Seçimler geçti, petrol denizi kurudu

Dr. Nejat TAMZOK

Bir süredir medyada “petrol bulduk” haberlerine rastlayamayınca pek meraklandım, neler oluyor diye bir bakmak istedim.

Tahmin edebileceğiniz gibi Google amcanın karşısına geçip şöyle bir araştırdım.

Son aylarda keşif haberleri ilginç bir seyir izlemiş.

Seçimler öncesi Mart ayında bu konu medyada neredeyse hiç yer bulamamış. Nisan ayında ise ancak tek tük haber olabilmiş. Zannedersin memlekette hiç petrol aranmıyor.

Ama seçim ayı olan Mayıs’ta -her nedense- bu haberler öyle bir patlama yapmış ki meğerse petrol denizinin üzerinde yaşıyormuşuz da haberimiz yokmuş.

Ama öyle böyle değil, o ay içinde yüzlerce yazılı ya da görüntülü haber, -at başı pompa resimleri eşliğinde- neredeyse tüm medyayı kaplamış. Üstelik öyle kuru başlıklarla da değil. “Çeşmelerden petrol fışkırıyor” mu dersin, “tarihin en büyük keşfi” mi dersin, artık tüm yaratıcı başlıklar tek tek denenmiş.

Ya seçim sonrası? Doğrusu, Mayıs ayından sonra ortada haber maber kalmamış. Keşif coşkusu, yerini derin bir sessizliğe bırakmış. Eee, hani ne oldu musluklardan şarıl şarıl dökülen o petrole?

Cevabını bulmak, elbette zor değil.

Belki hatırlarsınız, zamanında bir siyasetçimiz “Ben seçimden önce zam yapacak kadar enayi miyim?“ demişti. Bu cümleyi, “Ben seçimden önce petrol ve gaz keşfi açıklamayacak kadar enayi miyim?” şeklinde de düzenleyebiliriz belki.

Neticede, bu ülkenin enerji tarihi seçim öncelerinde açıklanan keşif haberleriyle doludur; bundan sonra da bu geleneğin değişeceğini zannetmem.

Ama en iyisi, umut ticaretini süslü gürültülerle manipülasyon yapmaya meraklı bir kısım medyamıza bırakalım ve bizler gerçeklere bakalım.

Gerçeklerin bize söylediği şudur: Türkiye’nin petrol üretimi, bu yüzyılın başından itibaren geçen 23 yılda neredeyse bir arpa boyu yol gitmemiştir. Yüzyılın başında yılda 3 milyon tona yakın üretilmişken 2022 yılı üretimi ancak 3,5 milyon ton kadar olabilmiştir. Buradaki yarım milyon ton artış, yılda 40 milyon tonun üzerinde petrol tüketen Türkiye’nin dişinin kovuğuna dahi yetecek bir rakam değildir. Türkiye, yirmi üç yıl önce de bugün de tükettiği petrolün yüzde 90’ından fazlasını ithal etmektedir; bu süre zarfında değişen herhangi bir şey yoktur.

Öyleyse, seçim döneminde, özellikle Gabar’da, Cudi’de, Kato Dağı’nda bulunduğu açıklanan petrol rezervleri ne anlama gelmektedir? Buralarda ne miktarda petrol kaynağı bulunmuştur, bunun ne kadarı kabul edilebilir maliyetle üretilebilir ve ülkemize katkısı ne olur?

Elbette, bu soruların cevapları, arama çalışmalarından elde edilen bilgilere dayalı olarak hazırlanan fizibilite raporlarındadır ve onlar da muhtemelen ilgili kurumun kasalarında muhafaza edilmektedir. Ve doğrusunu isterseniz, bu raporları incelemeden en uzman kişinin dahi keşfedilen kaynakla ilgili kesin yorumlarda bulunabilmesi ve bu kaynakların petrolde ithalat bağımlılığımızı ne ölçüde değiştireceğini söyleyebilmesi çok da mümkün değildir.

Dolayısıyla, bu durumda bizlere, yetkililerin konuyla ilgili yaptıkları açıklamalardan başka bir şey kalmıyor.

O halde, geçtiğimiz günlerde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar tarafından yapılan açıklamaların satır aralarına bir bakalım; belki oralarda bir şeyler bulabiliriz.

Gazetelerin Ankara Temsilcileri ile bir araya gelen sayın bakan, petrol keşiflerine ilişkin olarak özetle; Gabar’da bulunan petrolün dünya ölçeğinde olduğunu, Kato’da arama çalışmalarının devam ettiğini, Gabar ve Hakkâri’ye doğru giden bölgelerde yeni arama kuyularının kazılacağını ve Şırnak’ın önemli bir petrol üretim yeri olacağını söylemiş. Ayrıca, bugüne kadar ciddi anlamda bir arama yapılmadığını, artık petrol aramalarına hız verildiğini ve beklentilerinin de yüksek olduğunu sözlerine eklemiş.

Sayın bakan, Gabar ve diğer alanlardaki petrol keşiflerine ilişkin somut öngörüsünü de ortaya koymuş: Buna göre; Türkiye’nin bugün yaklaşık 80 bin varil olan günlük petrol üretiminin önümüzdeki yıl 200 bin varile kadar çıkacağını tahmin etmiş. Bu, elbette küçümsenecek bir artış değildir. Ama açıkçası zil takıp oynamaya başlamak için de bence yeterli değildir. Sonuç olarak, bu artış rakamı, örneğin Suudi Arabistan’ın yaklaşık 3 günlük üretimi kadardır. Petrol tüketimimizin ancak yüzde 10’luk kısmını karşılayabilecektir; toplam enerji tüketimimiz içindeki payı ise sadece yüzde 3 civarında olacaktır.

Doğal olarak, sayın bakan da rakamların ne anlama geldiğinin farkında. Tüm bu keşiflere rağmen günün sonunda petrol ihtiyacımızın hâlâ yüzde 80’ini ithal etmek zorunda olduğumuzu, Türkiye’deki keşiflerin yeterli olmayacağını, Azerbaycan’da olduğu gibi Irak, Libya, Afrika gibi zengin petrol coğrafyalarında da arama yapmamız gerektiğini açıkça belirtmiş.

Neticede, ben bu açıklamalarda petrol denizi filan göremedim. Bir kısım medyanın çıkardığı gürültüyle orantılı bir rezerv keşfinin izlerine de rastlayamadım. Ama bunda şaşacak bir şey de yok. O bir seçim dönemiydi, geçti gitti. Artık enerji konularını daha soğukkanlı değerlendirmek zamanıdır ve Türkiye için de en faydalısı bu olacaktır.

Amasra/Temmuz 2023