Geçtiğimiz ay Terme’ye davetliydim.
Mühendislik ve Mimarlık Haftası kapsamında gerçekleştirilen panele konuşmacı olarak katıldım.
Panelin konusu, ilçede kurulması planlanan ithal kömür santraliydi.
Ankara’dan 45 dakika kadar süren uçak yolculuğunun ardından Çarşamba Havalimanı’na indim. Elektrik Mühendisleri Odası Samsun Şube Başkanı Mehmet Özdağ, hızlı bir Samsun turu hazırlamıştı. Önce Kent Müzesi, sonra Toptepe, Kumköy, Ayvacık ve Hasan Uğurlu ile Suat Uğurlu Barajları.
Akşam saat beşte panelin yapılacağı Terme Belediyesi Kültür Merkezi’ndeydim.
Terme, Karadeniz kıyısında, Samsun’un Çarşamba’sıyla Ordu’nun Ünye’si arasında küçük bir ilçe.
Giderek azalan nüfusu, bugün 75 bin civarında.
Hititlerden Osmanlılara kadar pek çok uygarlığın izlerini taşıyan ilçenin ortasından Terme Çayı geçmekte.
Yoğun yağışlı bir Karadeniz iklimine sahip. Bu nedenle tarıma elverişli ve ekonomisi de büyük ölçüde tarıma dayalı. Sanayi ya da turizm ise fazla gelişmemiş.
15 SANTRALLİ SAMSUN`A 12 YENİ SANTRAL DAHA
Samsun ilinin tamamında 15 adet elektrik santrali bulunmakta. Bunların toplam kurulu gücü 3300 megawatt düzeyinde. Türkiye toplam kurulu gücünün neredeyse yüzde beşi ediyor.
Beş doğal gaz, dokuz da hidroelektrik santrali var. Bir de küçük biyogaz tesisi.
Ayrıca, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’ndan (EPDK) lisans almış ve inşaat halinde olan 12 adet elektrik santralinin daha devreye girmesi bekleniyor. Bunların toplam kurulu gücü 1367 megawatt. Dördü doğal gaz, altısı hidroelektrik ve ikisi rüzgâr santrali.
Samsun’daki doğal gaz santrallerinden 890 megawatt gücündeki en büyüğü Terme’de bulunuyor.
İthal kömür santraline gelince…
Aslında, Terme’de kömüre dayalı bir santral lisansı mevcut değil. Doğrusu, bugüne kadar EPDK’ya bu konuda bir başvuru da yok. Ama burada, 660 megawatt büyüklüğünde kömüre dayalı bir termik santral kurulumu için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yapılmış bir ÇED başvurusu var. Bakanlık, bunu değerlendirmeye almış.
Muhtemelen, firma, ÇED olumlu raporunu aldıktan sonra EPDK’ya lisans başvurusu yapmayı planlıyor.
UZMANLARA HİTAP ETMEK İÇİN HAZIRLANMIŞKEN...
Kültür Merkezi’ndeki konferans salonuna girdiğimde beni bir sürpriz bekliyordu. Salon, neredeyse tamamen Terme köylülerinden oluşan bir topluluk ile doluydu. Özellikle köylü kadınlar çoğunluktaydı. Salon, deyim yerindeyse kaynıyordu.
Sunumum, şimdiye kadar olduğu gibi, enerji alanında eğitimli bir topluluğa hitap etmek üzere hazırlanmıştı. Ama bu defa, bu konudaki teknik bilgileri daha sınırlı bir kitleye hitap etmek durumunda kaldım.
Üstelik heyecanla ve yüksek sesle atılan çok sayıda slogan arasında…
Neredeyse tamamen teknik terimlerle dolu olan sunumumdan Terme köylülerinin ne kadar yararlandıklarını bilemiyorum.
Ama ben onlardan epey bir şeyler öğrendim.
KÖYLÜ KADIN TEKNİK SUNUMU DEĞİL ELİNDEKİ BOZUK PATLICANI BİLİR
İlk öğrendiğim, Termeliler’in kömürlü santrallere kesinlikle karşı olduğuydu.
Sunumuma başlıyorum. Konuşmamın başında, Türkiye’nin hızla artan enerji ihtiyacı var. İlk cümlem bitmeden bir delikanlı haykırıyor: “Ter-me-li kö-mür is-te-mi-yor!” Diğerleri hep bir ağızdan birkaç kez tekrarlıyor. Salon inliyor...
Sunumuma devam ediyorum, ama bir yandan da kömürden fazla bahsetmesem iyi olur diye düşünüyorum.
Tam santral kurulu gücünün kaynaklara dağılımını anlatıyorum ki, Termeli köylü kadın hışımla sahneye fırlıyor. Bir elinde sararmış bir patlıcan, diğerinde olgunlaşamamış biberler. Lafını sakınmıyor. Çıkarabildiği en yüksek sesle “bu santral ürünlerimi işte bu hale getirdi!” diyerek şikâyet ediyor.
Biraz şaşırıyorum. Daha ortada çalışan bir kömür santrali yok.
Ama sonra anlıyorum. Şikâyet oradaki doğal gaz santralinden. Yani, Termeliler doğal gaz santrallerine de karşı.
O arada salonun kapısı gürültüyle açılıyor. Giren kalabalık, omuzlara aldığı adamı sahneye bırakıyor. Belediye başkanı. Üzerinde siyah kalın harflerle “Terme Kirli Santral İstemiyor!” yazan beyaz bir önlük giymiş. “Termeliler! Ben sağ oldukça buraya tek bir santral kurdurmayacağım!” Salondan şiddetli alkışlar. Sloganlar.
Sonrasında ne sunduğumun ben de farkında değilim.
Konferans sonrası ikram edilen Samsun pidelerini yerken belediye başkanına alçak sesle “Nasıl, yararlı olabildim mi?” diye soruyorum. ”Müthişti!” diye cevap veriyor…
HALK DEMOKRATİK HAKKINI KULLANIYOR, KIZMACA YOK
Aslında, sloganlar her şeyi anlatıyor: “Termik yapma boşuna, yıkacağız başına!”.
Ama sadece kömüre, gaza değil, nükleere de derelerin talanına da karşılar.
Termeliler santral değil, turizm istiyorlar, tarım istiyorlar. Ve kararlılar: “Ter-me-li i-li-ne sa-hip çı-ka-cak!”.
Bunda bir yanlışlık var mı?
Bence yok.
Terme halkı, tercih hakkını kullanıyor ve bunu demokratik yollardan kamuoyu ile paylaşıyor.
Kızmak yok!
301 MADENCİNİN ÖLÜMÜNDEN SONRA 6 BİN ZEYTİN AĞACI
Ankara’ya döndükten bir süre sonra ise Soma’nın Yırca Köyü manşetlere çıktı.
Soma, daha birkaç ay önce 301 maden emekçisinin yaşamını yitirdiği facia ile ülkeyi derinden sarsmıştı.
Bu defa da zeytinliklerin katliamıyla gündeme geldi.
Mayıs ayındaki facia yeraltı kömür ocağında meydana gelmişti. Zeytinlik katliamı ise o kömürü yakıp elektrik üretecek olan termik santrale yer açmak için yapıldı.
Yani, Terme’de olduğu gibi yine bir kömür santrali başroldeydi. Ama bu sefer ithali değil yerlisi.
Olay şöyle gelişti: Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, Manisa-Soma Havzası’nda kendi ruhsatında bulunan bazı kömür sahalarını, kurulacak olan termik santralde kullanılma şartıyla 2012 yılında ihale etti. İhaleyi kazanan firma, 460 megawatt gücünde bir termik santralin kurulumu için EPDK’dan ön lisans aldı ve işe koyuldu.
İşte bu santrali kurma gerekçesiyle, Yırca köylülerine ait zeytinlik alanıyla ilgili acele kamulaştırma kararı çıktı. Ardından, mahkeme, kamulaştırılan araziler için el koyma kararı verdi. Bu kararların sonrasında, şirket, önce 6 bin adet zeytin ağacını “jiletli” tel örgüyle çevirdi, 21 Ekim akşamı da iş makinalarıyla tamamını yok etti.
Zeytinliklerin kesilmesine itiraz eden ve 16 gün boyunca zeytin ağaçlarının kesilmesine engel olabilmek için arazide nöbet tutan köylüler ise şirketin –yine yöre halkından oluşturduğu- özel güvenlik görevlileri tarafından kelepçelendi ve kadın erkek demeden dövüldü.
SOMALILAR TERMİK SANTRALE AŞİNA
Aslında, Terme’den farklı olarak Soma, kömüre de santrale de yabancı değil.
Yüz elli yıla yakın bir süredir kömür madenciliği yapılan ilçe, Türkiye’nin en büyük kömür havzalarından birine sahip.
İlçede, kömürlü termik santrallerin geçmişi ise 1950’li yıllara kadar gidiyor. Bugün, ilçede işletilmekte olan kömür yakıtlı iki santralin toplam kapasiteleri 1044 megawatt düzeyinde.
Dolayısıyla, Soma ilçesi dâhil bu yörenin ekonomisi Terme’den farklı olarak tarıma değil, uzun yıllardır kömür madenciliği ile elektrik santrallerine bağımlı oldu.
Aslına bakarsanız, Soma civarında tarım ya da zeytinciliğin de fazlaca gelişmiş olduğunu söyleyebilmek pek mümkün değil. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2013 yılı verilerine göre; ilçede işlenen tarım alanı Türkiye toplam tarım alanlarının sadece on binde sekizi kadar. İlçedeki zeytinliklerin alanı ise Türkiye toplamının ancak binde altısına karşılık geliyor. Bununla beraber, ilçedeki tarımın fazla gelişmemiş olmasının en önemli nedeninin buradaki kömür sahaları olduğunu da kabul etmek gerekir.
SOMALI, KÖMÜRDEN ÇIKIŞ YOLU ARIYOR
Soma halkı, çok uzun yıllar kömürle iç içe yaşamış bir halk.
Ama artık tedirginler.
Bölgede, kömür işletmeciliğinin hızla kamudan özel firmalara geçtiğini ve aynı hızla ölüm ve yaralanmaların da arttığını görüyorlar. Düşük ücretlere karşın çalışma koşullarının giderek daha da kötüleştiğini, bazı ocaklarda çağ dışı çalıştırma yöntemlerinin uygulandığını görüyorlar.
Mayıs ayındaki facia bir yandan Soma’daki elektrik santrallerinin önümüzdeki günlerde özelleştirilecek olması diğer taraftan yöre halkının tedirginliği iyice artmış durumda.
Umutsuzca da olsa kömürden başka çıkış yolları aramaya yönelmekteler.
İKNA KAABİLİYETİN YOKSA SANTRAL DE KURMA
Termeli mevcut tarım alanlarını korumaya çalışırken, yıllarca kaderini kömüre bağlamış olan Somalı kömürden kaçış yollarını arıyor.
Biri Karadeniz’den diğeri Ege’den, iki yöre halkının kaygıları ortak.
Kural tanımayan vahşi bir sistemin acımasız çarklarına mahkûm olmaktan korkuyorlar.
Her iki yöre de, aslında kendi ülkesinin özel girişimcisine inanmıyor.
Güveni tesis etmek ise devletin ve yatırımcının sorumluluğundadır.
Kömür madenciliği, sıfır kaza hedefiyle ve çalışana saygıyla yapılabilecek bir ekonomik etkinliktir. Özellikle gelişmiş ülkelerde örnekleri çoktur.
Kömüre dayalı santrallerden, çevreye en az etkiyle elektrik üretebilmek mümkündür.
Ama yatırımcının, işleri böyle yapacağı konusunda yöre insanını ikna etme mecburiyeti olmalı.
İkna yeteneğini dahi gösteremeyen firmaların ise bu işlere hiç girmemesi gerekir.
ÇEVRESİNİ KORUMAYI İSTEMEK BİR İNSAN HAKKI
İnsanların, kendi yaşadıkları bölgelere ekonomik, sosyal ya da çevresel etkisi olabilecek ekonomik faaliyetlere ilişkin kararları etkileme hakkı, artık demokratik bir haktan öte, bir insan hakkı olarak değerlendirilmektedir.
Aslında, bu sadece bir hak değil aynı zamanda bir görevdir de. Kaynakların doğru yerde ve doğru kullanılmalarına ya da kaynakların korunmasına hizmet eder. Güçsüzün istismarını engeller. Kalkınmanın sürdürülebilirliğini sağlar.
Bu amaçla örgütlenen insanları, ülke kalkınmasının önündeki düşman unsurlar şeklinde değerlendirebilen bir anlayışın ise demokratik kültürü içselleştiremediği son derece açıktır.
Ankara/Kasım 2014
Dr. Nejat Tamzok
Nejattamzok [at) yahoo.com