapsamlı oluyor. Nükleer santral olduğu zaman bazı şirketler olaya dahil olduğunda ve nükleer santral kalitesinde ürün üretmeye başladığında diğer sektörlere yönelik hizmetlerinde de kalite yükselecektir.

Akkuyu Santrali’nde hiç kamu katkısının olmaması sorun değil mi?

Yatırım için Akkuyu Nükleer A.Ş. kuruldu. Türkiye’nin küçük bir payı olduğunu sanıyorum ama esas itibariyle Ruslara bırakmış durumdayız. Zaten 2002 yılında alınan karara göre devlet enerji santrali kuramıyor. Üretim yatırımları tamamen özel sektöre bırakılmış durumda. Ama nükleer santral büyük bir yatırım olduğu için tüm sorumluluk karşı tarafta olacak.

Deniz yapıları inşaatını Türk firmaları yapacak…

Bunun yerli katkı anlamında motive edici olduğunu düşünüyorum. Böyle bir yatırımda yerli firmaların görev almasını Enerji Bakanlığı destekliyor. Olabildiğince yerlileştirilmesi için çeşitli firmalara Bakanlık tarafından bir çağrı yapıldı. 400 civarında firma başvurdu bunların arasından seçildi. Güney Kore iyi bir örnek. Çünkü orada da nükleer santral 70’li yıllarda ilk kurulduğunda kamu katkısı yüzde 2 ile başlamıştı. Bugün yüzde 90’larda bu teknolojiyi üretebiliyor. En uzun yol ilk adımla başlar…

Denetleyecek uzman yok eleştirileri konusunda ne diyorsunuz?

Uzmanlığımız yoktur denemez. Denetimden resmi olarak Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) sorumlu olacak. Ancak nükleer tek bir konuyu ilgilendirmiyor. Çok farklı mühendislik dallarının iştigali konusu. Her şeyi bir kişi veya kurum bilemez ama koordine edebilir. Çünkü denetim birçok farklı disiplini bir arada bulundurmayı gerektiriyor. Kimya, bilgisayar, inşaat, makine ve elektrik mühendisliği gibi bölümlerinden birini okuduktan sonra üzerine bir de nükleer enerji yüksek lisans derecesini ilave ederse ancak yeterli hale gelebilir. Denetim disiplinler arası bir alan. Her bir alan ayrı uzmanlarla denetlenebilir. Bunları koordine edecek uzmanlar yetiştirmeniz önemli. İTÜ’de yüksek lisans düzeyinde nükleer enerji eğitimi veriyoruz. Hacettepe, Ege ve Ankara Üniversitelerinde ise lisans düzeyinde nükleer enerji mühendisliği eğitimi veriliyor.

Türkiye danışman firmayı seçti mi?

Çek Cumhuriyeti’nden bir danışman firma seçildi. Bu ülkenin seçilmesi hem Rus teknolojisini bilmesinden hem de AB standartlarına sahip olmasından kaynaklanıyor. Bu şirketten danışmanlık alınıyor. Ayrıca üniversiteler öz denetleyicilerdir. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun Danışma Kurulu’nda farklı üniversitelerinden hocalar var. Denetimde içerde yeterli uzmanınız yoksa Uluslararası Atom Enerjisi’nden yardım alabilirsiniz. Bu sayede dünyanın neresinde olursa olsun o alanda en yetkin uzmanı bulup denetim hizmeti almanız mümkün.

Atıkların depolanmasıyla ilgili eleştiriler de var…

Akkuyu Santrali, Ruslara yap-işlet modeliyle verildiği için atıkların depolanması da onların sorumluluğunda. Yakıtı burada bırakmazlar, çünkü kıymetli stratejik malzeme içeriyor. Alıp götüreceklerdir.

Nükleer enerjiye bu kadar tepki olmasını neye bağlıyorsunuz?

Her konuya, artıları ve eksileriyle birlikte akılcı açıdan sorgulayarak bakılması gerekir. Önemli olan bilinçli olarak, neyin ne olduğunu bilerek konulara yaklaşmak ve hayata geçirmektir. Nükleer santralin bu son nesliyle çevre dostu olduğunu düşünüyorum. Ama kaza olamaz diye bir şey söylenemez. Çok daha riskli konularda insanlar gözüpek iken bu konuda tepkisel olmasını İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya’ya atılan atom bombalarına bağlıyorum. Çünkü dünya nükleer kavramını maalesef bu olayla tanıdı. Brüksel’in dış mahallesinde bile nükleer santral var. Bu kadar riskliyse neden bu ülkeler yapıyor.

Çevreye zararı önlenemez mi?

Tüm enerji santrallerinin mutlaka çevreye olumsuz bir etkisi oluyor. En iyisi çevrenin kompanse edebileceği mertebede tutabilmek. Bunun için de riskleri dağıtmak gerekiyor. Aynı enerji santralinden çok sayıda kurduğunuzda etkisi artıyor. Çevre onu kompanse edemez hale geliyor. Ama dağıttığınız zaman kompanse olabiliyor.

“Ruslarla iyi bir anlaşma yapıldı”

Akkuyu Nükleer Santrali için Ruslarla gayet iyi bir anlaşma yapıldığını savunan Prof. Dr. Tuğrul şu görüşleri dile getiriyor: “Yap-sahip ol-işlet modeliyle yapılan anlaşma, bence gayet iyi. 12.5 dolar sentlik alım garantisi yüksek deniliyor. Dünyada nükleer santrallerin ucuz elektrik ürettiği doğrudur. Ama biz hiç para koymuyoruz. Bunu ihalede hiçbir şirket bunu kabul etmedi. Oysa 13 firma şartname almıştı. Ayrıca 15 yıl çalıştıktan sonra Ruslarla tekrar masaya oturulacak. 2023 yılında santral devreye girdiğinde diğer kaynaklarla kıyasladığınızda ortalama elektrik fiyatının altına düştüğünü göreceğiz.”

“Türkiye’de iki nükleer reaktör var”

Prof. Dr. Beril Tuğrul, Türkiye’de biri İTÜ’ye diğeri TAEK’e ait iki nükleer reaktörün bulunduğunu belirtiyor. Bu reaktörlerin eğitim ve araştırma amaçlı olduğunu ifade eden Tuğrul şu bilgileri veriyor: “İstanbul Teknik Üniversitesi’ne ait Maslak kampüsü içerisinde Triga Mark-II nükleer reaktörü bulunuyor. 250 kW kapasitesindeki bu reaktör öğrencilerimiz için eğitim amaçlı kullanılıyor. Diğeri ise TAEK’e ait Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi'nde bulunuyor. 5 MW gücünde. Ancak şu anda çalışmıyor, çünkü 1999 depreminden sonra bir sorun yaşadı. TAEK tarafından lisanslanması bekleniyor.”

“Sinop için seçim sonrası bekleniyor”

Türkiye ikinci nükleer santral yatırımı için Sinop’ta Japonya ve Fransa ile anlaştı. Prof. Dr. Beril Tuğrul, Sinop’taki ikinci santral için yer seçiminin yapıldığını belirterek şunları söylüyor: “Sinop’taki nükleer santral da yap-işlet olarak gerçekleştirilecek. Japon ve Fransız konsorsiyumu yapacak. Yer seçimi için başvuru yapıldı ama yer seçimi lisansı için data biriktirme olmadı. Meteorolojik, sismolojik, hidrolojik, birçok datanın yıllar itibariyle birikmesi lazım. Zemin etüdü çalışmalarının yapılması lazım. Sanıyorum seçimlerden sonra süreç hızlanabilir. Zira Japonlar karşılarında istikrarlı bir hükümet görmek istiyor. Bir yıldır bekliyorlar.”

PARA DERGİSİ/ERKAN KIZILOCAK