Ticaret koridoru savaşında son durum ve Türkiye

Dr. Nejat TAMZOK

Bu yılın G20 Zirvesi, geçtiğimiz günlerde Yeni Delhi’de gerçekleştirildi.

Zirve sırasındaki en çarpıcı gelişme, Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru’nu (IMEC) inşa etmek üzere Suudi Arabistan, Hindistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Fransa, Almanya, İtalya, ABD ve Avrupa Birliği tarafından bir mutabakat zaptının imzalanmasıydı.

Koridorun, önce deniz yoluyla Hindistan’dan Basra Körfezi’ne, ardından Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Ürdün üzerinden İsrail’e, oradan yine deniz yoluyla Avrupa’ya ulaşması öngörülüyor.

Washington tarafından desteklenen bu projeyle, bir yandan Körfez ülkelerinin BRICS'le yakınlaşmasının engellenmek istendiği, diğer taraftan küresel hegemon olma yolundaki Çin’in Kuşak-Yol Girişimi'ne karşı bir alternatif oluşturmanın hedeflendiği iddia edilmekte.

Bununla birlikte, girişimin etki alanı sadece Kuşak-Yol’la sınırlı değil. Mısır’ın kontrolündeki Süveyş Kanalı, Irak’ın Basra kentinden başlayarak Türkiye sınırına ulaşması planlanan Kalkınma Yolu Projesi ve Hindistan'ı İran ve Rusya üzerinden Avrupa'ya bağlaması öngörülen Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru da (INSTC) etkilenecekler arasında.

G20 sonrasında bu girişime en net tepkiler ise Çin, Rusya ya da Mısır’dan değil Türkiye’den geldi.

IMEC’E TEPKİLER

Hemen dönüş yolunda açıklamalar yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’siz bir koridor olamayacağını ve doğudan batıya trafik için en uygun hattın Türkiye üzerinden geçmek zorunda olduğunu ifade etti. Cumhurbaşkanı, Irak Kalkınma Yolu’na da özellikle atıfta bulunarak Irak, Katar, Abu Dabi ve Türkiye üzerinden Avrupa'ya gidecek olan bu koridorun inşasıyla ilgili olarak çalıştıklarını söyledi.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da benzer açıklamalar yaparak, bölgede Türkiye'nin dâhil olmadığı enerji ve ulaştırma koridorlarının etkin ve sürdürülebilir olmasının mümkün olmadığını iddia etti ve önceliklerinin Türk dünyasını Avrupa'ya bağlayacak olan Hazar Geçişli Orta Koridor ile Irak Kalkınma Yolu olduğunu vurguladı. Hatta Dışişleri Bakanı, Kalkınma Yolu Projesi'nin birkaç ay içinde uygulama safhasına geçmesini beklediklerini de ifade etti.

ABD’nin sahiplendiği IMEC girişimine karşı Türkiye’nin ciddi çekinceleri bulunmakta: Acaba ABD, Rusya'yla giderek daha fazla yakınlaşan Türkiye'yi izole etmeye mi çalışmakta? Yoksa IMEC’i desteklemek suretiyle Suudi Arabistan gibi Türkiye’yi de İsrail'le bağ kurmaya mı zorlamakta? Doğu Akdeniz ve Orta Doğu enerji kaynaklarının İsrail üzerinden Batı’ya taşınmasını sağlayarak Hazar Bölgesi enerji kaynaklarının Avrupa’ya iletiminde merkez ülke olma planları yapan Türkiye'yi açığa düşürmek mi istemekte?

TÜRKİYE’NİN KORİDOR SEÇİMİ

Doğrusunu isterseniz, tüm bu jeopolitik/jeoekonomik toz duman içinde, Türkiye’nin bugüne kadar yapmış olduğu seçimin net olarak Orta Koridor Girişimi’nden yana olduğunu söyleyebiliriz. Bu koridor, Çin’den çıkarak Kazakistan-Kırgızistan-Özbekistan-Türkmenistan üzerinden Hazar Denizi’ne bağlanmakta, Hazar geçişi sonrasında ise Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşmakta. Orta Koridor’a ilişkin mutabakat zaptı ise 2015 yılında -IMEC’de olduğu gibi- yine bir G20 Liderler Zirvesi sırasında Türkiye ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında imzalanmıştı. Neticede, Türkiye, Avrupa ile Asya arasındaki ticarete -ama özellikle de enerji kaynaklarının transferine- ilişkin yatırımlarını bu koridoru dikkate almak suretiyle planlamakta.

Türkiye’nin Irak Kalkınma Yolu’na olan ilgisi ise çok daha yakın tarihlerde, -belki de IMEC benzeri gelişmeler öngörülerek- gündeme getirildi. Kısa bir süre önce Irak başbakanının Türkiye’yi ziyareti sırasında iki ülke arasında tekrar görüşülen bu proje ile sadece Irak’ın değil körfez ülkelerinin de doğrudan Avrupa’ya açılması öngörülmekte.

IMEC’e imza atan ülkeler, zaman çizelgelerini de içeren bir eylem planı geliştirmek amacıyla kasım ayında tekrar bir araya gelecekler. Girişimin boş bir hayal olup olmadığını söz konusu toplantı sonrasında daha net görebileceğiz. Bununla birlikte, en azından enerji penceresinden baktığımızda, IMEC’in diğer koridor seçenekleri karşısında belirgin üstünlüklerinin olduğunu söyleyebilmek çok da mümkün değil.

ENERJİ PENCERESİNDEN IMEC

Her şeyden önce, IMEC koridorunun, ithal ettiği gazın büyük bölümünü zaten deniz yoluyla körfez ülkelerinden tedarik etmekte olan Hindistan’a ne kazandıracağı belirsizdir. Diğer taraftan, Avrupa’nın Rusya’dan alamadığı gazı denizin altından döşenecek bir boru hattıyla Doğu Akdeniz’den sağlaması fikri akla hemen EastMed Projesi’ni getirmekte. 2020 yılının başında Doğu Akdeniz gazını Avrupa’ya taşıyacak EastMed boru hattının inşası için Yunanistan, İsrail ve Kıbrıs Rum Kesimi arasında bir anlaşma imzalanmış, ancak yüksek maliyetleri nedeniyle bu projeye hiç başlanılamamıştı.

Fosil yakıtların IMEC üzerinden taşınması hiç şüphesiz mevcut yollarla karşılaştırıldığında çok daha maliyetli olacaktır. Güzergâh boyunca elektrik kablolarının ya da temiz hidrojen tedariki amacıyla boru hatlarının döşenmesinin ise kısa ya da orta vadede Avrupa’nın enerji açığını telafi edebilmesi ya da Hindistan’ın enerji açlığını giderebilmesi mümkün değildir.

Dolayısıyla, IMEC fikrinin gerçeğe dönüştürülebilmesi çok da kolay görünmüyor. Kaldı ki Türkiye, İran ve Mısır gibi bölgesel güçleri devre dışı bırakırken, Suudi Arabistan ve İsrail gibi ezeli düşmanları aynı masaya getirme iddiasındaki bu projenin, Orta Doğu’daki anlaşmazlıklar, devam eden gerilimler dikkate alındığında jeopolitik riskinin son derece yüksek olacağı da açıktır. İhtiyaç duyacağı devasa kaynakların nasıl finanse edileceği konusu da henüz belirsiz görünen bu projenin hayata geçmesi, muhtemelen onlarca yıl sürecek, bu arada karşısına pek çok politik ya da ekonomik engel çıkacaktır.

Neticede, gerek Hazar Bölgesi’ndeki enerji kaynaklarını Avrupa’ya taşıma iddiasındaki Orta Koridor’un gerekse -siyasi istikrarsızlıklar ve güvenlik sorunları çözülebildiğinde- Irak Kalkınma Yolu’nun IMEC karşısında teknik ve ekonomik bakımdan daha avantajlı konumda olduğu açıktır. Bu bakımdan, jeostratejik konumu sayesinde bir adım önde görünen Türkiye’nin, önümüzdeki dönemin koridor savaşlarında anahtar aktörlerden biri olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.