Solar baronları ve Türkiye

Hasan YİĞİT

Geçtiğimiz haftalarda “Yenilenebilir enerji vergisine hazır olun!” diye bir yazı yazdık. Doğruya doğru, çok ses getirmiş idi. Eleştirilere bir şey diyemeyeceğim. Ama bence tepkilerin dozu kaçtı. 

Eleştiriyi de fazlacana aşan, üstelik hakarete varan tepkiler aldıydım Anlaşılan, küresel pazarda yaşanan gelişmelere işaret edip, bunların ileriki dönemlerde Türkiye solar pazarına da yansıyacağını aktarmamız birilerini rahatsız etmiş olmalı. 

Bu tepkilere sonra yeniden döneriz de evvela son köşe yazımda neler dediydim bir hatırlatma yapmak istiyorum. İşin özeti, YEKDEM mekanizmasında kısa bir süre içerisinde büyük değişikler olacağını yazmıştım. Nitekim YEKDEM mevzuatı değişti ve bu kapsamdaki santraller dengesizliklerini de yönetme yükümlülüğüyle birlikte gün öncesi piyasa oyuncusu haline getirildi. 

Biz ayrıca Feed in Tariff (üretilecek elektriği devletin belli bir fiyattan almayı garanti etmesi) uygulamasının 2020 yılından önce devreden çıkabileceğini ve tüketicilerin elektrik faturalarında 5-10 kuruş arasında “Yenilenebilir Enerji Vergisi” görebileceğini de söylemiştik. 

Hatta ne tesadüftür ki, söz konusu yazının yayınlanmasını izleyen günlerde bunu kanıtlayacak yeni gelişmeler de gördük.

Dünyanın çeşitli ülkelerinde güneş enerjisinden üretilen elektriğin alım fiyatlarında şok düşüşler bunların başında geldiydi. Önce Fransa’da güneş elektriğinin kilovatsaatinin 7.17 €cent’e düşmesi, arkasından Almanya’da yapılan dördüncü GES lisans ihalesinde kilovatsaat başına en düşük fiyatın 6,94 €Cent ve ortalama fiyatın da 7,41 €cent seviyesinde oluşması haberi geldi. 

Ayrıca her ne kadar istisnai sayılabilecek olsa da Dubai’deki bir ihalede oluşan 2.99 Cent’lik elektrik fiyatı da bunlara eklenebilir. 

Ancak bir de Danimarka’dan gelen bir haber vardı ki, tüm bunların üzerine tuz biber gibi gelmişti sanki. Danimarka, alım garantili GES proje kabullerini durdurmuştu! 

Üstelik bunlarla da sınırlı kalmamıştı gelen haberler. GTM Araştırma Merkezi’nin raporu, güneş yatırımlarında fiyat alım garantisinin yerini hızla ihale yoluyla lisans verme yönteminin almaya başladığını söylüyordu bize. 

İşte hem benim köşe yazısında söylediklerimin, hem de küresel solar pazarının nereye doğru evrileceğine dair işaret fişekleri sayılabilecek söz konusu haberlerin, birilerini ciddi şekilde rahatsız ettiği ortaya çıktı. 

Beni bilgi kirliliği ile suçlamaya kalkıştılar. Ama yazdıklarımızın içinde nelerin yanlış olduğunu söylemek yerine art niyetli olduğumu ileri sürdüler. 

Oysa her şey açıktı. Kafamızı kuma gömmenin alemi yoktu. Danimarka Enerji Bakanı’nın söyledikleri, güneş enerjisi alanında yatırım yapmayı düşenenler için ciddi anlamlar taşıyordu. İşte tüm bu ve benzeri gelişmeleri Türkiye’de de hem sektöre yatırım yapmayı düşünen ya da düşünebilecek olanlar hem de siyasetçisinden bakanına, bürokratından sivil toplum kuruluşu yöneticilerine kadar herkes okumalıydı. 

İşte Danimarka’da GES başvuruları durduruldu haberinden bir bölüm: 

“Danimarka Enerji Bakanı Lilleholt, GES teşvikinin durdurulmasını tüketicilere yüksek yük gelmemesi için yaptıklarını ifade etti. Bakan, 4500 MW’lik yeni proje stokunun, elektrik maliyetini 11 milyar danimarka Kronu artıracağını vurguladı. Bakan konuşmasının devamında (Biz kritik bir durumdayız. Derhal müdahale etmeseydik Danimarka’da kontrolsüz ve plansız GES kurulumları yaşanacaktı) dedi.”

Enerji Günlüğü yöneticilerine de sordum. Sitedeki söz konusu haberlerin ne kadar ilgi çektiğini görebiliyorlar. Ve tahmin edebileceğiniz gibi, başka yerlerde pek rastlayamayacağınız bu tür haberler yüksek okuma oranlarına sahipmiş. 

Türkiye’deki insanların küresel pazardaki gelişmelerden haberdar olma hakkı yok mu? Dünyadaki bazı solar şirketlerinin finansal güçlükler içinde bulunmalarını aktaran haberler neden bilgi kirliliği olsun? Tüm bunlar kelimenin tam anlamıyla bal gibi de bilgidir. 

Eğer birileri Türkiye’deki insanların bilgisiz kalması üzerine yatırım stratejisi kurmuşlar ya da kurmaya çalışıyorlarsa bu onların bileceği iş. Enerji sektörünün sadece solar değil tüm alt kollarında neler olup bittiğine ilişkin tüm bilgilerin bir şekilde öğrenilmesinin herkes için uzun vadede en sağlıklı ortamın yaratılmasına hizmet edeceğini düşünüyorum. 

Her şeye rağmen bu haberlere yönelik tepkileri biraz anlarım. Yalnız beni şaşırtan başka bir haber paylaşımı oldu. Bu da Niğde’de temeli atılan Süzer Holdinge ait EkoRE şirketinin Hücre ve Modül Üretim Fabrikası ile ilgili haberdi. 

O haberle ilgili sosyal medya paylaşımlarının altına yazılan negatif yorumlar, Türkiye’nin güneş hücresi üretimine girmesinin istenmediğini ortaya koyuyor. Tamam, istemeyebilirsiniz, gerekçelerinizi de ortaya koyarsınız. Ama çok kullanılan o tabirle, “Bir Babayiğit”in çıkıp hücre üretimi yapmaya çalışmasından neden rahatsız olunur ki? Tamam, diyelim ki o yatırımı yapanlar bu işi beceremedi, battı gitti. O zaman da “biz demiştik” diyerek zil takıp oynayacak mısınız? 

İyi niyetliyseniz, bu sermayedarlara danışmanlık verin. Gidin kapılarına, kendilerini uyarın, “Boşuna para harcamayın, batarsınız” deyin. Bu fikrinizi makul gerekçelere dayandırmadan uluorta söylüyorsanız, “bu ülkede bir şey olmaz kardeşim” diyorsanız, ille de arkasında başka bir şeyler mi aramalıyız? 

Yazımı başlıkta geçen Baron kelimesinin ne anlama geldiğini yazmakla bitirmek istiyorum. 

Ekşi Sözlük’e göre Baron kelimesi ortaçağ Avrupası’nda şövalyeden bir üst rütbeye sahip, sınırda az miktarda toprakları ve ufak kaleleri bulunan, ülkeye gelen gidenden sorumlu kişileri anlatıyor.

İspanya ve Yunanistan’ı yüksek GES teşvikleri ile sömürüp ve iflasa götüren Solar Baronları’na sınırımızda dur dememiz lazım.