Değerli okurlarım,
Eğer şantiye, fabrika gibi bir işyerinde isem, öğle yemeği için dışarıda yemek teklifine karşı çıkarım. Mutlaka o işyerinin işçi lokantasındaki yemekten yemek isterim.
Büyük mühendislik, müteahhitlik şirketlerimizin kendi personeline öğle yemeği veren personel lokantalarında bulundum. Harika yemekler yedim. Bol mesleki teknik, termik muhabbet beraberinde- harika mesleki zamanlar geçirdim.
Yurtdışı şantiyelerimizin yemekhaneleri harikadır. Yandaki diğer yabancı mutfaklarla karşılaştırılmaz. Yabancı yerlerde mutlaka bizim şantiyelerimizin mutfaklarından şaşmayın. Bolulu aşçılarımızın yemeklerinden tadın.
Termik santrallerin işçi lokantaları çok iyidir. Afşin Elbistan, Soma, Çatalağzı, SeyitÖmer, Yeniköy, Yatağan, Hopa, Çayırhan- hepsinin hem çalışan personel için 7/24 servis kapasitesi büyüktür, hem de çok iyi- çok taze ve çok doyurucu yemek yaparlar. Buralarda uygulanan menüler birbirine benzer. Pazartesi etli kuru fasulye, pilav, turşu, yoğurt, Cuma balık, zeytinyağlı pırasa, helva. Arada et yemeği, sebze yemeği, meyve tatlısı ve meyve.
İşyeri işçi lokantası yemeği o işyerinin kalitesini, işçi- işveren ilişkisini ortaya koyar. Çalışanına güzel yemek servisi veren bir işyeri - iyi bir işyeridir, onlarla çalışmak isterim. Çalışanına iyi yemek veren işyeri, çalışanının tam desteğini alır.
Çalışma hayatında bu durum çok önemlidir. Son özelleştirmeler sonrası yemekhaneler de elden geçecek. Yeniden yapılanma olacak, personel sayısı azaltılacak, emeklilikleri gelmiş olanlar emekli edilecek, daha eğitimli, daha kalifiye personel alınacak, tecrübeli teknik personel daha çok imkân, daha çok ücret alacak, daha çok yetki üstlenecek.
Değerli okuyucular, buraya kadarki satırlar, 5 Mart 2013 tarihini taşıyor ve dostlarımla paylaşmıştım.
Şimdi, yukarıdaki mesajım üzerine adı bende saklı iki değerli okurumdan gelen yorumlarına yer veriyorum.
...
Haluk Bey Merhaba,
5 Mart 2013tarihli makalenizi geçmiş dönemli makaleler içinde ne var ne yok diye karıştırırken okudum. Üzerinden oldukça zaman geçmiş olmasına rağmen, aynı konuda benim de söyleyeceklerim olduğundan ve siz de her yazınızın sonunda olumlu olumsuz yorum istediğiniz için yazma ihtiyacı hissettim.
Arkadaşlarıma sık sık yukarıda altını çizdiğimbelirttiğiniz konuları söylerdim. Öğle yemeği ne kadar güzelse işveren iş görenine o kadar çok değer vermektedir. Biz (özelleştirme öncesi) bir kamu Termik Santrali`nde çalışırken ağır işkolu olması nedeniyle, öğle yemekleri oldukça büyük porsiyonlu ve doyurucu olurdu, etsiz yemek çıkmazdı.
Fazla çalışmaya kalacak personelin yemeği 15:00 gibi yemekhaneye bildirilir. Akşam yemeğinde huzursuzluk çıkması önlenirdi. Ayrıca iş gören değerli olduğunu hissediyorsa sizin fark etmediğiniz bir arızayı,kaçağı,..vb. durumu bildirirken daha hızlı ya da özenli davranırdı kısacası `değer görüyorsam önem vermeliyim` prensibi.
Ayrıca yemeğin servisi de önemliydi porselen tabaklarda servis edilen yemek ile tabldot olarak servis edilen yemek aynı değeri görmezdi. hatta arkadaşlar diğer santrallerden gelenlere yemekleri sorar tabldot servisi duyduklarında gerisini dinleme ihtiyacı hissetmezlerdi.
Bunların yanında gittiğimiz (özel sektöre ait) Yİ (yap-işlet) ya da YİD (yap-işlet- devret) santrallerinde durum daha da gelişmişti, açık büfe salata, tatlı, süt ürünleri ve seçmeli yemek sistemleri bizden önde oldukları konulardı. Hatta arkadaşlar işletme vardiyasında buzdolabına konulan içeceklerin tüketilip-tüketilmediğinin bile kontrol edildiğini söylerlerdi. Belirli bir sürede tüketim yoksa bu bir tepki mi, Sorun mu var ? gibi.
Zaman ayırdığınız için teşekkür ederek, burada e-postamı sonlandırıyorum.
--
Merhaba Haluk Bey,
Size bende bu konuda bir anımı anlatayım :
Amerikan sermayeli bir içeçek fabrikasında çalışırken, İstanbul`a (Ümraniye`ye) yeni ofis yapımı gündeme gelmişti. Arsa alındı. Mimarlar plan ve proje çizdiler.
Amerikalı bir Genel Müdürümüz vardı. Onun başkanlığında manager ve direktörler toplandı.
Bilgiişlem personeli olarak sunum, projeksiyon cihazı gibi teknolojik cihazların ayarlanması nedeniyle o toplantının bir bölümünde ben de bulunduğumu hatırlıyorum.
Özellikle bazı Türk Direktör ve Managerlar, biri Direktör ve Manager`ler için, biri kapsam dışı, biri de kapsam içi personel için olmak üzere üç (3) ayrı yemekhane olmasını istediler.
Üç ayrı yemekhane sözünü duyunca Amerikalı genel müdür yumruğunu masaya hırsla indirerek, "Tek bir yemekhane olacak, ben işçilerimle birlikte yemek istiyorum, hep birlikte yemek yiyeceğiz" deyip yemekhane tartışmasını sonlandırdı.
Şimdi Ümraniye`ye o satış merkezi (ofis ve depo) yapıldı. Gerçekten de Genel Müdür, Direktörler, Managerlar ve işçiler uzun süre hep bir arada yemek yediler. Çok da güzel olmuştu.
Adeta beş yıldızlı bir restaurant kalitesinde olan yemekhanede, İşçiler kendilerine değer verildiğini anlıyorlardı. Yemek yeme kültürünü öğrendiler.
Bugün durum farklı, zaman içinde şirkette Amerikalıların ağırlığı azalıp, Türklerin ağırlığı arttı. Şirket Türkleştikçe tam anlamıyla arabeskleşti. Organizasyon şemaları yataydan dikeye geçti.
Evvelden bir Manager`ın altında tüm bölüm birlikte çalışırken, Manager Türk olunca, o kendisine iki tane Manager Yardımcısı atadı. Manager yardımcıları ikişer şef atadılar vs.
Daha önce direk olarak sana iş tevdi eden kişi yerine, araya 3-4 kişi girmiş oldu. Direktörün söylediği bir şey, o işi gerçekten yapana iletilinceye kadar, farkli yansıtıldı. İşler aksadı.
Bu arada büyük ihtimalle yemekhane sistemleri de değişmiş ve 3-4 farklı yemekhane daha yapılmış olabilir.
Bunu neden yazıyorum?
Çalıştığım kamu kurumundaki yemekhanede tam bu durumda. Genel Müdür ve Yardımcıları, Başkanlar için ayrı bir yemekhane vardı. Şimdi Müdürler için de bir yemekhane yapıldı. Toplam dört ayrı yemekhane oldu.
Nedense bizim insanımız altlarında çalışanlar ile birlikte yemek yemek istemiyorlar. Oysa birlikte yemek yenince, çalışan hareketlerine dikkat ediyor, değer verildiğini biliyor, yemek kurallarını öğreniyor vs.
Saygılar, İyi çalışmalar
--
Sevgili okuyucular,
Görüyorsunuz, el elden üstündür, bilgi paylaşıldıkça çoğalır...
Tecrübe aktarıldıkça bir işe yarar...
Demem o ki, memleketin meselelerini düşünmeye ve düşüncelerimizi paylaşmaya devam edelim ki, paylaştıklarımıza hepimiz için düşünme malzemesi çıksın.
Sizin de bir duyumunuz, uyarınız, düzeltmeniz, yorumunuz, tavsiyeniz, katkınız varsa lütfen bana yazın.
E-posta: HalukDireskeneli [ @] gmail.com
Ankara 20- Kasım 2014